'Şimdi harekete geçme zamanı'

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Medeniyetler İttifakı Girişimi çerçevesinde New York'ta gerçekleştirilen geniş katılımlı genel kurul toplantısında yaptığı konuşma...

'Şimdi harekete geçme zamanı'

Değerli konuklar... Konuşmamın başında sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bildiğiniz gibi, Medeniyetler İttifakı fikri bundan yaklaşık iki yıl önce bu salonda ilk kez dile getirildiğinde sadece kulağa hoş gelen soyut bir kavramdan ibaretti. Sorunun ne olduğunu aslında hepimiz biliyorduk; ama bu konuda neler yapılması gerektiği; daha da önemlisi nereden başlayacağımız tam manasıyla bir muamma idi. Bu projenin altına İspanya ile birlikte Türkiye olarak imzamızı koyduğumuzda, çoğu kimse bunun, birçok benzer girişim gibi sürdürülemeyeceğini, zamanla unutulacağını söylüyordu. Bugün memnuniyetle görüyoruz ki, sadece iki yıl bu düşünceleri değiştirmeye yetti. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Annan'ın kurduğu Yüksek Düzeyli Grup, bundan yaklaşık bir ay önce İstanbul'da ev sahipliğini yaptığımız toplantıda nihai raporunu sundu. Aradan geçen zaman içerisinde raporu hep beraber inceledik. Raporun işaret ettiği hususları, ortaya koyduğu birbirinden önemli önerileri değerlendirme fırsatı bulduk. Geldiğimiz noktada İstanbul'da söylediklerimi aynen tekrarlayabilirim: Yüksek Düzeyli Grup'un sunduğu rapor, bana göre tarihî değere sahiptir. İçerdiği önerilerle, karşı karşıya bulunduğumuz önemli sorunlara çözüm aranmasında temel bir referans belgesi niteliğindedir. Raporda da vurgulandığı gibi, 21. yüzyılın başında dünyamız büyük çelişkilerle karşı karşıyadır. İnsanlık tarihinin en hızlı teknolojik gelişmelerinin yaşandığı, mesafelerin hızla ortadan kalktığı günümüzde, toplumlar arasındaki bütün fizikî duvarlar bir bir yıkılırken, bu kez aramızda zihinsel duvarlar yükselmeye başlamıştır. Her geçen gün daha da artan haksızlık ve eşitsizlikler, büyütülen korku ve şüpheler bütün dünyada karşılıklı nefret, önyargı, öfke ve hoşgörüsüzlüğü beslemektedir. Şiddet ve çatışma kültürü hızla küreselleşmekte ve sadece belli bir coğrafyayı değil yeryüzünün tamamını, sadece bugünümüzü değil insanlığın geleceğini tehdit etmektedir. Hiçbir din şiddeti tasvip etmez Siyasî ve ekonomik anlamda ilerlemiş toplumlar dünyanın geri kalanına, maalesef yukarıdan bakmaktadır. Gelişmesini tamamlayamamış toplumlar da buna karşı tepki geliştirmektedir. Karşılıklı anlayış eksikliği ve önyargılar, sıkıntıların giderilmesini güçleştirmekte, toplumlar arasındaki uçurumlar, maalesef daha da derinleşmektedir. Bu, var olan sorunları giderek daha da karmaşıklaştırmakta ve adeta çözümsüzlüğe mahkum etmektedir. Toplumlar farklılıklarını zenginlik olarak görüp birbirlerini tanımaya, anlamaya çalışmak yerine giderek birbirlerinden daha da uzaklaşmaktadır. Egemen kültür ve inanç sistemleri, ortak insanî değerler etrafında buluşmak yerine birbirlerine cephe almaktadır. Bu, en belirgin şekliyle İslam dünyası ile Batı arasında zaman içinde keskinleştiğini gördüğümüz kutuplaşmada ortaya çıkmaktadır. Bize göre, bu kutuplaşmanın kaynağında dinler, kültürler ve medeniyetlerin olduğunu savunan çatışma tezlerinin hiçbir haklı dayanağı yoktur. Bakınız ben buraya bir Anadolu şehri olan Konya'dan geldim. Orada büyük İslam düşünürü Mevlânâ'nın vefat yıldönümü münasebetiyle düzenlenen Şeb-i Arus, yani Vuslat Gecesi etkinliğine katıldım. Bildiğiniz gibi, UNESCO 2007'yi 800. doğum yıldönümü münasebetiyle Mevlânâ Yılı ilan etti. Bana göre Medeniyetler İttifakını konuştuğumuz bir dönemde bu çok anlamlı olmuştur. Mevlânâ Yılı dolayısıyla bu büyük İslam düşünürünün mesajını dünya gündemine taşımak inanıyorum ki, Medeniyetler İttifakı çabalarımızı çok daha güçlendirecektir. Çünkü Mevlânâ'nın sevgi öğretisi, bizlere tam olarak şu an anlatmaya çalıştığım gerçeği, kısa ama veciz ifadelerle hem de bundan asırlar önce söylemektedir. İslam tasavvuf geleneğinin en büyük isimlerinden biri olan, Allah ve insan dostu olarak tanınan Mevlânâ'nın öğretisinden burada uzun uzun söz edecek değilim. Ancak izninizle, bu büyük bilgenin, bugün etrafında birleşmeye çalıştığımız evrensel insanî değerlere dair, farklılıklarımızın çatışmaya dönüşmesini nasıl önleyebileceğimize dair, iki sözünü hatırlatmak istiyorum. Mevlana der ki: "Bütün halis inançların özü sevgidir." Yine der ki: "Barış, öncelikle insanın kalbinde gerçekleşmelidir." Derin anlamlar içeren bu sözlerin mesajı açıktır. Hiçbir dinî inanç, şiddet ve nefretin kaynağı olamaz. Zira özü sevgi olan Allah inancı kalplerimizde yerleşir. Barışın meskeni de aynı kalplerdir. Eğer bir kalpte Allah inancı varsa, o kalpte barış da gerçekleşmiştir. Allah'a dost olanlar, Mevlânâ'da gördüğümüz gibi, mutlaka insana da dosttur. Bütün bu yıkımların, acı ve gözyaşının sebebi, bugün eksikliğini en çok hissettiğimiz insan sevgisi değil midir? Kalplerimizde gerçekleştiremediğimiz hiçbir barış idealini hayata geçirmemiz mümkün değildir. Onun için diyorum ki, bugün küresel barış düzenimize meydan okuyan şiddet ve çatışmalar, inançlar arasında cereyan etmemektedir. Bu, vahim bir yanılsamadır. Gerçek karşıtlık, insanın iyiliğini esas alan değerler ittifakına bağlı olanlar ile kalplerinde barış ve imanı gerçekleştiremeyen çatışma yanlıları arasındadır. Gerçek karşıtlık, sevgi gönüllüleriyle, nefretin askerleri arasındadır. Bu gerçeği, bütün açıklığıyla bir an önce ortaya koymalıyız. Zira, kutuplaşmanın ortaya çıkardığı yabancılaşma süreci, çok vahim sonuçlar doğurmaya adaydır. Bu tehlikeli bir gidiştir. Üstelik, Batı ile İslam dünyası arasındaki fay hattı artık çok belirgin hale gelmiştir. Bu fay hattı üzerinde artık karikatür krizi ve sonrasında tanık olduğumuz öncü şoklar yaşanmaya başlamıştır. Öncü şok dediğim bu krizler, daha büyük felaketlerin gelişini bize açıkça haber vermektedir. Gerekli adımları atmadığımız, tedbirleri alamadığımız takdirde, kin ve nefret duygularını körükleyen aşırı akımlar kendi dar dünya görüşlerini geniş bir tabana yayacaklardır. Öfke ve düşmanlık duyguları pekişecek, dünyamızı geriye dönüşü olmayan bir noktaya sürükleyecektir. Medeniyetler İttifakı küresel barış projesi Biz diyoruz ki, hayır, kıyamet habercilerinin felaket senaryoları insanlık için bir kader değildir, olmamalıdır. Eğer barış gönüllüleri olarak bugün harekete geçersek, şer güçlerinin bozmaya çalıştığı barış düzenimizi kurtarmak mümkündür. BM'nin temsil ettiği küresel barış düzeni yıkılırsa bilelim ki, hiçbir ayrım olmaksızın hepimiz altında kalırız. Medeniyetler İttifakı, işte bu kötü gidişin önlenmesi için atılmış cesur bir adımdır. Küresel bir tehdide verdiğimiz küresel bir cevaptır. Daha önce de söyledim, bir kez daha vurgulamakta yarar görüyorum: Medeniyetler İttifakı, bana göre 21. yüzyılın en önemli küresel barış projesidir. Ancak bu projenin başarısı, başlattığımız süreci devam ettirebilmemize bağlı olacaktır. Artık bu meseleyi gerçek boyutlarıyla görebilmeli ve hiç vakit kaybetmeden sorunları çözmenin yollarını aramalıyız. Zira, halklarımızın huzur ve refahını, dünyamızın geleceğini çok yakından ilgilendiren bu sorunlara çözüm aramak, bana göre, hepimizin ortak görevidir. Türkiye olarak biz, büyük bir coğrafyada farklı din ve kültürden birçok kavmi, yüzyıllar boyunca kardeşçe bir arada yaşatmış bir geleneğin mirasçısıyız. Bakınız Türkiye, karşı tarafta şu anda bir vizyon eksikliği olsa da AB ile ortak değerler zemininde katılım müzakerelerine başlamış bir ülkedir. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman, serbest pazar şartlarının geçerli olduğu, demokratik, laik bir cumhuriyettir. Bu anlamda, modernleşme, çoğulculuk, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel hak ve hürriyetler gibi evrensel değerleri kendi toplumlarında da görmek isteyen bölge halkları için bir ilham kaynağıdır. İşte bu sebeple Türkiye, "medeniyetler çatışması" senaryolarını boşa çıkaracak örnek bir ülke, önemli bir fırsattır. Bu gerçeği, artık tarafsız tüm çevreler de kabul etmektedir. Başından beri savunduğumuz gibi, Türkiye'nin AB üyeliği bu bakımdan büyük önem taşımaktadır. Çünkü geniş bir vizyonla bakıldığında, Medeniyetler İttifakı'nın mümkün olduğunu gösteren somut bir örnek oluşturacaktır. Artık harekete geçme zamanı Değerli dostlar… İspanya Başbakanı Sayın Zapatero ile birlikte eş-sunuculuğunu yaptığımız bu girişim, bugün çok kritik bir aşamaya gelmiştir. Yüksek Düzeyli Grup'un ilk toplantısına İspanya ev sahipliği yapmıştı. Son toplantıysa, Avrupa ile Asya'nın birleştiği, kadim medeniyetlerin kesişme noktası olan, benim bu açıdan Medeniyetler İttifakı'nın sembol şehri olarak gördüğüm İstanbul'da gerçekleşmiştir. Geldiğimiz noktada, Yüksek Düzeyli Grup'un raporu önümüzde tarihî bir referans belgesi olarak durmaktadır. Çok değerli öneriler içeren rapor, somut bir vizyon ortaya koymaktadır. Bana göre, bu vizyonun gerçekten anlam ifade edecek şekilde ileriye götürülebilmesi için, önerilerin lafzı kadar ruhunun da uluslararası toplum tarafından benimsenmesi şarttır. Bu girişimi anlamlı kılmak, ona hayat vermek istiyorsak, bu süreci ileriye götürecek bir "Medeniyetler İttifakı Ruhu" oluşturmak zorundayız. Ancak bu ruhla süreci canlı tutabilir, çalışmalarımızın istediğimiz doğrultuda ilerlemesini sağlayacak hızı yakalayabiliriz. Bu bakımdan, "Medeniyetler İttifakı Ruhu"nu ayakta tutabilmemiz için şu iki temel şartın yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle uluslararası toplum olarak samimi bir dayanışma içine girmeliyiz. Ortak değerlerimize meydan okuyan bu küresel tehdide karşı, küresel bir ahlakî duruş sergilemek zorundayız. İkinci şart olarak, güçlü bir siyasî iradeyi hep birlikte ortaya koymak durumundayız. Elbette, bu ortak iradenin sürdürülebilir olması çok önemlidir. Bunun için de, işbirliğimizi gerçekçi bir zemine oturtmalıyız. Aksi halde gösterdiğimiz çabalar boşa gidecektir. Ben diyorum ki, çatışma ve savaşlara zemin hazırlayan, hepimizi farklı şekillerde, farklı boyutlarda tehdit eden kutuplaşmaya karşı kararlılıkla mücadele etmeliyiz. Bu kararlılık hem halklarımıza örnek olacak, hem de tartışmayı saptırmak isteyen aşırılık yanlısı çevrelere gerekli mesajları verecektir. Böylece, uzun vadede arzu ettiğimiz neticeyi almamızın önünü de açmış olacağız. Küresel dayanışma, ahlaki duruş ve ortak siyasi irade: İşte "Medeniyetler İttifakı Ruhu"nu oluşturacak ve bizi başarıya götürecek formül, bana göre budur. Değerli konuklar… Türkiye olarak burada, sorunun kendi açımızdan ne kadar büyük, ne kadar acil olduğunun altını çizme imkanı bulduk. Başarıya giden yolu nasıl kurgulamamız gerektiğini ortaya koyduk. Ancak bunlar, en nihayetinde, yine sözlerdir. Evet, sözler değerlidir. Ama bu süreçte artık harekete geçmenin, gerekli adımları atmanın da zamanı gelmiştir. Uygulama aşamasındaki eylemlerimiz, bu konudaki irademizin de somut kanıtı olacaktır. Unutmamalıyız ki, sözlerimizin ne kadar arkasında durduğumuz, günü geldiğinde yaptıklarımızla ölçülecektir. Bu noktada bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Ortada bir sorun vardır ve bu sorun hepimizindir. Birçoğumuz kendimizi mevcut ihtilafların, kutuplaşmaların çok uzağında hissedebiliriz, görebiliriz. Ancak, karşılıklı bağımlılığın inanılmaz bir hızla arttığı günümüzde güvenliğimiz de küresel anlamda, bölünmezdir. Yani, herkes güvende değilse, hiç kimse güvende değildir. Birimizin sorunu hepimizin sorunudur. Bu bakımdan da meseleye geniş bir çerçeveden bakabilmemiz, büyük resmi görebilmemiz gerekiyor. Biliyoruz ki, bu konuda başarı elde edebilmemizde siyasî liderlik kadar, uluslararası toplumun bütün unsurlarıyla girişimi benimsemesi de önemlidir. Bu noktada, Medeniyetler İttifakı Dostlar Grubu üyelerinden büyük beklentilerimiz var. Ayrıca, uluslararası örgütler ve sivil toplum kuruluşlarına da önemli görev ve sorumluluklar düşüyor. Yine, karşılıklı önyargı ve yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmaya, farklı din, kültür ve geleneğe mensup toplumları ortak evrensel değerler etrafında bir araya getirmeye yönelik başka girişimlerin de sürdürüldüğünü memnuniyetle görüyoruz. Bizim, bu konudaki çabaları kendi tekelimize almak gibi bir arzumuz zaten yoktur ve olamaz. Burada, herkesle işbirliğine hazır olduğumuzu özellikle ifade etmek istiyorum. Bu alandaki bütün girişimleri, bütün çabaları takdirle karşılıyor, hepsinin birbirini uzun vadede destekleyeceğine inanıyoruz. Ancak bunun için çabalarımızın birbirini tamamlayıcı nitelikte olması büyük önem taşıyor. Gelecek nesiller için Elbette, BM bu çerçevede merkezî konuma sahiptir. O yüzden bu çatı altında toplanmış bulunuyoruz. BM bu konuya sahip çıkmaya, bu çerçevede gerekli düzenlemeleri yapmaya devam edecektir. Unutmamalıyız ki, gerçek anlamda bir külfet paylaşımı olmadan bu süreçten bir netice çıkması mümkün değildir. Herkesin, hepimizin elini cesaretle taşın altına sokması gerekmektedir. Ortaya çıkan bu tarihî fırsatı, ancak bu şekilde değerlendirebiliriz. Medeniyetler İttifakı sürecini, ancak böyle bütünlüklü bir yaklaşımla anlamlı ve etkili kılabiliriz. Ben diyorum ki, inanarak, samimiyetle çalışırsak mutlaka başaracağız. Böylece, bundan 10 yıl sonra, 20 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, Medeniyetler İttifakı girişiminin tarihe ve insanlığa yaptığı katkıyı da görebileceğiz. Bu, bir hayal değildir. Eğer şimdi hemen başlarsak, gelecek nesillere barış içerisinde bir arada yaşayabilecekleri bir dünya bırakabiliriz. Farklı din, dil, kültür ve milletlere mensup milyonlarca insanın barış umudunu temsil eden Medeniyetler İttifakı Ruhu, işte böyle bir dünyanın kurulmasına hizmet edecektir. Ben ülkem adına, milletim adına, bu girişimin başlayıp bu aşamaya gelmesinde emeği geçen başta değerli dostum Zapatero ve Sayın Annan olmak üzere bütün Yüksek Düzeyli Grup üyelerine teşekkür ediyorum. İnanıyorum ki, girişimimiz yeni Genel Sekreter Sayın Moon'un liderliğinde ve hepimizin ortak çabalarıyla mutlaka amacına ulaşacaktır. Bu umutla, kalplerinde barışı gerçekleştirenleri, Medeniyetler İttifakı Ruhunu şimdiden selamlıyorum. Sizlere saygılarımı sunuyorum.
<< Önceki Haber 'Şimdi harekete geçme zamanı' Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER