Yazar Göktürk bu soruların cevabını yazdı.İşte o yazı...
Merkez sağ" ve "Merkez Sol" denilen cenahların giriştikleri
seçim ittifaklarını heyecansız bir şekilde ama ibretle izliyorum. Heyecan duymuyorum; çünkü ne birleştikleri
vakit bunu
demokrasi adına bir
kazanç olarak görmek için bir sebep var ortada; ne de ittifak kurduklarının ertesi günü yeniden çatlayıp birbirlerine düştüklerinde "eyvah
siyaset zayıflıyor" diye üzülecek bir durum.
Ama ibret alınacak çok şey olduğundan emin olabilirsiniz: İlkesizlik, demokrasiye inançsızlık ve şahsi
iktidar hırsı, bir zamanlar büyük yığınların temsilcisi olan koskoca, köklü partileri devletin siyasi alan içine salıverdiği Truva Atları'na dönüştürebiliyormuş demek ki...
* * *
Seçim koalisyonları elbette ki olur. Özellikle bizim gibi yüksek barajın olduğu ülkelerde seçim ittifaklarında yadırganacak bir şey yok. Ama önemli olan, ittifak yapan güçlerin bu ittifakının aynı zamanda bu partilerin tabanında da bir ittifaka denk düşmesidir... Bu siyasi güçlerin, belli toplumsal talepleri, duyarlılıkları yansıtması ve yapılan ittifakın da partilerin taşıdığı toplumsal temsile denk düşmesi gerekir. Bizde ise "can havliyle" yapılan bu seçim ittifaklarının tümü devlet tarafından yönlendiriliyor ve tek hedefi var:
AK Parti'nin önünü kesmek...
Bir tarafta ne yapıp edip AK Parti'yi tek başına iktidar olmaktan uzaklaştırmak isteyen bir devlet var. Bu devlet, amacına ulaşmak için bir yandan hukuku, bir yandan darbe tehdidini kullanırken, bir yandan da, kontrolü altına aldığı kimi siyasi partilerle piyon gibi oynayarak, onları kah birleştirip kah ayrıştırarak, adamlarını içine dağıtarak, kendince gelecek meclisi dizayn etmeye çalışıyor. Artık öyle bir hale geldi ki, ne bu partilerin bağımsız çizgisinden, ne toplumsal temsil vasıflarından, ne de ideolojilerinden söz etmek mümkün. Özgün bir siyasi çizgi geliştiremeyen, toplumla organik bağlar kuramayan bu sözde partiler, sonuçta sivil ve asker bürokrasinin giriştiği "rejim" kavgasında onun oyuncağı olma durumuna itildiler. Daha doğrusu böylesine zavallı bir pozisyonu kabullenmekle, partilerini birer siyasi mefta haline getirdiler.
CHP'den zaten umudumuz yoktu. Bir değil, on tane DSP'yle birleşse demokratik siyaset adına, temsilin güçlenmesi adına hayırlı bir sonuç çıkmasını beklemiyorduk. Ama DYP ve
ANAP için durum farklı olabilirdi. Ağar'la Mumcu'nun elinde partilerini gerçek birer siyasi parti yapmak için tarihi bir şans vardı: O en kritik anda; Meclis'teki cumhurbaşkanlığı oylamasında bu ülkeyi bürokrasinin değil parlamentonun yönetmesi yönünde bir
tercih kullansalardı, AK Parti karşısında gerçekten de siyasi bir alternatif olabilir, iktidara yönelttikleri çeşitli eleştirileri de bir anlam kazanabilirdi.
Oysa o talihsiz karar onları başka bir platforma itti. Demokratik parlamenter rejim içinde siyasi birer
rakip olmaktan çıkıp demokratik parlamenter rejim içinde bürokratik iktidarın Truva atları haline geldiler.
Sonuçta ortaya, kendi iktidar hırsıyla devletin iktidarı belirleme amacının birleştiği noktada, 85 yaşında siyasi manipülasyona soyunmuş bir siyasetçinin oyuncağı olmuş bir merkez sağ ve merkez sol tablosu çıktı karşımıza.
Manzara çok hazin gerçekten...
Türkiye açısından değil, bir zamanlar ciddi temsil güçleri ve ciddi tabanları olan bu partiler açısından... Süleyman Bey'in oyuncağı olmuş bir "merkez sağ" ve "merkez sol"... Birine bir tanıdığını, öbürüne bir yakını gönderiyor. Ve merkez sol'la cumhurbaşkanlığı pazarlığı yapıyor.
Gülay Göktürk/Bugün