Kafes Operasyonu
Eylem Planı, daha önce gündeme gelen ve Koç
Müzesi'nde
katliam yapılmasını öngören
eylemin ayrıntılarını da ele verdi.
Taraf'ın 10
Mayıs 2009'da “Ya patlasaydı” başlığıyla yayımladığı haberde Koç Müzesi'nde bulunan
Denizaltı'na yerleştirilen
patlayıcıların, ziyaretçilerin yoğun olduğu bir günde patlatılacağı anlatılıyordu. Taraf'ın dün yayımladığı “Kafes Operasyonu Eylem Planı”ın eklerinde bulunan notlar, bu katliam hazırlığının ayrıntılarına ışık tutuyor.
“Notlar.txt” adlı dosyada “C. H. ile görüşme” başlığıyla tutulan notlarda Koç Müzesi'ne ilişkin şu bilgilere yer veriliyor: “Koç Müzesi'yle ilgili malzemeler yerine konulmak üzere operatöre ulaştırıldı. Müzenin ziyaretçilerini arttıralım. Okullarda
tanıtım, reklam ve organizasyon faaliyetleri yapılarak ziyaretçi yoğunluğunun en fazla olduğu zamanın belirlenmesi C. Bey söyleyecek. Öğrenciler projenin en önemli parçası. Operasyonun tarihini teyit edelim. C.G'ye sadece E.U. üzerinden ulaşılacak. Başka kanal kullanmıyoruz. Aynı zamanda
bilişim projelerinde de ortak çalışacaklar.”
Yine Kafes Planı'yla birlikte yakalanan yedi sayfalık başta bir notta da “Koç Müzesi'nde ziyaretçi patlaması olmalı. Sıkıntı çıkmasın. Bşk takip ediyor” şeklinde bilgilere yer veriliyor.
Denizaltı'da patlayıcı bulunmuştu
Hatırlanacağı gibi
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından Koç Müzesi'ne
hediye edilen Uluç Ali Reis Denizaltı'sında 14
Kasım 2008'de TNT kalıpları ve patlayıcılar bulunmuştu. Konuyla ilgili
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne bilgi verilmezken, askerî yetkililerin aranarak bombaların teslim edilmesi tartışmalara neden olmuştu. Bombaların bulunmasının ardından müze yetkililerin aradığı kişi ise “Kafes Operasyonu Eylem Planı”nda adı “Başkan” olarak geçen dönemin
Kuzey Deniz Saha Komutanı
Koramiral A. Feyyaz Öğütçü'ydü.
Öğütçü de aynı gün,
Beykoz'da bulunan Kurtarma ve Sualtı Grup Komutanlığı'nı arayarak müzeye bir SAS görev timi gönderilmesi emrini verdi.
Binbaşı Bülent Başarkanoğlu başkanlı-ğında görevlendirilen SAS timi, saat 17:00'da müzeye giderek, santral dairesi iskandil cihazı arkasında
poşet içerisinde bulunan patlayıcıları yerinde inceledi. İnceleme sonrası
emniyet altına alınan patlayıcılar, buradan Beykoz SAS Grup Komutanlığı'na götürüldü. Beykoz'da yapılan inceleme sonrası, patlayıcılar Koramiral Feyyaz Ögütçü'nün emriyle 17 Kasım 2008'da Kıdemli Üsteğmen Erhan Atasoy tarafından
imha edildi.
Dört sayfalık görev raporu
Konuyla ilgili 19 Kasım 2008 günü bir de “Görev Sonuç Raporu” düzenlenip Öğütçü'ye sunuldu. Beykoz'da bulunan Kurtarma ve Sualtı Komutanlığı'nda görevli Kurmay Başkan Deniz
Albay Kemal Kesen ve
Harekat Eğitim Şube Müdür Vekili Deniz Albay
İlhan Öcalan tarafından hazırlanan dört sayfalık raporda, “Emrin telefonla şifai olarak verildiği, patlayıcıların
Amerikan menşeli 1960'lı yıllarda kullanılan eski tip malzeme olduğu, iki adet 100 gr. TNT içeren burgu fişeği, bir adet libre, 1.5 libre patlayıcı kalıbı, 160 cm eski saniyeli fitil ve altı adet mekanik
fünye bulunduğu” belirtildi.
Polis yerine Koramiral çağrıldı
Patlayıcıların Koç Müzesi'nde bulunmasının ardından, Emniyet Müdürlüğü'ne konuyla ilgili bilgi verilmesi gerekirken, askerlerin konudan haberdar edilmesinden sonra
Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara konuyla ilgili bir
ihbar mektubu geldi. Mektupta, bombaların Ergenekonculara ait olduğu iddia ediliyordu. Kuzey Deniz Saha Komutanı Koramiral A. Feyyaz Öğütçü'nün olayın kapatılması için emir veridiği de iddialar arasındaydı. İşte o mektupta yer alan iddialardan bazıları:
“
Rahmi Koç Müzesi'nde sergilenen
denizaltının içerisinde, güvenlikçiler tarafından 600 gram civarında TNT kalıpları ile fünyeler bulundu. Müze polis bölgesinde olmasına rağmen, Koramiral Ahmet Feyyaz Öğütçü'ye haber verildi, Ögütçü'nün talimatıyla askeri
personel adli mercilere haber vermeden patlayıcıları Beykoz'daki SAT'a ait eğitim alanında imha etti. Ögütçü, emrindeki kişilere, patlayıcılar hakkında herhangi bir işlem yapılmaması emrini verdi. Patlayıcıların deniz altının faaliyette olduğu dönemden kalmış olabileceği yönünde rapor yazmalarını da istedi. İmha işleminin nedeni ise Ergenekon'a ait patlayıcıların adli mercilerin eline geçmesini önlemekti.”
Bu ihbar mektubu üzerine
müze yetkilileri ile görüşen emniyet güçleri, ihbarı teyit edecek bilgi ve belgelere ulaştı. Müze yetkilileri patlayıcıları
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yetkililerine
tutanak ile teslim ettiklerini belirtti. Polis, müze yetkililerinin ifadesini aldıktan sonra tutanaklara el koydu.
Bombayı özel olarak koydular
Poyrazköy kazıları ve Taraf'ın konuyu kamuoyuna duyurmasının ardından ilginç bir gelişme daha yaşandı.
Cumhuriyet Savcısı
Zekeriya Öz, 9 Temmuz 2009'da Koç Müzesi'nde
keşif çalışması yaptı. Keşfin ardından da bir rapor hazırladı. Öz raporunun sonuç b
ölümüne, “Bombaların Denizaltı faaliyetteyken unutulduğu” yönünde askerin hazırladığı rapora inanmadığını belirten şu bilgilere yer verdi: “Patlayıcılar kolaylıkla bulunamayacak bir yere saklanmış. Günlük
yaşam koşullarında unutulması mümkün değil. Basit bir işlem ile kullanıma hazır hale getirilebilir.”
Cuntacılar yargılanmalı
Taraf'ın ortaya çıkardığı “
Kafes Eylem Planı”na siyasilerden büyük tepki geldi. AKP
Mersin Milletvekili Dengir Mir Mehmet
Fırat,
kaos planlarına şaşmadığını belirterek, “Bu kaos planlar hakkında, herkes yargının ve diğer kurumların birşey yapmasını bekliyor. Fakat yargı Albay Çiçek'i iki defa tutukladı ama toplam 40 saat içeride tutamadı. Şimdi sorgulanması gereken budur. Demokrasi adına atılan her adımdan sonra bu tür planların ortaya çıkmasını bir anlamda olumlu olarak görmek gerekir” dedi.
Darbe ve kaos planlarını yapan kişilerin, mevcut 12
Eylül anayasası ile temizlenemeyeceğini belirten Fırat, “Darbe planlarını yapan kişi ve kurumları yargılamak ve gereğini yerine getirmek için, yepyeni demokratik bir anayasanın yapılması gerekir” dedi.
Teftiş Kurulu kurulsun
DTP Genel Başkan Yardımcısı Hasip
Kaplan ise gayrımüslimlere yönelik eylem planının
Hrant Dink suikastıyla başladığını söyledi. Trabzon'da öldürülen Rahip Santaro ve benzeri cinayetlerin de bu eylem planı dahilinde gerçekleştiğine dikkat çeken Kaplan, aynı çevrelerin
Alevi önderlerine yönelik de suikast hazırlıkları yaptığını hatırlattı. Hükümet'in
Susurluk'ta olduğu gibi iddiaları araştırmak için Teftiş Kurulu kurması gerektiğini belirten Kaplan,
Başbakan Erdoğan'ın hiç zaman kaybetmeden harekete geçmesini istedi. Kaplan şöyle dedi:
“Hükümetin tıpkı Susurluk'ta olduğu gibi bir Teftiş Kurulu kurması gerekiyor. Susurluk'ta gösterilen iradenin artık bu
darbeler ve çeteler konusunda oluşturulması zorunludur. Başbakan'ın bu konuda hemen direktif vermesi gerekmektedir. Susurluk Raporu birçok gerçeği açığa çıkartmıştır. Bu dönemde de çıkacak gerçekler için yargının gereğini yapması lazım. Hükümetin de idari yaptırıma gitmesi gerekiyor.”
Provokatörler deşifre oldu
DTP
Diyarbakır Milletvekili
Akın Birdal da, “Bu tarz provokatif eylemlerin ardındaki gücün, otoriterinin kimliği deşifre olmuştur. Söz konusu cinayetlerin ve katliamların failleri hakkında hukuki süreç başlatılabilirse, bu caydırıcı bir etki yapabilir” dedi.
Çorum ve Maraş'ta da böyle yapmışlardı
TBMM eski Susurluk Komisyonu Başkanı
Mehmet Elkatmış ise şunları söyledi: “Aslında tahmin etmediğimiz şeyler değil bunlar. Ama şimdi somut olarak bir bir ortaya çıkıyor. Bu ülkede yapılan bütün darbelerin öncesinde benzeri kara planlar hazırlandı. Çorum'da Maraş'ta yaşanan katliamlar işte bugün karşı karşıya olduğumuz komplonun benzerleridir. 28
Şubat'taki tabloyu hatırlayın. Müslüm Gündüzleri, Ali Kalkancıları düşünün. Türlü manipülasyonlarla halkta ‘28 Şubat gereklidir' algısı yaratılmaya çalışılmıştı. Sivil
toplum ve yargı ayağa kalkmıştı. Ama her şey olup bitti düşünmek büyük bir yanılgıdır. Eğer sorumlular yargılanmazsa, halkına karşı bu tarz planlar yapanlardan
hesap sorulmazsa, şeffaf bir yönetime kavuşamazsak, böyle komplolarla daha çok karşılaşırız.”
Özbek: Buna pek şaşırmadık
Kurtuluş Kiliseleri Başpastörü
İhsan Özbek, Taraf'ta yayımlanan haberi okuduğunda “Pek şaşırmadığını” söyledi. Başpastör Özbek şöyle dedi: “
Malatya cinayetlerinden sonra bunu birazcık ifade etmeye çalıştıysak da resmi tam göremiyorduk, çok cesur olamadık.
Türkiye'de Hıristiyanların şimdiye dek Müslümanlar ile ciddi bir sorunu olmadı. Osmanlı'da da
Türkiye Cumhuriyeti'nde d
e devlet politikaları bizi
mağdur etti.
Ulus devlet yaratmaya çalışan ve Hıristiyanları bu yolda öğütüp, göç ya da ölüm ikileminde bırakanların en zayıf, en savunmasız hedefi Hıristiyanlar oldu. Son on yıldaki misyonerlik, Hıristiyanlık karşıtı propagandanın arkasında cuntacıların,
demokrasi karşıtlarının olduğu bir kez daha kanıtlarla görülüyor. Keşke ortalama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları da bunu görüp tavır alabilse.”
TARAF