Çetin kendi yaşamından yola çıkmıştı: 'Seher' adlı anneannesi
Ermeni kökenliydi ve asıl adı 'Heranuş' idi.
Yazar bu gerçeği ancak anneannesi 70 yaşını aştıktan sonra öğrenmişti.
1915 katliamı sırasında 10 yaşında olan Heranuş'un ailesindeki tüm erkekler katledilmiştir. (O sırada babası, para kazanmak için ABD'ye gitmiştir.)
Heranuş annesiyle birlikte tehcir edilir ve belki de ölüme doğru yürürken,
jandarma karakol komutanı Hüseyin
Onbaşı tarafından alıkonur.
O günden sonra Hüseyin/Esma çiftinin 'beslemesi'dir Heranuş. Seher adı verilir.
Müslüman olarak büyütülür. Evlenir. Çocukları ve torunları olur.
***
1915 katliamından kurtulup Anadolu'da kalanlar, hem ilginç, hem de hüzün veren bir
Türkiye gerçeğini oluşturuyor.
Bu kişilerin büyük çoğunluğu kadındı. Çünkü katliamda erkekler öncelikli hedefti.
Bazı Müslüman (Türk,
Kürt, vs.) aileler,
küçük/
genç Ermeni kızlarını, özellikle de güzel olanları, yanlarına aldı. Onları hizmetçi olarak çalıştırdı. Kızların kimi kuma oldu, kimi ailenin oğluyla evlendirildi. (Başlık parası vermeye gerek kalmamıştı!)
Kimi oğlan çocukları da aynı şekilde tehcirden kurtarılarak uşak, ırgat, çırak olarak çalıştırıldı.
Müslümanlaştırılan bu oğlanlar da zamanla birer "Türk" olarak toplumsal hayata karıştı.
Ocak 2007'de Ergenekoncuların operasyonuyla katlettirilen gazeteci
Hrant Dink, böyle bir geçmişe sahip 'torunların' 500 binlik bir kitle oluşturduğunu tahmin ediyordu.
***
Peki, torunların hali niceydi? Nasıl yaşıyor, nasıl düşünüyorlardı?
Fethiye Çetin ve
Sabancı Üniversitesi hocalarından sosyal bilimci Ayşe Gül Altınay, 'Torunlar' adlı kitapta onların öykülerini kendi ağızlarından anlatıyor. (Metis Yayınları)
Bir kere şunu görüyoruz: Ermeni kökenli olduklarını kişiler unutsalar ya da önemsemeseler dahi, devlet önemsiyor ve unutmuyor.
Hatırlarsınız:
Hani Türk
Tarih Kurumu'nun eski Başkanı Prof.
Yusuf Halaçoğlu, bir ara Kürtleşen, Alevileşen Ermenilerden söz ederek tepki toplamıştı.
Halaçoğlu, o sırada ellerinde hane düzeyine varan kayıtlar olduğunu ama bunları açıklamayacağını söylemişti.
Bazı "torunların" yaşamı devletin böyle bilgilere sahip olup zaman zaman da bunları kullandığını gösteriyor.
Mesela "Mehmet", Ermeni kökenli olduğunu 12
Eylül (1980) döneminde askerlik yaparken, "
sünnet oldun mu" sorgulamaları, dayak ve hakaretler eşliğinde öğreniyor. Devletin gözünde bir sakıncalıdır o!
(Rahmetli
Türkan Saylan gibi, her devirde "Cumhuriyetin eşit bireylerinden" söz edenler çıkmıştır.Uydur uydur söyle!)
İnsanlar çelişen gerçeklerle karşılaştıklarında çok ilginç çözümler üretiyor:
Örneğin iki isimli çocuklar... Sokakta Müslüman/Türk olup, evde Hıristiyan/ Ermeni'ye dönüşen aileler...
Ateist olduğunu söyleyip pazarları kiliseye gidenler... Evlerine 'Çoban İsa' figürlü
duvar halıları asanlar... "Torunların" ortak yanı nedir, derseniz... Hâlâ bir korku ve tedirginlik içindeler. Gerçeği pek azı açıkça göğüsleyebiliyor.
EMRE AKÖZ-SABAH