Dizi ve filmlerdeki bazı sahnelerin yaşanmış gibi algılandığı,
senaryo ile gerçeğin birbirine karıştırıldığı ülkemizde '
Kurtlar Vadisi', 'Binbir Gece' ve Tamer Karadağlı'nın rol aldığı 'Hayatım Sana Feda' dizisiyle başlayan
tartışmalara 'Yağmurdan Sonra' da eklendi.
Samanyolu'nda ekrana gelen dizinin başörtülü bir kadının tedavisinin yapılmamasını konu alan bölümü ile alevlenen tartışmaya, yapımcı ve senaryo yazarlarından farklı sesler geldi. Bazı senaristler kurmaca ile gerçeğin birbirinden ayırt edilmesi gerektiğine dikkat çekerken, bazıları da amacın insanları inandırmak olduğuna ve bunda ters bir durum olmadığına dikkat çekiyor.
'Yağmurdan Sonra''nın Türkiye'de ve dünyada üretilen binlerce yapım gibi gerçekle ilgisi bulunmayan kurmaca (fiction) bir senaryodan ibaret olduğunu söyleyen
Samanyolu Televizyonu Yapım Koordinatörü Yunus Aylıdere, "Gerçekle kurmaca birbirine karışırsa insanlar hayatını Süperman'i ya da Batman'i bulmaya adayabilir ki, bu yolun sonunun nereye varacağı açıktır." diyor.
Ocak ayının sonunda çekimleri başlayacak yeni dizisi için yoğun bir çalışma temposu içine giren senarist Ali Ulvi Hünkar, gerçekle kurmacanın felsefi bir sorun olduğunu ve birbirine karıştırılmasının yeni bir şey olmadığını söylüyor. Seyircinin de kafasının karıştırıldığını belirten Hünkar'ın yorumu ilginç: "Kafası bulaşık teline döndürülmüş bir
seyirci var. İnsanların bu halinden yararlandıkları için belden aşağı vurarak çalışıyorlar. İnsanların gerçeklik duygusu zaten deforme olmuş durumda."
İnsanları inandırmak için filmler yapıldığını hatırlatan yapımcı ve senaryo yazarı Birol Güven'e göre ortada ters bir durum yok. Hatta yapımcı, bu konudaki tartışmaları çifte standart olarak değerlendiriyor: "İnsanlar seyrettiği şeyin o an için gerçek olduğunu kabul eder. 'Gerçek değil, bu bir film' diye izlemez. İzlenenlerin gerçek gibi algılanmasını
doğal buluyorum. Önce inandırmaya başlayıp, sonra 'Bu film, neden inanıyorsunuz?' demek yanlış." Senaryo Yazarları Derneği (Sen-Der) Genel Sekreteri ve Atölye Yöneticisi A.
Haluk Ünal da senaryoların gerçek gibi algılanmasını normal karşılıyor. Hikayelerin bin yıllardır anlatılıp günümüze geldiğini söyleyen Ünal şöyle konuşuyor: "Hikayeci gerçeği alır, eğer büker, bozar değiştirir, kendi gerçeğini tekrar oluşturur ve insanlara anlatır. Bir süre sonra hikaye anlatıcıları toplumu şekillendirmeye başlar. Ayrıca herkes kendi baktığı perspektiften gerçekliğin eğilip bükülmesinden hoşnut olmayabilir."
Zaman