Deniz
Harp Okulu'ndan
mezun olmasına 3 ay kala ordudan atılmış. İki yıl sonra
Çapa Tıp Fakültesi'ni kazanan Yalman, şimdi özel bir hastanede çalışıyor. Yalman, o gün kendisini sorgulayanların, Karargâh Evleri hücre yapılanmasında yer aldığını öğrendiğini söylüyor.
Her yıl Yüksek
Askerî Şûra kararlarıyla onlarca
subay 'irticai faaliyette bulundukları' gerekçesiyle ordudan atılıyor. Yıllarını orduya vermiş insanların hayatı 'TSK'yla ilişkilerinin kesildiğini' anlatan bir kâğıtla karartılıyor. Ve bu subayların
itiraz etme hakları bile bulunmuyor. '
İrtica' gerekçesiyle ordudan atılanlar sadece
muvazzaf subaylarla sınırlı değil.
Harp Okulu öğrencileri adım adım takip ediliyor.
Namaz kılanlar tek tek fişleniyor, sorguya çekiliyor, vatan haini ilan ediliyor. Ve nihayet onlar da TSK'dan uzaklaştırılıyor. İşte atılan öğrencilerden biri de şu anda özel bir hastanede doktorluk yapan Hakan Yalman.
Deniz Lisesi'ni 1983'te birincilikle bitiren Yalman, ardından Deniz Harp Okulu'na giriyor. Orada da derslerine çalışıyor, yaşantısına dikkat ediyor. Ve son
sınıfa geldiğinde yine birincilik kürsüsünde yer alıyor. Ancak birileri tarafından fişleniyor. Namaz kıldığı için irticacı olmakla suçlanıyor. Sorguya alınıyor. Ve mezun olmasına sadece 3 ay kala okuldan atılıyor. Pes etmiyor.
Üniversite sınavına giriyor ve Çapa Tıp Fakültesi'ni kazanıyor. Hakan Yalman, şu anda özel bir hastanede doktor.
Ergenekon sürecinde yaşananları dikkatle takip ettiğini anlatıyor. Yıllar önce kendi başından geçenleri şimdi daha iyi anladığını söylüyor.
O dönemde medyada yer alan 'irtica' haberleri üzerine MİT'ten ve askerî istihbarattan gelen yetkililer tarafından 45 gün boyunca çeşitli sorgulamalara tabi tutulduklarını anlatıyor. Kendilerine 'Sizler hangi hücredensiniz, kimlerle bir aradasınız, ne tip organize faaliyetler yürütüyorsunuz?' şeklinde sorular sorulduğunu belirtiyor: "Aslında hücre faaliyetlerinin bizi sorgulayanlar tarafından yürütüldüğü, onların o dönem çeşitli
hazırlık içerisinde olduğunu biz sonradan öğrendik. Bizi sorgulayanlar, ta başından beri bu tarz hücre yapılanması içerisinde bulunan kişilerdi. Bazı
arkadaşlarımızın bu hücre yapılanmasının içerisinde olduğundan şüpheleniyorduk. Fark ettiğimiz, fakat adını koyamadığımız yapılanma daha sonraki süreçte, ortaya çıkan tabloyla netleşti. Bu hücre yapılanmasının Karargâh Evleri'ne bağlı olduğunu, biz Ergenekon süreci içerisinde anladık. Bu subayların, bazı yurtlarda ve evlerde sınıf arkadaşlarımızla ortak planlar yaptıkları biliniyordu. Adam kazanmak için de çeşitli organizasyon yaparlardı. Parti gibi, balo gibi organizasyonları olurdu. Okula yeni başladığımızda bizleri de aralarına katmaya çalışmışlardı. Partilere katılan arkadaşlarımıza kız arkadaş temin ederlerdi."
Namaz kılanlar, 'vatan haini' ilan edilmişti
-Medyanın kendilerinin okuldan atılması sürecinde etkin bir rol oynadığını anlatıyor. O yıl Deniz Harp Okulu'nda irticacı avı başladığını anlatıyor: "Önce basın üzerimize geldi. Manşetleri attı, haberleri yaptı. Bu durumu meydana çıkaran gazetelerle sorgulamayı yürütenler arasında bir bağ, birliktelik olduğunu anladık. Manşetlerin ardından Kenan
Evren, Adana'da meşhur bir konuşma yaptı. 'Ordudaki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bunun için önlemlerimizi alıyoruz.' dedi. Bu konuşmanın ardından merkez komutanlığından gelen müfettişler öğrencileri sıkı takibe aldı. Bunun ardından fişlemeler başladı. Namaz kıldığı tespit edilen öğrenciler, okulda komutanları tarafından önce 'vatan haini' ilan edildi. Sonra 'namaz kılmayı alışkanlık haline getirmek suçlamasıyla' ordudan uzaklaştırıldı. Bu uygulamaya ilk önce, Deniz Lisesi öğrencileri maruz kaldı. Sonra sıra Harp Okulu öğrencilerine geldi."
ZAMAN