Özel Yetkili
Ankara Cumhuriyet Savcısı Hakan Yüksel'in yürüttüğü
faili meçhul cinayetlerle ilgili
soruşturma kapsamında geçen hafta
sorgulanan eski MİT'çi
Mehmet Eymür'ün dokuz sayfalık ifadesine
Taraf ulaştı. “Gayri resmi oluşumun MİT ayağını oluşturmak”la suçlanan ve
yurtdışı yasağı getirildikten sonra serbest bırakılan Eymür, ifadesinde, içinde özel harekât polisleri, askerler, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın da yer aldığı oluşumun adam kaçırdığını,
infazlar yaptığını ve
haraç aldığını örneklerle anlattı. Bu yapılanmaya karşı mücadele ettiği için tehdit edildiğini söyleyen Eymür'ün dokuz sayfalık ifadesinin geniş özeti şöyle:
Bulgaristan istemedi, döndüm
“1966 yılında MİT Başkanlığı'na takip memuru olarak girdim ve ilk görevim
İstanbul'daydı. Babam da MİT Başkanlığı'nda çalışıyordu. Kendisi İstanbul Bölge başkanıydı. Onun zamanında MİT'e girmeyi çok istiyordum, ancak o etik bulmadığı için onun emekliliğinden sonra girdim. İstanbul ilinde
Ortadoğu Masası'na baktım. 1968-70 yıllarında yedek
subay olarak görev yaptım, askerlik sonrası İstanbul'da tekrar göreve başladım. 1975'te Ankara'ya
tayin edildim, Ankara Takip Şube Müdürü oldum. 1978'de MİT okuluna, 1980'de ise Bulgaristan'a tayin edildim, yaklaşık iki yıl burada kaldım. Sürem dolmadan Bulgaristan'ın talebi üzerine Türkiye'ye geri çekildim. Mardin'de Şube Müdürü oldum. Burada 1 yıl Şube Müdürlüğü yaptım. Bu yıl içerisinde başarılı operasyonlar yaptım, bunun üzerine Ankara'da MİT Müsteşarlığı'nda Kaçakçılık Dairesi Başkanı olarak görevlendirildim. 1987'de Kaçakçılık Daire Başkanı oldum. 1988'de kamuoyuna yansıyan ‘1. MİT Raporu' üzerine teşkilattan ayrılıp emekliliğimi istemek zorunda kaldım.
Eken'i kendime ortak yaptı
Teşkilattan ayrılmam sırasında
Korkut Eken de ayrıldı. Bana ‘Madem siz ayrılıyorsunuz ben de ayrılacağım, görev yapamam' dedi. Bunun üzerine Eken ile Antalya'da buz
fabrikası kurduk. Aslında onun bir katkısı olmadı ancak onu kardeşim gibi sevdiğimden ortak ettim. 1994 yılı mayıs ayına kadar fabrika çalıştı. Antalya'da bulunduğum sırada yanıma Şenkal Atasagun geldi, o da MİT'ten ayrılmak istiyordu, bana ‘Antalya'da özel güvenlik şirketi çalıştıralım' dedi. Daha sonra Atasagun'un MİT'te etkili bir hale getirilmesinden sonra Sönmez Köksal
MİT Müsteşarı oldu. İkisinin de yakın
arkadaşlıkları vardı. Bir gün Atasagun aradı ‘Seni tekrar MİT'te istiyoruz. Abdullah Öcalan'ı yakalamak üzere bazı görevler verildi, bunu en iyi senin yapabileceğini düşünüyoruz, ne dersin' dedi.
Çiller'e, “Ağar'a dikkat” dedim
Bir arkadaşım beni
Tansu Çiller'e methetmiş. Bu arkadaşım o dönem Çiller'in gayriresmi danışmanıydı. O dönem Çiller'in eşi
Özer Çiller beni Ankara'ya çağırttı. Yüz yüze görüştük, bu görüşmede Özer Çiller bana ‘Size MİT'te görev vermeyi düşünüyoruz' dedi. Hiçbir resmi sıfatı olmayan birinin bana bunları söylemesi garibime gitmişti. Özer Çiller ile görüşmelerimiz devam etti. Bazen lüzumsuzluklar yapıyordu. Zeynep Özal'a jaguar
hediye eden, ismini hatırlamadığım şahısla samimiydi. Bu şahıslarla çok samimi olmamasını, bunların yanlış adamlar olduğunu, özellikle Mehmet Ağar'a dikkat etmeleri gerektiğini söyledim.
Kaçaklar Ağar'la görüşüyordu
Bunu söylememdeki gerekçem, ben Ağar ile çok eskiden beri tanışıklığı olan bir insanım. Kendisiyle önceleri çok samimiyetim vardı. Bekar olduğum zaman Ağar, İstanbul'dan Ankara'ya geldiğinde evimde kalırdı. Ağar'ı ilk kez İstanbul Asayiş 2. Şube Müdür muavini iken tanıdım. O zaman açık söyleyeyim İstanbul'da meşhur bir kadın vardı, Ağar'ın elbiselerini alıyordu. Bunu
şüpheli gördüm. İlişkileri çok geniş biriydi. Dostları arasında çeşitli kaçakçılar, mafyavari adamlar bulunuyordu, bunların isimlerini hatırlamıyorum ama 1. MİT raporunda ayrıntılı olarak vardır. Hatta o dönemde kaçakçılığa baktığım için
İnterpol aracılığıyla gelen bazı yazılarda yurtdışından bazı kaçakçıların İstanbul Emniyeti'ni aradığı, bu numaranın da kime ait olduğunu araştırdığımda Ağar'ın makamının
telefonu olduğunu gördüm. Birkaç kez ikaz ettim, dinlemelerde de bazı şeyler çıkmıştı, kendisinden uzak durdum. 1994 yılı mayıs ayında MİT Başkanlığı'nda bulunan Özel
İstihbarat Daire Başkanlığı'na geldiğimde Mecit Baskın,
Namık Erdoğan, Faik Candan cinayetleri işlenmişti. Bu konuları tam hatırlamamakla birlikte Av. Yusuf Ekinci cinayeti hakkında biraz bilgim vardır. Ekinci'nin oğlu gazetelerde Ağar'a babasının cinayeti için müracaat etmiş, ondan sonra tehditler aldığını söylüyordu. Biz de o dönem dinleme yapıyorduk, özellikle
terör ve yolsuzluklarla ilgili. Bu dinlemelerde
Yeşil'in de gittiği ‘Rüzgar
Güvenlik' isimli bir yer vardı, buraya takılan özel harekâtçıların gelip geldiği, ismini hatırlamadığım bir paşanın da olduğu, MHP'nin
Rusya Başkanlığını yapan İrfan isimli bir şahıs da bu güvenlik şirketinde yapılan görüşmelerde bu cinayetin özel harekât polisleri ve devlette görevli bir kısım şahıslar tarafından işlendiği ortaya çıkmıştı.
Yeşil'i çok yakinen tanırım
Gerçek ismi Mahmut
Yıldırım'dır. Bu şahıs Elazığ'da bulunan bir memurun aracılığıyla bana söylendi. Yeşil isimli şahıs ilk Elazığ'da MİT adına çalışıyormuş, daha sonra
kontrolden çıkınca bizimkiler bunu bırakmışlar. Bu da bunun üzerine
JİTEM'e çalışmış. Kendisine resmi kimlikler verilmiş, hatta kimliklerinde
Başbakanlık İstihbarat şeklinde yazılar vardı. Kendisinde hem Jandarma kartı hem de Başbakanlık kartı vardı. Bu şahıs 1995 yılına kadar JİTEM ile birlikte çalışmış, ancak kontrol edilemeyince ve sıkıntılar yaratınca
bölgedeki
komutan tarafından Güneydoğu'dan çıkarılmış ve Ankara'ya taşınmış. Ankara'ya gelince Elazığ'daki memur arkadaş bana getirdi, memur bana ‘sizin çalışmalarınızda yararlı olabilir' dedi. Ben de görevim öncelikle yurtdışı olduğu için ve birinci önceliğimizde Abdullah Öcalan'ın yakalanması olması sebebiyle bu şahsın yöreyi iyi bilmesi,
Kürtçe konuşması, çevresinin geniş olması düşünülerek bizimle çalışıp çalışmayacağını sordum. Yeşil de zaten boşlukta kaldığını hissettiği ve kendisine bir kapı aradığı için bu teklifimizi kabul etti. Yurtiçinde hiçbir görevde yer almayacağını söyledim. O dönemde Yeşil'in hiçbir araması yoktu. Ancak birçok faili meçhul işine karıştığını sonradan öğrendim. Aytekin Özel isimli bir
jandarma subayıyla birçok olaya karıştığını duydum. Bir ara altındaki
arabanın
kayıtsız olduğunu söyledi. Elinde yirmi yeri aynı anda patlatacak bir
sistem vardı, daha sonradan bu sistemin Cem Ersever'den alınan sistem olduğunu gazetelerden ve Hanefi Avcı'nın beyanlarından öğrendim. Bir ara bir olaya karıştığından gözaltına alındı.
Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar'ın talimatıyla.
İki İranlının öldürülmesi olayı
Gözaltına alınma sebebi Lazem Esmaeli, Asger Simitko isimli iki İranlının öldürülmesi olayıyla ilgiliydi. Emniyette Yeşil'i kendi ifadesine göre iyice bir dövmüşler. Biz hiçbir şekilde müdahil olmadık, hatta bu iddialar üzerine Yeşil'i sorguladım. Sorgu kayıtları MİT Başkanlığı'ndadır. Sorgu sonucunda Yeşil'in bu olayla ilgisinin olmadığını, ancak Yeşil'in kaçırdığını düşünerek kaçırılanlardan birinin kardeşinin gönderdiği Ankara
Ziraat Bankası hesabına gönderilen parayı aldığını öğrendik. Söz konusu bu paranın bir kısmını da İbrahim Şahin'e verdiğini tesbit ettik. Yaptığımız araştırmadan da bu iki İranlının
Abdullah Çatlı ve yukarıda belirtmiş olduğu özel harekâtçıların içinde bulunduğu
ekip tarafından öldürüldüğünü tesbit ettik çünkü bu şahısların tepe lambalı polis arabalarıyla gelen şahıslar tarafından alındığını ve öldürme olayını daha sonradan gerçekleştirdiğini saptadık.
Buldan'ın parasını Ağar aldı
Tarık Ümit yapı itibarıyla kontrol edilmesi zor bir kişiydi, asabi kavgacı bir şahıstı kendisi hem MİT Başkanlığı'na hem de daha sonradan
emniyet genel müdürü Ağar'ın talimatıyla emniyet adına çalışmaya başladı. Benim MİT Başkanlığına dönmemle birlikte tekrar MİT ile çalışmaya devam etti. Ben MİT'e dönmeden önce emniyet adına çalıştığı sırada kendisine yeşil pasaportlar,
sahte kimlik kartları ve sahte araba plakaları verilmiş ve birtakım infaz işlerinde kullanılmış.
Savaş Buldan,
Hacı Karay, Adnan Yıldırım cinayetinde bizzat görev aldığını kendisinden öğrendim. Savaş Buldan'ın üzerinde çıkan paraları almışlar, yanında bulunan özel harekâtçılarla birlikte Ağar'a getirmişler, getirdikten sonra da bu parayı paylaşmışlar.
40 kişilik ‘
ölüm listesi'ni gördüm
Bu olayı bana eski Çırağan Oteli'nin karşısından çıkılan yokuşun ortasında ismini hatırlamadığım bir otelde bana anlatırken bu kayıt yapılmış, bu kayıtlar MİT Başkanlığı'nda bulunmaktadır. Çünkü bu kasetler elime geçince ben bunu MİT Başkanlığı'na verdim. Tarık Ümit, göreve döndüğüm ilk günlerde İstanbul'a geldiğimde bana ‘telefon açarak görüşmek istediğini söyledi' bunun üzerine ben Tarık Ümit'in İstanbul'da bulunan evinde görüştüm.