Gül'ün yoluna güller dökülüyor... "Siz geldiniz ya, bu bize yeter..." pankartları açılıyor.. Sayın Gül'ün şahsında, halkın devletle kaynaşması yolunda yeni bir iklim bu. Sadece o kadar da değil. 11. Cumhurbaşkanı askerle birlikte karavanadan yemek yiyor, Hakkâri'de Dağ Komando Tugay Komutanlığı'nda geceliyor ve ilk sahuruna Mehmetçik'le beraber kalkıyor. Mehmetçik'le sahur.. bu da beni duygulandırıyor. Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, milletin sinesine ve Silahlı Kuvvetler'in sağladığı güvenliğe emanet. Özlenen tablolar bir bir gerçekleşiyor.
Bölgeye daha önce de cumhurbaşkanları ve başbakanlar gitti. Çok sözler verildi. Onların çoğu da tutulmadı. Yaşanan hayal kırıklıklarına rağmen,
bölge insanımız bir daha yöneticilerine, devlete güvenmek istediğini anlatıyor. 22 Temmuz'da AK Parti'nin Doğu ve Güney
doğu'da elde ettiği başarının temel saiki de bu. Türkiye'nin bütünlüğü içinde, huzur, istikrar ve refahı yakalamak... Bu
kredi heba edilemez. Bölge insanı, bir defa daha kandırılmaya tahammül edemez.
Tarihî bir fırsat yakaladığımızın herkes farkında olmalı. Hem de Ortadoğu'da,
Irak'ta, yanı başımızda yeniden yapılanmanın acıları ve sancıları yaşanırken... Türkiye'nin büyük devlet politikası uygulamaya mecbur, hatta mahkûm olduğu bir dönemde yakaladığımız fırsattan bahsediyorum.
Güneydoğu'muzda bir yara kanarken bu fırsatı değerlendiremeyiz. Irak parçalanmaya zorlanır ve bizim
Kürt vatandaşlarımız, yeni senaryoların içine çekilmeye çalışılırken yanlış adımlar atamayız. Irak Kürtlerini düşman varsayarak politikalar üretemeyiz.
Anayasa tartışmalarını, yeniden bir kutuplaşma aracı haline getirip, kendi ayağımıza kurşun sıkarak uluslararası aktör olamayız.
Cumhurbaşkanı Sayın Gül'ün gezisine başladığı gün, Ankara'da
bomba yüklü
araç bulunmasını,
mesaj yüklü bir rastlantı olarak görmek gerekmez mi? Demek ki, yakalanan istikrar,
demokratikleşme hamlesi ve
kalkınma heyecanı, birilerini epey rahatsız ediyor.
Adına ister Güneydoğu meselesi, ister "
Kürt sorunu" densin, acil çözüm gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanı'nın ilk gezisine bu bölgeden başlaması bu aciliyeti anlatıyor. Terörle mücadelenin tek çözüm olmadığını artık herkes kabul ediyor. Adı telaffuz edilen ama bir türlü gerçekleşmeyen o kültürel,
ekonomik ve sosyal hamle artık devreye girmelidir. Van,
Diyarbakır,
Mardin bir cazibe merkezi haline gelmelidir. Diyarbakır bir
kale gibi değil, bölgenin bahtı gibi görülmelidir. Diyarbakır ışıldadıkça bölge ışıldayacaktır.
Hükümet, hazır bölge insanının desteğini almışken, bir
hizmet bombardımanı başlatmalıdır.
Şu da bir gerçek ki,
Avrupa Birliği üyelik sürecindeki demokratikleşme adımları, bu hizmet atağının içini dolduracaktır. Bölgede etnik temele dayalı
siyaset anlayışını zayıflatacak da budur.
Tabii ki DTP'den bahsediyoruz. DTP, şu an bir tezada hapsolmuş gibi. Bir yandan halkın huzur ve istikrar talebini dikkate almak, diğer yandan da İmralı'dan gelen talimatları dinlemek zorundalar. Her şeye rağmen DTP'nin Meclis'teki varlığı bir
kavga sebebi olmamalı. Üzerlerine üzerlerine gidilip köşeye sıkıştırılmaları çözüm adına bir şey ifade etmeyecektir. Ancak DTP milletvekillerinin söylemleri, provokasyona yönelik olduğu sürece, normalleşmenin zorlaşacağı da bir gerçek.
Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyareti de gösteriyor ki, çözüm adına yeni ve tarihî bir fırsat doğmuştur. Sun'i gündemlere takılıp kalmazsak, beş yıl sonra Türkiye'yi kimse tutamaz...
HÜSEYİN GÜLERCE/ZAMAN