Türkiye, son yıllarda ciddi maden kazaları yaşadı. Başta Başbakanlık olmak üzere, enerji ihalelerinde ve ruhsatlandırmalarındaki hassasiyetin, ihale sonrasında da gösterilmesi gerekiyor. Özelleştirme sonrası şirketler lehine yapılan yasal değişiklikler, iş güvenliğini tehlikeye atmanın yanında kamu denetim gücünü de zayıflatıyor.
Manisa Soma’dakine benzer maden kazaları son yıllarda sıkça yaşanmaya başladı. Soma’daki kaza, konuyu yeniden gündeme taşımış oldu. Türkiye, son yıllarda ve özellikle enerji sektöründe önemli özelleştirmelere imza attı. Elektrik dağıtım ve madencilik ihaleleri, özelleştirmelerde ilk sıralarda yer aldı. Bu süreçte madenciliği farklılaştıran, Başbakanlık’ın ilgisi oldu. Başbakanlık, Haziran 2012’de yayımladığı 15 sayılı genelgeyle bütün maden ruhsatları için Başbakanlık’tan izin alma şartı koydu. Ancak yaşanan kazalar, ruhsat izinlerinde gösterilen hassasiyetin denetimlerde gösterilmediğini ortaya koyuyor. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nda (DDK) madencilik sektörüne yönelik incelemesinde, denetim eksikliği tespiti de bu anlamda önem arz ediyor.
DDK’nın madencilikte ‘iş sağlığı ve güvenliği’ bakımından ciddi eksiklikler olduğu tespitine rağmen madencilik sektöründe iş kazalarının devam etmesi, konunun önemini artırıyor. Burada Enerji yönetiminin özelleştirme sürecinde gösterdiği dikkati, özelleştirme sonrası denetim sürecinde de göstermesi gerekiyor. Ancak sektöre yönelik sürekli yasa değişiklikleri, bunu mümkün kılmamakta veya denetimin gücünü yavaşlatmaktadır. Bunun son örneği elektrik dağıtım sektöründe yaşanmıştır. Elektrik mevzuatı gereği, ihaleleri kazanan özel şirketler ‘hizmet kalitesi ve devamlılığı’ için onaylanan asgari yatırımları yapmaları gerekiyor. Mevzuata göre, yatırım yapmayan şirketlerin lisanslarının iptali zorunlu. Ancak Enerji Bakanlığı, özelleştirme sonrası yaptığı yasa değişikliğiyle lisans iptali müeyyidesini yürürlükten kaldırmıştır. Bu tür sonradan yapılan yasa değişiklikleri ve yaptırımların ortadan kaldırılması, kamu denetim gücünü zayıflattığı gibi özel sektörü de ‘iş güvenliği ve denetimleri’ bakımından rahat hareket etmesine sebep olabiliyor. Soma’daki üzücü kömür madeni kazasına dönülürse, burada da peşinen ‘denetim eksikliği var, gerekli tedbirler alınmamıştır’ demek güç. Kuşkusuz, olay gerekli incelemeler sonrası netleşecektir. Ancak, kazanın ‘trafo patlaması’ kaynaklı olduğu açıklamaları, ister istemez denetimi tartışma konusu yapıyor. Çünkü, maden sahasındaki trafoların belirlenen standartlarda olması yasal zorunluluk. Trafo bu standartlara uygun değilse, madende çalışma izninin olmaması gerekiyor. Sektör uzmanları da trafo patlamasıyla ilgili benzer görüşleri ortaya koyuyor: “Trafolar patlamaz. Trafolar, arıza yapması durumunda devre dışı kalır. Trafolarda; kesiciler, ayırıcılar gibi bazı teçhizatlar vardır. Bunlar, aynen evlerdeki sigortalar gibi işlem görür. Aşırı yük ya da benzer bir sebeple arıza oluşursa bunlar devreye girer, akımı keser. Diğer yandan trafoların ve teçhizatların, beton bir köşkle de yalıtılması gerekir. Bu yolla trafo korunmuş olur.”
Maden kazasının yaşandığı Soma sahası; Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) ait olup ihale ile (TKİ’ye yüzde 15’lik rödovans payı) Soma Kömürcülük AŞ’ye kiraya verildi. Her ne kadar özel şirkete kiralanmış ise de, sahanın tüm sorumluluğu yani denetimi TKİ Genel Müdürlüğü’ne aittir. Yani, sorumlu kamu otoritesi. Buradan hareketle başta Başbakanlık olmak üzere, enerji ihalelerinde-ruhsatlandırmalarında gösterilen hassasiyet, ihale sonrası da gösterilerek kazaların önüne geçilmeli, sektöre yönelik ciddi denetimler yapılmalı. Özelleştirme sonrası, tartışılmadan şirketler lehine yapılan yasal değişikliklerde, iş güvenliğini tehlikeye atmanın yanında kamu denetim gücünü de zayıflatıyor.