-Sevgili seyircilerimiz, işte bu hafta da yine “Dostlarla baş başa” programıyla karşınızdayız. Bugünkü misafirlerimiz bilim dünyamızın iki önemli ismi.
İzninizle önce sağımda o
turan misafirimi tanıtmak istiyorum; kendisi “uzaduyum” diye bilinen telekinezi alanındaki uzmanlığı ile tanınan bir
bilim adamı. Prof. Dr. Dizel Dandanakan. Hoş geldiniz efendim!
-Hoş bulduk, teşekkür ederim; sözlerime başlamadan önce bana bu fırsatı verdiğiniz için televizyonunuza ve onların şahsında...
-Bi dakka hocam, size henüz söz vermedim ama isterseniz önce isminizle başlayalım. Niçin Dizel?
-Teşekkür ederim. Niçin Dizel? Bunun kısa ve hoş bir hikâyesi var. Efendim annemle babam iyi anlaşırlarmış.
Çocukların ismini de birbiriyle kafiyeli şeylerden seçmişler. Mesela benim kızkardeşimin ismi İzel’dir. Önce bu ismi düşünmüşler, ilk çocuk ben olunca, yani erkek olunca, Dizel koymuşlar. Benden sonra İzel geliyor, sonra da
küçük kardeşim...
-Onun adı nedir Dizel Bey?
-Ne olabilir?..
-Valla bilmem ki, hiç düşünmemiştim bu açıdan;
Temel olabilir mi?
-Bilemediniz efendim: Dübel!
-Dübel d
erken?..
-Tam o anladığınız şey; duvara çivi filan çakarken şa’apılan o şey!
-Anladım. Efendim şimdi de izninizle solumdaki konuğu takdim etmek isterim..
-Bi saniye efendim; usûl hakkında bir şey söylemek istiyorum..
-Tamam efendim, önce sizi tanıtayım sonra yine söylersiniz...
-Müsaade edemem efendim, çünkü itirazım zaten sizin bu tanıtımınızla ilgili?
-Yaa, buyrun öyleyse?
-Dikkatinizi çektiyse sayın seyirciler,
sunucu arkadaşımız Prof. Dandanakan’ı tanıtırken şöyle konuştu: “İzninizle önce sağımda oturan...” yanlış duymadım değil mi efendim?
-Evet, öyle dedim!
-Hah, kendi ağzınızla kabul ettiniz; şimdi soruyorum: Niçin solumda değil de sağımda? Niçin solunuzdaki misafirinizle değil de sağınızdakiyle başlıyorsunuz. Bu bir ideolojik
tercih mi? Size sağı sola öncelikli gösteren şey nedir? Tarafsızlığınız nerede kaldı? Doğrusu hiç yakışmadı hiç!..
-Aa, bunu hiç düşünmemiştim; öylesine bir şeydi işte. Böyle alınganlık göstereceğinizi bilsem,
kura atardım.
-İşte bir başka metafizik yaklaşım örneği daha; niçin kura atıyorsunuz?
Bilimde kura atmak diye bir şey yoktur beyefendi. Bilim tesadüflere inanmaz. Biliim...
-Usul hakkındaki şeyiniz bittiyse sizi tanıtayım yine de seyircilerimize. Bu misafirimiz de uzaduyum konusundaki araştırmaları ile tanınan Prof. Dr. Dolgun Dalbudak. Kendisine niçin dolgun, niçin Dalbudak diye sormadan önce, bu hususta soru sorup soramayacağıma dair izin almak istiyorum. İzniniz var mı efendim?
-
Hayır efendim; bu benim özelimdir; ismimle gurur duyuyorum; ayrıca küçük kardeşimin ismi Solgun, ağabeyiminki de Yorgun’dur.
-Anlıyorum, şimdi ilk tura geçmek istiyorum. Dolgun Hocam’a soruyorum. Efendim uzaduyum nedir?
-Lâftır! Tek kelimeyle lâftır. Benim verebileceğim yegâne
cevap bu. Yok bunu beğenmez, saçma sapan şeyler dinlemek isterseniz, sıramı zevkle meslektaşım Dizel Bey’e verebilirim.
-Ayıp olmaz mı?
-Niye ayıp olsun efendim; ben buraya telekinezi hakkında konuşmak için gelmedim ki sadece. Benim başka
mesajlarım var, ilerde söyleyeceğim onları!
-Öyleyse Dizel Bey’e dönüyoruz; hocam telekinezi nedir?
-Sayın sunucu, izniniz olursa Prof. Dolgun’a iki çift sözüm var. Biir, telekinezi hakkında konuşmayacaktınız niçin geldiniz; ikii, burası mesaj tahtası mı kardeşim, her ipini kıran aklına geleni sallasın?
-Evet dinliyorum sayın meslektaşım, buyrun devam edin!
-Tamam söyleyeceğim bu kadar!
-Bakın bay sunucu, adam ne dedi? İki çift dedi. Halbuki sadece bir çift konuştu... Bunların hepsi böyledir zaten? Nerede öteki çift Bay Dizel?
-Beş dakika reklâm arasına girince öteki çifti ben size sorarım Dolgun Bey, burada terbiyem müsaade etmiyor yalnız!..
-Ayol halktan gizlenecek neyim var benim; üstelik sen dedin iki çift diye. İki çift, dört
elemandan oluşur; sen sadece iki eleman saydın da ondan söyledim. Bir çift deseydin mesele yoktu!
-Ulan ben senin..., dur gitme şerefsiz, bakın kaçıyor sayın sunucu...
-Sevgili seyirciler, elimizde olmayan
teknik sebeplerden iki dakika reklâm arası veriyoruz. Şimdi reklâmlar...
-Vaay Dizelciğim, seni gören hacı oluyor yahu; görüşmüyoruz haylidir...
-Canım kardeşim, iş güç, dersler filan işte. Nasıl çocuklar, sevgili eşin nasıl; yine o nefis mantılardan yapıyor mu?
-Yapıyor ama dostlar olmadan tadı tuzu olmuyor ki. Sıkça görüşelim, sana
Rusya’dan getirdiğim yeni telekinezik materyalleri tanıtmak isterim.
-Aa, çok iyi olur. Ben de Laponya’da çektiğim fotoğrafları göstereyim sana. Bi görsen?
-Değerli konuklar, yayına giriyoruz efendim. Üç, iki, bir... yayın! Sevgili seyirciler, “Dostlarla baş başa” devam ediyor. Şimdi telekinezi konusunda Prof. Dolgun Bey’e dönüyorum yeniden. Sayın hocam...
-Bana sayın hocam diyemezsiniz efendim. Hangi çağda yaşıyoruz; medreseler çoktan kapandı, hocalık, mollalık, şakirdlik, tilmizlik tarihe karıştı. Bana böyle hitab edemezsiniz. Siz asıl Dizel Bey’e hocam demelisiniz, çünkü üfürükten şeyleri bilim diye yutturmaya çalışan odur!
-Hadi ordan terbiyesiz; sensin molla!
-Metafizik bunlar Dizelciğim, metafizik; biraz çağdaş olun artık!
-Metafizik de bilimdir ulan; inanmazsan kapının önüne çıkalım, orada ikna ederim ben seni...
-Hadi ordan zorba; sen önce askerde iken ödünç aldığın ikibuçuk lirayı ver de öyle konuş, beleşçi!..
-Sevgili seyirciler, bir Dostlarla baş başa programının daha sonuna geldik. Biraz erken bitiriyoruz ama zannederim çok doyurucu bir
tartışma oldu. Saygıdeğer bilim adamlarına teşekkür ederken haftaya yeni bir konukla yeniden birlikte olmak dileğiyle diyorum efendim!
AHMET TURAN ALKAN/ZAMAN