Yetti be!
AK Parti Hükümeti ve
Gülen Hareketi'ne kafayı takmışlar; askerlik mesleğini bir kenara bırakıp yine
siyaset ve
toplum mühendisliğine soyunmuşlar… Yine “durumdan vazife”, yine “irtica İle mücadele
eylem planı”, yine demokratik hukuk devletine tuzak… Utanmadan, arlanmadan, akıllanmadan!
Bu kepazeliğe daha ne kadar katlanacağız? Vatanın-milletin enerjisini tüketen bu askerî müdahale geleneğini daha ne kadar sîneye çekeceğiz?
Millet iradesini temsil eden siyasetçiler, devlet adamları, başbakan ve
cumhurbaşkanı bu tehditlere daha ne kadar pabuç bırakacak? Alttan almaya daha ne kadar devam edecekler? “Aman ordu yıpranmasın, gözbebeğimize bir zarar gelmesin!” aymazlığı ne zaman bitecek?
“
Ordu yıpranmasın” diye diye ordunun yozlaşmasına
hizmet ediyorlar. Şunu görmüyorlar, fark etmiyorlar, anlamıyorlar: Ordunun siyasete müdahalesini mümkün ve hatta kaçınılmaz kılan mevcut
sistem radikal bir şekilde değiştirilip, askerler siyasetin “s”sine bile bulaşamaz hale getirilmedikleri müddetçe, bu iş böyle devam eder.
Fethullah Gülen
Hocaefendi “müessese ile bir derdimiz yok” diyor, ama aslında bütün derdimiz “müessese” ile. Daha doğrusu, “müessese”nin mevcut hali ile. Mesele kurumsal bir meseledir. Bunu idrak etmeden meseleyi çözemeyiz.
Üç-beş kendini bilmezden kaynaklanan bir mesele değil, kurumsal bir mesele,
evet:
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral İsmail Hakkı
Karadayı, 28
Şubat “post
modern”
darbesinin lideri veya en azından 'himayecisi' idi…
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Hüseyin Kıvrıkoğlu 28 Şubat'ın “gerekirse 1000 yıl” süreceğini söylemişti…
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Hilmi Özkök darbeye karşı olduğu için
silah arkadaşları tarafından marjinal muamelesi görmüş ve onun döneminde bile
kuvvet komutanları seviyesinde
darbe planları yapılabilmişti...
Genelkurmay Başkanı Orgeneral
Yaşar Büyükanıt, 27
Nisan Muhtırası'na
imza atmıştı...
Ayyuka çıkan darbe teşebbüsü iddialarının gereğini yapacağı yerde “cemaatlere karşı
tedbir”le uğraşan şimdiki Genelkurmay Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ da 'askerin üstüne vazife olmayan işler'le uğraşma geleneğini devam ettiriyor…
Böyle gelmiş, böyle gidiyor…
Genelkurmay Psikolojik Harekât Daire Başkanlığı'nın hazırladığı “irtica ile mücadele eylem planı”nın hesabı sert bir şekilde sorulmazsa, daha çok gider…
'Yakışmıyor', 'hoş olmuyor', 'böyle şeyler en çok orduya zarar veriyor' gibisinden mıy-mıy tepkilere tahammülümüz kalmadı.
Başbakan'ın “demokrasiyi koruyup yaşatacağız” açıklaması da yetersiz. Nasıl yaşatacaksınız? Yaşatmak için tam olarak ne yapacaksınız? Demokrasinin içine tüküren bu
askeri müdahale geleneğine son vermek için hangi adımları atacaksınız? Ne zaman?
Hükümet, “siyasi ve toplumsal hayata askeri müdahalelerle mücadele” için şöyle bir “eylem planı” hazırlayıp derhal yürürlüğe koymalıdır:
1. AK Parti ve Gülen Hareketi'ne
komplo mahiyetindeki eylem planının 1 numaralı sorumlusu olan –ve zaten
Harp Akademileri'nde yaptığı konuşmada “cemaatler”le savaş hazırlığı içinde olduğunu faş eden- Genelkurmay Başkanı'nın istifası istenecek.
2. Siyasete ve toplumsal hayata müdahale ettikleri veya buna teşebbüs ettikleri veya bunu planladıkları iddia edilen Türk Silahlı
Kuvvetleri mensupları hakkındaki
soruşturma sivil merciler tarafından yürütülecek.
3. “
İrtica İle Mücadele
Eylem Planı” skandalına karışan / geçmişte bu tür işlere karışmış olan / gelecekte bu tür işlere karışabilecek olan subaylar
Bakanlar Kurulu kararıyla ordudan
ihraç edilecek ve sivil mahkemelerde yargılanacak. Mevzuat buna uygun hale getirilecek.
4. Genelkurmay Başkanı'nın nasıl görevden alınacağına açıklık getirmeyen (görevden alınmasına el vermeyen) kanunlar değiştirilecek, Bakanlar Kurulu Genelkurmay Başkanı'nı istediği zaman görevden alabilecek.
Bir şey daha: Askeri mahkemeler, siyasi ve toplumsal hayata
tecavüz mahiyeti taşıyan belgeleri milletten gizleyemeyecek! Bunlara
yayın yasağı getiremeyecek! Basını
sansür edemeyecek!
Nedir bu kardeşim? 12
Eylül dönemine geri mi döndük?
HAKAN ALBAYRAK-YENİ ŞAFAK
taraf_komplo