Ancak sorunun genel algılamanın dışında boyutları var ve müdahalemizin
terörün etkisizleştirilmesinden ibaret sayılması doğru anlaşılmasını engelliyor.
ABD’nin dünya ölçeğinde uyguladığı
politikanın tek gerekçesi terörü önlemek. Bu gerekçeyle
Afganistan’dan başladı ve ara
durak olarak
Irak’ı seçti, şimdi nereye gideceği belli değil. Oysa ben, 11
Eylül’den beri terörün
sistem dışı aktörlerin eylemi olmadığını, dünyada bozulan dengelerin yeniden kurulması için devletler tarafından yaratılan
örtülü operasyonlar olduğunu savundum ve aynı kanaati sürdürüyorum. Aynı şey
Türkiye için de geçerli ve başlangıçta bölgesel bir
örgüt olan
PKK giderek uluslararası modelin bir parçası haline dönüştürüldü ve Türkiye ile ilgili operasyonlarda El-Kaidenin dünya üzerinde oynadığın rolü oynuyor. Bu açıdan analizimi terörle sınırlı tutamam ve varılmak istenen siyasi hedeflerin ne olduğunu saptamam gerekir.
Türkiye görünen gerekçeler üzerinden
siyaset yürüttüğü için ABD ile herhangi bir
diyalog kurması söz konusu değil. Mesela reddedilen 1
Mart tezkeresinin aynı akıbete uğradığı ve tarafların farklı modeller kurduğu anlaşılıyor. Ben tezkereye karşı çıktım ve ABD’nin Irak’la sınırlı olmayan hatta ondan tamamen ilgisiz talepler ileri sürdüğünü, Irak’ta ciddi bir çatışmanın olmayacağını ve bunun için
Kuzeyde bir cepheye gerek olmadığını söyledim ve harekatın adını ‘
Çatapat Harekatı’ koydum. Bana göre
müzakereler ABD’nin bölgesel projeleri üzerinde yapılmalı ve bu konuda mutabakat sağlanmalıydı.
Şu anda da benzer bir durum karşısındayız ve terör eylemleri, onun yarattığı toplumsal travmalar ön plana çıktığı için siyasi hedefler göz ardı ediliyor.
ABD Irak’ın bölünmesini sağlayacak bir politika izliyor ve bu harekatın başından beri değişmeyen bir çizgi. Biz ise sürekli Irak’ın
toprak bütünlüğünden söz ediyoruz ve ABD’nin hedefleriyle çatışıyoruz. ABD Kürtleri bir ara aşama olarak görüyor ve bu bölünmede önemli bir rol oynayacağını düşünüyor ama onların kuracağı bir devletle
Ortadoğu’da gücünü sürdürmesi mümkün değil. Biz Irak’ı bölen ABD’nin bu süreci ülkemize de yayacağından endişe ediyoruz.
Böyle bir proje ancak ABD’nin Ortadoğu’daki varlığını bir ABD-
İran ittifakına bağlamasıyla mümkündür ve bu konu, görünen ABD-İran zıtlaşmasına rağmen, gündemdedir ama ABD için güvenli bir seçenek olarak görünmemektedir.
Teröre endeksli bir politika bölgedeki ve onunla yakından ilişkili dünya dengelerini görmemizi engelliyor ve bizi sağırlar diyalogunun bir tarafı haline getiriyor. Yapacağımız şey terörün bir örtü olduğunu kabul etmek ve onun gizlenen hedeflerini anlayıp tavrımızı buna göre belirlemektir. Yani ABD ile terörü değil Irak’ın geleceğini,
Kuzey Irak’ın statüsünü, ülkemizin yerini ve rolünü konuşmak gerekir. Ayrıca bölgedeki tek aktörün ABD olmadığını, diğerlerinin bu politikaya alternatifler peşinde olduğunu ve onların da terörü kendi hedefleri istikametinde kullandığını bilmemiz gerekir.
Terörü bir yana bırakalım.
12 Eylül 1980 öncesindeki gibi, siyasi hedefe varılırsa, o bir gecede biter.
Mahir Kaynak-
Star