Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'nden Soner Çağaptay,
Newsweek dergisinde, yine, devam eden
Ergenekon davasına dair gerçekleri çok ciddi şekilde çarpıtan ve Türk polislerini
kontrolü altında tuttuğunu iddia ederek,
Fethullah Gülen'in
inanç temelli
sivil toplum hareketini
hedef gösteren tartışmalı bir yazı kaleme aldı.
Eğer ortaya attığı iddia doğruysa bu, Türk demokrasisinin çok yakın bir tehdit altında olduğu anlamına gelir. Ancak
makalesinin devamında, niyetinin, bir yandan Newsweek okurlarını devam etmekte olan Ergenekon davasına dair yanlış bilgilendirmek; bir yandan da, çeşitli kanunsuz işlerle ilişkilendirdikleri
AK Parti hükümetini ve Gülen hareketini karalamak olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Bir yandan Gülen hareketini incelemek için elimizde bulunan
araçların bolluğu ve diğer yandan da Çağaptay'ın gittikçe daha önyargılı ve bilimsellikten uzak hale gelen yazıları göz önünde bulundurulursa Çağaptay, yazmaya devam ettikçe daha az güvenilir olmaya başlayacaktır.
Ancak, asıl sorun, bilimsel tarafsızlıktan gayet uzak olmasına rağmen, Çağaptay'ın, ABD kamuoyunu ve
Türkiye'nin resmi görüşünü etkileyebilecek bir konumda bulunması. Yazılarını tanınmış
gazete ve dergilerde yayımlamasına sık sık fırsat tanınıyor. (Washington Post'taki, 'Türkiye'nin Batı'ya sırtını dönüşü' başlıklı makalesi ile yukarıda bahsettiğimiz makale son örnekler.) Söz konusu yazılardaki nesnellik ve bilimsellik eksikliği, bu yazıların yayımlandığı gazete ve dergilerin tarafsızlığına dair soru işaretleri
doğuruyor. Sık sık, fikrini bildirmek üzere, ABD Senatosu'na ve Kongre'nin Dış İlişkiler komitelerine çağrılıyor. Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü'ndeki Türkiye araştırma programını yönetiyor. Muhtemelen en kötüsü, Arlington-Virjinya'daki ABD Dış İlişkiler Enstitüsü'nde, Türkiye'de görev yapacak olan ABD'li diplomatlara ve üst düzey askerî görevlilere eğitim verdiği rivayet ediliyor. ABD'li diplomatların, Türkiye'deki görevlerine, Türkiye'ye ve Türk toplumuna dair ne tür bir düşünsel altyapıyla başladıkları ve bu düşünsel altyapının ülkenin insanlarına karşı olan tavırlarını nasıl etkilediği merak konusu.
Çağaptay'ın yazı boyunca konu ettiği meselelere dair azıcık bilgi sahibi olan herkes, amacının, Newsweek okurlarına tarafsız bir şekilde hitap etmek yerine, onları, meselelerle ilişkili aktörler hakkında ve hatta söz konusu meselelerle uzaktan bile ilgisi olmayan bazılarıyla ilgili yanlış bilgilendirmeye çalıştığı sonucuna kolayca varabilir.
"Türk polisi, 13
Nisan sabahının
erken saatlerindeki bir baskınla,
yoksul genç kızlara eğitim bursu veren bir sivil toplum örgütü olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği için çalışan, onun üzerinde orta
yaşlı liberal kadını tutukladı. Tutuklamalar kısmen, polisin, aralarında ordu görevlileri, AKP hükümetinin
muhalifleri, tanınmış gazeteciler, sanatçılar ve şimdi de bu kadınların bulunduğu yüzlerce kişiyi, hükümeti devirmek üzere bir
komplo hazırladıkları suçlamasıyla tutukladıkları Ergenekon davasının parçasıydı". Buraya kadar, Çağaptay'ın anlattıkları doğru. Ancak Çağaptay, Türk adaletinin bağımsız savcılarının, söz konusu kadınları hayır işi yapmak ve yoksul genç kızlara burs vermekle değil, Türkiye'nin seçilmiş hükümetini askerî bir
darbe yoluyla devirmek üzere
emekli generallerle birlikte komplo kurmakla itham ettiğini, dolayısıyla polislerin de onları bu sebeple tutukladığını atlıyor. Yani, sadece bu kadınlar değil,
Ergenekon soruşturması çerçevesinde itham edilen kişiler de
doğal olarak mevcut AK Parti hükümetine "muhalif". En nihayetinde, hükümeti devirmeye çalışmakla suçlanıyorlar. Bu sebeple, Ergenekon soruşturması nedeniyle itham edilen herkesin AK Parti hükümetine muhalif olduğu sonucu çıkarılabilir; ancak, AK Parti hükümetine muhalefet eden herkesin Ergenekon kapsamında suçlandığı iddia edilemez.
"Ergenekon
terör şebekesi"ne getirilen suçlamalar demokratik yollarla seçilmiş hükümeti devirmek üzere
kumpas kurmaktan ibaret değil. Bu, şebekeye yüklenen en son suç. "Ergenekon
terör örgütü", özellikle Türkiye'nin, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı
Güneydoğu bölgelerinde adam
kaçırma ve
cinayetler gerçekleştirmiş olmakla suçlanıyor. Çoğunluğu bu bölgede olmak üzere, geçtiğimiz birkaç on yıl içinde 17.000 insanın ortadan kaybolduğu göz önünde bulundurulursa savcıların, bu olaylara karışmış olabilecek kişileri sorgulamak üzere aleyhlerine dava açması ancak makul ve hatta şart olabilir.
Çağaptay, aniden, Ergenekon soruşturmasını Gülen hareketine bağlamaya çalışıyor: "[Ergenekon soruşturması] AKP'nin özgürlükleri kısıtlaması için bir araç ve hem Türk polisini hem de doğru bildiniz, yoksullara verilen bursları kontrolü altında tutan Gülen tarikatının gücünü ortaya koyuyor." Besbelli ki Çağaptay ne AK Parti hükümetinin soruşturmayı kullanarak özgürlükleri nasıl kısıtladığına ne de soruşturmanın, Gülen hareketinin, polisleri ve yoksullara verilen eğitim burslarını kontrol etme gücünü nasıl ortaya çıkarttığına dair makul bir açıklama getirme ihtiyacını hissetmiyor. Bunun yerine, okuyucuların, söylediklerine inanmasını istiyor. Yahut sadece, ileride Gülen hareketinin aleyhine kullanılabilecek yazılı materyal üretme gayesini de güdüyor olabilir. Göze ilk çarpan, Çağaptay'ın, Gülen hareketini tarikat olarak tanımlaması ve sırf savcılar tarafından aranan kişileri tutukladığı için, Türk polislerinin bu tarikatın üyesi olduğunu iddia etmesi. Bir sivil toplum hareketi olarak içlerinde
Müslümanların, Hıristiyanların,
Yahudilerin, Hinduların, Budistlerin, agnostiklerin, ateistlerin ve daha başkalarının bulunduğu dünya çapındaki sivil toplum örgütleriyle birlikte dinler arası ve kültürler arası diyaloğu
teşvik eden ve yüzü aşkın ülkede okullar, hastaneler ve başka hayır kurumları açmaları için hayırseverleri harekete geçiren Gülen hareketi bir tarikata pek de benzemiyor.
Durum böyle değilse dinler arası diyaloğu teşvik edecek bir
jest olarak 1997 yılında Fethullah Gülen'i Vatikan'a davet eden Papa İkinci Jean Paul, Gülen'in başlattığı dinler arası diyaloğun savunucusu haline gelen
İsrail Hahambaşı Eliyahu Bakşi-Doron, Gülen'in dinler arası diyaloğuna resmen
destek veren Rum Ortodoks Patriği
Bartholomeos, Moskova'da Gülen'in teşvik ettiği bir okula kefil olduğu iddia edilen Türk Yahudi
işadamı ve sanayicisi
Üzeyir Garih ve Müslüman kökenden geliyor gibi durmayan daha pek çokları da Çağaptay'ın iddia ettiği tarikatın üyesi olmalı. Ayrıca, Çağaptay'ın Türk polislerini Gülen hareketiyle nasıl bağlantılandırdığını anlamak bir hayli güç. Bu iddiasına, daha doğrusu ithamına, makul bir açıklama getirmiyor.
Gülen hareketinin, Türk halkının büyük çoğunluğunun benimsemediği tartışmalı bir olgu olduğu kanısını uyandırmak üzere, "Türklerin çoğunluğu bu tarikatın taşıdığı ruhanî mesaja kötü gözle bakıyor." diyor. Gerçekte ise
Amerikan Üniversitesi'nden Akbar Ahmet'in yaptığı yakın tarihli bir araştırma, Türk toplumunun yüzde seksen dördünün Fethullah Gülen'e ve teşvik ettiği sivil toplum girişimlerine bakışının oldukça pozitif olduğunu gösteriyor.
Çağaptay son olarak da Ergenekon soruşturmasını ABD'deki McCharty davalarına benzeterek, mevcut AK Parti hükümetinin, soruşturmayı kötüye kullanmak suretiyle, bir korku ortamı yarattığı kanısını uyandırmak istiyor.
MEHMET KALYONCU - ULUSLARARASI İLİŞKİLER UZMANI
TODAY'S ZAMAN