İslâm dünyasına karşı girişilen tecavüzün iki ana ayağı var: İslâm'ı hayatı kuşatan bir din olarak dinamiklerinden tecrit, içinden dönüştürme, değiştirme ve İslâm dünyasını etnik ve mezhebî temelde sürekli birbiriyle uğraşan hep daha
küçük parçalara ayırma. Daha geçen hafta bu sütunda, "Sıra
Pakistan'da mı?" diye sormuştuk.
Pakistan, İslâm'a şu veya bu şekilde sahip kalabalık nüfusu, stratejik konumu ve nükleer silaha sahip tek
Müslüman ülke olması gibi sebeplerle
hedefti.
CNN Türk, geçen yıl Pakistan medreselerini, o kadar medrese öğrencisi içinde bir tane,
evet bir tane
terör zanlısı var diye ilan ederek nazara vermişti. Binazir Butto'nun nasıl olduğu bile belli olmayan, açıklanamayan bir şekilde öldürülmesi üzerine bunu yine nazara verdi. ABD'nin baskılarıyla
Mısır gibi pek çok ülkede
öğretim müfredatı İslâmî ilimler ve eğitim aleyhinde olarak değiştirilmişti. Aynı
uygulama, Pakistan'a da zorlanıyor.
Pakistan'da olanlar ve medreselerin hedef alınması ile Türkiye'de dindarlaşmanın arttığı iddiaları, aynı gayeye yönelik. Düne kadar Türkiye'de Şeriat tehlikesinden söz ediliyordu ve son dönem itibarıyla AKP'nin iktidarda olması buna gerekçe gösteriliyordu. Bu temelsiz iddialar tutmadı. Şeriat düşmanlığının altında İslâm düşmanlığı yattığı için, şimdi Türkiye'nin gittikçe dindarlaştığı iddiaları ortaya atılıyor. Yani İslâm'ın
ibadet, hattâ ahlâk temelinde bile her türlü tezahürü rahatsızlık veriyor ve bunun için görünür gerçekler göz göre göre çarpıtılıyor.
Başörtüsü, bu konuda "cephe"lerden biri olarak kullanılıyor. On yıl öncesine kadar bu ülkede çok sayıda imam-hatip lisesi vardı, Kur'an kursları vardı. Hepsi budandı. 28 Şubat'tan önce, o zaman
Marmara Üniversitesi Kimya Fakültesi'nde okuyan bir tanıdığım, "3000 civarında öğrencisi bulunan
Kadıköy İmam-Hatip Lisesi
akşam üzeri dağıldığı zaman,
Bağdat Caddesi dahil pek çok Kadıköy caddesi ve sokakları başörtülü öğrencilerle doluyor." demişti. O zamanlar, Türkiye'nin dindarlaştığı ve bazıları için yaşanılır olmaktan çıktığı gibi şikâyetler hiç olmuyordu. Yıllardır bu manzaralar yok. İnsanımızın bazı 'kamuoyu araştırmaları'nda ortaya çıktığı iddia edilen oranda düzenli namaz kıldığı falan da yok. Bunu hiç kamuoyu araştırması yapmaya gerek duymadan apaçık görmek mümkün. Herhangi bir namaz vakti, mutlaka camide cemaatle kılınması gerektiği için bir cuma namazı vakti çıkarsınız sokağa, camilerde kaç kişi var, sokaklarda namaz üzerine farz olduğu halde gitmeyen kaç kişi var ölçersiniz.
AKP'nin "MSP menşeli" bir parti olarak % 47 oy alması da dindarlaşmanın arttığına
delil diye ileri sürülüyor. Evet AKP, MSP-RP menşeli. Ama oturduğu taban, DP, AP,
ANAP tabanı. MSP'nin % 11 civarında bir oyu vardı; bu, RP ile biraz yükseldi. Ama bu taban, şu anda SP'de ve % 3'lere kadar inmiş bulunuyor. AKP, MSP tabanına oturuyorsa DP, AP, ANAP tabanı kime oy veriyor? AKP'deki kulvar değişimi ve MSP-RP tabanının % 3'lere kadar inmesi, Türkiye'de dindarlaşmanın arttığını mı gösteriyor? DP, AP, ANAP tabanı AKP'ye oy vermekle daha çok dindarlaşmış mı oldu? Başörtüsü yasağı, imam-hatip liseleri ve Kur'an kurslarının budanması gibi 28 Şubat'ın İslâm'ı içtimaî hayattan tecrit etmeye yönelik uygulamalarında geriye dönüş mü var?
Türkiye'nin dindarlaştığı iddialarının altında yatan bir gaye de, ilk iktidara geldiği andan itibaren yapıldığı gibi, hazırlanmakta olan anayasada, çıkaracağı kanunlarda, eğitim sisteminde ve icraatlarında AKP'nin halkın İslâm'la münasebetine dolaylı yoldan bile katkı yapabilecek bir adım atmasına imkân tanımamak ve İslâm'ı halkın içtimaî hayatından tamamen silmektir, aynen Pakistan'da medreselerin hedef alınmasındaki maksat gibi. AKP gibi, İslâm hassasiyetli pek çok kesim de, ne yazık ki sürekli dünyevîleşme istikametinde değişerek bu tuzağa büyük ölçüde düştü ve AKP, şu ana kadar kendisine pratikte konulan bu yasağa uydu. Bundan sonra ne olacağını göreceğiz.
ALİ ÜNAL/ZAMAN