Hoş bir seda mı yoksa derin bir sessizlik mi? Gidenin arkasından konuşulmaz diyenler olabilir.
Türkiye'nin kaderinde 7 yıl üç ay rol oynamış bir isimden söz edilecekse, elbette konuşulur da, eleştirilir de.
Çünkü konu kişisel olmaktan çıkmıştır artık. Ülkenin dünü, bugünü ve yarınıdır söz konusu olan. Sel gider kumu kalır. Başlıktaki soruya
cevap ararken, Sezer'in bu makama nasıl geldiğini düşündüm.
Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması aslında masallarda anlatılan 'devlet kuşu'nun başına konmasıydı. Dönemin
koalisyon hükümetini oluşturan DSP, MHP ve
ANAP Meclis'te üzerinde uzlaşabilecekleri birini bulabilselerdi dışarıdan bir ismin Çankaya'ya çıkması mümkün değildi. A. Necdet Sezer de başkan sıfatıyla
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümünde
özgürlükler ve
demokrasiyi kutsayan ünlü konuşmasını yapmasaydı, Meclis'in kahir ekseriyetini oluşturan sağ siyasetçilerin ilgisine mazhar olmazdı. Sezer'in ismine asker de mesafeliydi. O sıralar
Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan
Hüseyin Kıvrıkoğlu, Baş
bakan Ecevit'e olumsuz mesajlar gönderdi.
Askerî çevrelerde siyasal görüşü 'bir renkle' ifade edildi. Geliş serüveni kısaca böyle...
Peki yedi yıl üç aylık performansı nasıldı? Bu soruya doğru cevap verebilmek için ideolojik gözlükleri çıkarmak gerekir. Bugün bazı çevreler sırf ideolojik açıdan siyasal yakınlık hissettikleri için arkasından ağıt yakıyor. Yoksa içeride veya dışarıdaki üstün başarılarından dolayı değil. Bir bakıma
AK Parti hükümeti avantajı oldu. Kendisini bir muhalefet odağı olarak AK Parti'ye karşı konumlandırması bazı kesimlerle aynı noktada
buluşma imkânı sağladı.
İnsan hayatında ayrıntılar unutulur, daha çok büyük olaylar hatırlanır. Sezer'in Çankaya'da tarihe mal olan davranışı devrin
Başbakanı Ecevit'e fırlattığı Anayasa kitapçığıdır. Ecevit'in nezaketi ve beyefendiliğiyle nam salan bir siyasetçi olduğunu anımsatmaya gerek yok sanırım. Ayrıca Sezer'i Çankaya'ya taşıyan isimdi Ecevit. Anayasa kitapçığı çok pahalıya mal oldu. Ülke bir anda ağır bir siyasi ve
ekonomik krize sürüklendi.
Cumhuriyet tarihinin bu en büyük krizini aşmak yıllar aldı. Krizin ana müsebbibi Sezer'di. Bu hiç unutulmayacak.
Yıllar yılı hatırlanacak diğer icraatı ise af... Peki kimleri affeti dersiniz? Haberlere de yansıdı; Sezer görev süresince en çok teröristi affeden
cumhurbaşkanı oldu. Kuşkusuz sebepsiz değil, gerekçeleri var. Ancak bir teröristin sağlık sorunlarından dolayı affedilmesinden kısa süre sonra polisle çatışmaya girmesinin izah edilebilir yanı var mı? Kabinede yer alacak bakan veya üst düzey bürokratlar hakkında yaptırdığı istihbarat çalışmasını af için önüne gelen dosyalala ilgili de gerçekleştiremez miydi yani?
Türkiye, Sezer döneminde içeride ve dışarıda oldukça hareketli günler geçirdi.
Irak Savaşı gibi... Hiçbirinde hatırda kalacak şekilde devreye girmedi. Doğrudan Türkiye'yi ilgilendiren gelişmeleri uzaktan sade bir vatandaş gibi izledi. Ne
yurt gezilerinde göründü ne yurtdışında... Yedi yıl boyunca Çankaya'ya kapandı. Çalışmalarını
mesai ile sınırlı tuttu. Köşk'ün kapılarını çok az isme açtı.
En çok merak ettiğim 22 Temmuz akşamının ilerleyen saatlerinde
seçim sonuçları netleşmeye başladığında acaba neler hissettiği? Böyle bir sonuç beklemediğini tahmin etmek güç değil. Hükümetin şekli ve cumhurbaşkanı seçimine dönük son bir hamle düşündüğü kulislere yansıdı. Ancak siyasi aritmetik buna imkân vermedi. Sezer'den geriye derin bir sessizlik kaldı. Demokrasi ve özgürlük yanlısı konuşmalarıyla
ülkeyi 28
Şubat sürecinden çıkaracak cumhurbaşkanı olarak Köşk'e oturdu, umutlar kısa sürede yerini hayal kırıklığına bıraktı. Başlangıçta çok olumlu yazılar yazan bu satırların yazarı gibi nicesini 'aldatılmışlık ve hayal kırıklığı' ile başbaşa bıraktı. O günkü Meclis'in havasına bakarak söylüyorum, gerçek yüzüyle tanınsaydı, Sezer dönemi hiç yaşanmayabilirdi.
MUSTAFA ÜNAL/ZAMAN