Sorunun adını koydu

İnegöl ve Hatay Dörtyol. Birisi Türkiye'nin batısında, diğeri güneyinde iki şehir. Sebepler farklı ama sonuçlar benzer. İnegöl'de olayların neden çıktığı bile unutulmuş durumda ama sonuçları bütün karanlığıyla ortada.

Sorunun adını koydu

Dörtyol'da şehit edilen dört polise karşı halkın "çaresiz bir strateji" olarak sokağa inmesi söz konusu. Bir öfke boşalması, evlerin dört duvarı ardında birikmiş, biriktirilmiş hüzünlerin, kızgınlıkların, gönül kırgınlıklarının ortaya dökülmesi. Bu tür olayların ardı gelir mi? Aktörler yürünen mecrayı, tezlerini, yaklaşımlarını değiştirmezlerse en azından daha sık bir şekilde bu olaylarla karşılaşacağımız muhakkak. Yaşanmasın diye temenni etmek başka, yaşanmaması için çaba göstermek başka. Önce olayların ardındaki o gitgide amorflaşan sorunun adını koyalım: Kürt sorunu. Her sorun, yanında yöresinde yer alan çevreleri de sorunun parçası kılar. O yüzden Kürt sorunu en şiddetli muhaliflerine kadar her türlü çevreyi işin içine katmış durumda. Hatta yapılıp edilenlere bakıldığında, fikirlerin ve eylemlerin kimin yararına olduğu da karışık. İnegöl'de ve Dörtyol'da sokağa çıkanlar, otomobilleri ateşleyip kızgın bir sel gibi kimi mahallelere yürümek isteyenler aslında PKK stratejisinin bir parçasına dönüştüklerinin ne kadar farkındalar acaba? "Bölünmeye karşıyız, Kürtler ayrılmak istemiyorlar," diye tezler geliştiren kimi çevrelerin tam da bu politika istikametinde davranmaları gerekirken üstlerine düşenden çeşitli savuşturma hamleleri ile kaçınmaları onları sözlerinin aksine bir bağlama yerleştirmiyor mu? İşte böylesine sorunların trajik yanlarından birisi de ittifak ve hasımlık saflarının iç içe geçmiş olmasıdır. Bugünü yaşamamıza açılım mı sebep oldu? PKK 1984'ten bu yana silahlı eylem marifetiyle bir siyaset yürütüyor. Bunun kendi politik dilindeki karşılığı "yok edilmek istenen bir halkın onurlu direnişi" gibi ifadeler olsa da, gerçekte yaşanan, kan ve dehşetin hayat verdiği bir ulus oluşturma teşebbüsü. Kendiliğinden Kürt olan insanları ortak siyasi hedefler esasında birleştirip kendisi için bir ulus haline getirmek. Sosyolojinin verili halinden kazanılan bir kategori olarak "modern bir ulus" çıkartmak. Modern ulus, açıkça kendini ulus devletiyle tanımlayan bir anlam birliğidir. Şiddetin ve kanın yerini alabilecek, o ölçüde insanların üzerinde etkili olabilecek, onları dönüştürecek sihirli bir dil henüz keşfedilmedi. PKK da çeşitli sorunlarla birlikte olsa da bir arada yaşayan insanları şiddet marifetiyle birbirinden ayırmaya çalışıyor. İddia şu: Türk ulus devleti Kürtleri asimile ediyor, yok ediyor, kimliğimizi, kültürümüzü yeniden kazanmak istiyoruz. Oysa devlet bu topraklarda yaşayan herkesi modernleştiriyor, bu bir. İkincisi ise bir ülke demokratikleştikçe, siyaset halkın işi haline geldikçe orada kimlik ve kültür meseleleri kendi olağan mecrasında tartışılır, konuşulur, işin içine kan girmeden çözüm teşekkül eder. PKK Türkiye'nin kapalı yapısından beslenen, kendini burada temellendiren bir örgüt. Ancak silahlı bir örgüt bir kez ortaya çıkıp eylemlere başladığında, varlık hikmeti de dönüşür, ilk nedenden kopar, kanlı süreçle yeniden anlam kazanır. PKK için de durum farklı değil. PKK'nın politik diline yakın olan insanlar bile, eğer Kandil'de değillerse, elinde silah olan bir aklın referanslarıyla düşünmüyorlarsa demokratikleşmenin ne tür imkânlar sunduğunu bilirler. Fakat ortam gerginleştikçe, kan aktıkça bu akıl konuşamaz, elinde silah olan akıl konuşur, o kendini kitleler üzerinde meşrulaştırır. Bunları ifade ediyorum, çünkü kimileri bugün yaşadığımız olayların sebebi olarak "Demokratik Açılım"ı gösteriyorlar. Böyle bir okuma problemin çözümüne katkı yapamaz. Açılım, topluma, her kesime, şiddete dayalı gerilimi ortadan kaldırmaya dönük bir şans sunuyor. İçi boş deniliyor. Ayıptır. Açılımın en önemli hedefi, şiddet olmaksızın sorunun çözülebileceğine ilişkin insanlarda bir umut ve inanç yaratmaktır. Bu sağlanmadan kim hangi projeden bahsedebilir? Şiddetin egemen olduğu bir ortamda insanlar sorun ve çözüm tartışmalarını makul bir şekilde yapabilirler mi? Önce herkes için sakin ve kapsayıcı bir akla imkân tanınmalı. O akıl olmaksızın fonksiyonu olan çözümler söz konusu olabilir mi? Yaşanan olayların referandumla alakasının da sınırlı olduğunu hesaba katmak lazım. Bu da çok indirgeyici bir yaklaşım. PKK şiddete ilk defa başvurmuyor ki. Süreci hızlandırmak istemesi acelesi olduğundan. Çözümü en trajik sosyal ve politik durumdan çıkartmak istiyor. Referandum bu stratejinin işlevsel bir şekilde üzerine yazıldığı bir vesile sadece. Sorunun çözümü yolunda başka her türlü adımdan önce yapılması gereken, PKK şiddetinin bitmesidir. Bu saldırılar devam ettiği sürece "bölünmek istemiyoruz, Kürtler ayrı yaşamak istemiyorlar" türünden her tür değerlendirme manasız kalacaktır. Çünkü siz soyut olarak ne düşünürseniz düşünün, neye inanırsanız inanın, şiddet böler. Şiddet, otoyol gibi çıkışsız bir şekilde oraya girenleri aynı adrese götürür. PKK terörünün sona ermesi şartları nedir? Fazla tercih yok. PKK'yı askerî yöntemlerle bitirmek. Bitirilir, bitirilmez tartışmaları bir yana, maalesef bu yöntem başarılı olsa bile doğuracağı o derin yara, tek başına sorunun sürdürülmesi için yeterlidir. Terör örgütleriyle mücadelenin zorluğu, alternatif maliyetlerin yüksekliğidir. Pazarlık yapmak, mümkün ve işe yarar görünmemektedir. En pratik yol, PKK'nın Kürt sorunu esasında kurulmuş bir örgüt olduğunu yeniden hatırlayıp, demokratik zeminde çözüm için silah bırakmasıdır. PKK'yı bu tercihe zorlamak bakımından askerî yöntemlerden daha etkilisi, ilgili olduğu kamunun açık tavrıdır. İşte bu kamu, Türkiye'nin Türk'üyle Kürt'üyle sürüklendiği çılgınlığı tutarlı bir şekilde okuyabilmeli, Kandil'deki akla mihmandarlık etmelidir. Öte yandan İnegöl'de ve Dörtyol'da olup bitenleri meşrulaştıracak, halkın sokağa dökülmesini haklılaştıracak her tür yaklaşım, bu ülkenin dirliğine birliğine kastetmekten başka anlam taşımayacaktır. Şiddetle meşru yollarla mücadele ancak devletin işidir. Devlet bunu yapabilecek şiddet tekeline sahip örgüttür. Devlete ait şiddet kullanma hakkını kendi hakkı olarak gören sivil çevreler, hem o devletin meşruiyetine zarar verirler hem de başka sivil çevreleri de kendi spekülasyonları esasında benzeri yöntemlere çekerler. Maalesef etnik kökenli gerilimin şartları oluştuğunda, onunla ilgili olmayan çıkar çatışmaları bile bir etnik hikâye ile ambalajlanıp halkın önüne sürülebilir. Her tür çelişki etnik gerilim kılığına kolaylıkla sokulabilir. İnsanlar birden "hayatlarının davasına" sahip çıkma şevkiyle davranabilirler. Bu şekilde oluşacak zincir, küçük hesaplarını etnik gerilim üzerinden çözmeye çalışan insanları bile şaşırtacak bir çapa ulaşabilir. Bir sigara izmaritinden ormanların yanması gibidir bu durum. Açıkçası bir arada yaşamak isteyen her "bir"e görev düşüyor. Seyirci olmak, olayların gelişimini beklemek, kenarda durmak değil, fail olarak ortaya çıkmak, bir arada yaşamanın şartlarını oluşturmak için ortaya irade ve eylem koymak. Bu eylemler zincirinin ilk adımı, sivil irade ile PKK'nın silahı bırakmasını sağlamak, ikinci adımı ise demokratik bir zeminde Kürt sorununu her yönüyle konuşmak, tartışmak ve bundan politik sonuçlar çıkartmaktır. Diğerleri şüphesiz bunların ardından gelecektir.
<< Önceki Haber Sorunun adını koydu Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER