Irak Cumhurbaşkanı Celal
Talabani'nin, ortada hiç sebep yokken
İran-Irak savaşına neden olan bir sorunu yeniden gündeme getirmesinin anlamı ne? Sekiz yıl süren, yüz binlerce insanın ölümüne neden olan, Irak'ı harabeye çeviren, kimyasal katliamlar dahil her türlü insanlık suçunun işlenmesine zemin hazırlayan, ABD'nin İran
Devrimi'ni boğmak için
Saddam Hüseyin'i gaza getirmesiyle başlatılan, S.
Arabistan ve
Körfez ülkelerinin parasıyla finanse edilen, Saddam'ın idamı ve ülkenin işgaliyle sona eren trajediyi hatırlatan bir çıkış bu!
Ne diyor Talabani?
Dicle ve
Fırat nehirlerinin birleşmesiyle oluşan iki yüz kilometrelik Şattülarap su yoluna ilişkin 1975 tarihli
Cezayir Anlaşması'nı tanımadığını söylüyor. İran-Irak sınırını belirleyen ve egemenlik tartışmalarına neden olan
anlaşma bizzat Saddam tarafından imzalandı. Ancak, Soğuk
Savaş dengeleri açısından İran'ı dize getirmeye çalışanların teşvikiyle Saddam aynı anlaşmayı yırtıp attı.
Böylesine bir savaşa neden olan konu aslında göründüğünden çok daha karmaşık. Bir kere, İngilizlerin
Basra bölgesine yönelik politikasının ürünü olan
Kuveyt'e yönelik Irak işgalinin sebebi de yine aynı egemenlik konusu. Irak'ın Basra Körfezi'ne çıkışını kapatması nedeniyle Kuveyt işgal edildi. Cezayir Anlaşması'nın gerekçesi ise daha karmaşık ve bugüne ışık tutacak nitelikte. Saddam, bu anlaşmayı neden imzaladı ve daha sonra neden yırtıp attı? Anlatalım:
1967 Arap/
İsrail Savaşı'nda aynı anda
Mısır,
Suriye ve
Ürdün ordularıyla savaşan İsrail, İran Şahı ile birlikte
Kuzey Irak'taki
Kürtlere askeri yardımlar yapmaya başladı. İsrail'den İran'a getirilen ağır
silahlar
karayolu ile Kuzey Irak'a aktarılıyor, İsrailli istihbaratçılar,
subaylar aynı güzergahtan bölgeye naklediliyor, Kürt birlikleri eğitiliyordu.
Barzani birliklerinin başına geçen İsrailli subaylar
Bağdat'a karşı ağır saldırılara girişti. Bölgede görev yapan yüz civarında İsrailli subay hem savaş taktiklerini belirliyor hem de savaşı bizzat komuta ediyordu. Yetenekli gördüklerini ise seçip askeri eğitim için İsrail'e gönderiyordu.
Peki neden? Büyük bir savaşın içinde olan İsrail neden bunu yaptı? Kürtleri sevdiği için mi? Elbette hayır! Hedef Bağdat'tı… Daha doğrusu Irak birliklerinin İsrail'le savaşan Birleşik Arap ordularına katılmasını engellemekti. Nitekim başardı da! Irak ordusu Birleşik Arap ordularına çok az
destek verebildi. Bütün gücünü Kuzey Irak'a yığmak zorunda kaldı. Bu savaşta tam on bin Irak askeri öldü. İsrail başarmıştı. Aynı tarihlerde Irak'ın bölünmesi üzerine tartışmaları bizzat İran Şahı başlatmıştı.
Bağdat, Kuzey Irak'a yönelik İran desteğini, dolayısıyla İsrail desteğini kesmek için
Tahran'la masaya oturdu. Şattülarap su yolu üzerindeki İran tezlerini kabul etti. Buna karşı İran, Kürtlerden desteğini çekecekti. İsrail amacına ulaşmıştı, İran da ulaştı. Ve Kuzey Irak'a destek kesildi ya da azaldı.
İran devrimi ABD'nin bölgedeki nüfuzunu kıracak önemli bir çıkış oldu. Bölgesel dengeleri altüst etmişti. ABD-İran ittifakı çökmüştü. Saddam Hüseyin'in İran'a saldırısının tek sebebi iki ülke arasındaki anlaşmazlıklar değildi. ABD'nin İran'ı cezalandırma ve bölgedeki denetimi yeniden kurma arzusunun parçasıydı. Saddam harekete geçirildi.
Sünni ülkelerin finansal desteği, ABD'nin askeri ve siyasi desteği ile kanlı bir savaş yaşandı. Devrim başladığı anda boğulacaktı. Tam tersi oldu. Irak, bu ve daha sonraki Kuveyt işgali, ardından gelen Birinci Körfez Savaşı ve şimdiki işgalle
intihar etti. Daha doğrusu ettirildi. Şimdi:
CIA, FBI, NSA gibi temel istihbarat teşkilatlarının da içinde bulunduğu 16 değişik istihbarat teşkilatı geçenlerde bir
rapor yayınladı. ABD ve İsrail'in resmi tezlerinin aksine, İran'ın nükleer silah edinmekten 2003 yılında vazgeçtiğini ifade eden rapor, İran'a saldırı tezlerini boşa çıkarıyordu.
Rapor, George
Bush yönetimine indirilen dev bir
darbe oldu. İran'a müdahaleyi içeren askeri seçeneği masadan kaldırdı. İran'da büyük sevinç uyandırdı. Dünya İran tezlerini kabul etme aşamasına geldi ve Tahran nükleer mücadeleyi kazandı! Aynı rapor, İsrail'de paniğe neden oldu. İsrail istihbaratının telkinleri ABD istihbaratına ikna edemedi. Hatta ABD istihbaratı İsrail istihbaratına
rezerv koydu.
Ardından Annapolis zirvesiyle
Filistin meselesinde yumuşama sinyalleri, Irak'ta çatışmaların kısmen azalması,
Lübnan krizinin sona erdirilmesine yönelik ortak çabalar ve genel anlamda bölgesel düzeyde diplomasinin askeri seçeneğin önüne geçmesi gibi gelişmeler yaşandı.
Dahası, halen devam eden Türkiye'nin PKK'ya yönelik askeri operasyonlarına ABD tarafından tam destek verildi hatta
işbirliği yapıldı/yapılıyor. Bu arada İran, 19
nükleer tesis için
ihale açtı,
Rusya İran'a nükleer
yakıt sevkıyatına başladı.
İran'a yönelik İsrail'in çırpınışları devam ediyor. İran'ın silahlanması da sürüyor. Hatta ABD'nin Avrupa'ya naklettiği füzelerin İran'ı
hedeflediği bile konuşuluyor.
Böyle bir ortamda Talabani'nin bu sözleri ne anlama geliyor? Gerçekten bazılarının iddia ettiği gibi, İran'a saldırmanın dolaylı yolları mı açılıyor? ABD istihbaratının “nükleer silah çalışması yok” demesiyle boşa çıkan askeri seçenek için birileri; “başka sorun mu yok, İran'a karşı onlarca savaş gerekçesi bulabiliriz” mi demek istiyor? Ve bunları, bir zamanlar Saddam'a yaptırdıkları gibi Talabani üzerinden mi tezgahlıyor?
İran-Irak savaşında bir milyon insan öldü.
Körfez savaşının bilançosu bilinmiyor. Irak işgalinde bir milyon daha öldü. Bir başka bir milyonun hesabı mı yapılıyor?
Allah korusun!
İBRAHİM KARAGÜL/YENİ ŞAFAK