Türkiye İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği,
Diyarbakır Barosu ve Diyarbakır Tabip Odası'nın da aralarında bulunduğu 11
sivil toplum örgütü, Güneydoğu'daki toplumsal olaylarda polise taş attıkları gerekçesiyle yargılanan ve kamuoyunda '
taş atan çocuklar' olarak bilinen çocuklarla ilişkin hazırladığı
raporu açıkladı.
Terörle Mücadele Kanunu'nda geçen yıl yapılan değişikliğin ardından, psikologlar ve sosyal
hizmet uzmanlarının gözetiminde cezaevinde
tutuklu kalmış 30 çocuk ve
ailesi ile görüşülerek hazırlanan 8 sayfalık raporda, 'taş atan çocuklar' sorununun devlet tarafından bir tehdit olarak algılandığı ileri sürüldü.
Diyarbakır'da, 2006 yılındaki olayların 'milat' olarak gösterildiği raporda,
yasa değişikliğinin yapıldığı 25 Temmuz 2010 tarihine kadar 12-18 yaşları arasında 4 bin çocuğun, gözaltına alındığı ya da 2 ay ile 4 yıla varan sürelerde cezaevinde tutuklu kaldıkları bildirildi.
ÇOCUKLARIN TAŞ ATMASI POLİTİK TAVIR
Şiddet ortamında büyüyen çocuğun, sorunlarını çözmek için şiddeti kullandığı kaydedilen raporda, "
Çocukların,
sokakta gösterdikleri tavır, politik ve sosyal anlamda sağlıklı bir ortam ve geleceği yaratma çabası olarak okunmalıdır.
Çocukların başrolünde olduğu sokak eylemleri, bütün politik kimliğin yanı sıra aynı zamanda çocukların, kendi mekanlarını ve kendilerini ifade alanlarını açmak için de bir yol olarak yorumlanmalıdır" iddiasına yer verildi.
EMNİYETİN TAVRI ÖNEMLİ
Raporda, zorunlu göç, eğitim sistemindeki fırsat eşitsizliğinin, çocuğun şehirde politik,
ekonomik, sosyal pek çok risk ile karşı karşıya bırakıldığı belirtildi. Terörle Mücadele Kanunu ve cezaevinin çocukları '
mağdur' eden son halka olduğu iddia edilen raporda, "İlgili yasalarda değişiklik yapılsa bile, çocuğu olmaması gerektiği yerden mağdur eden kesimi Emniyet olarak gösterebiliriz.
Yasaların uygulayıcılarından biri olarak tanımlayabileceğimiz Emniyet görevlileri, yapılmaya çalışılan olumlu yöndeki değişikliklere direndiği sürece, yasadaki değişikliklerin sokağa doğrudan yansıyamayacağı, dolayısıyla çocuklar TMK'dan mağdur olmadan önce 'Emniyet mağduru' olacaklardır" denildi.
GÖÇ VE ÇATIŞMA MAĞDURLARI
Politik bilincin
baskın olduğu, çocukların taşı, 'kendini ifade etme aracı' olarak kullandığı ileri sürülen raporda şu ifadelere yer verildi:
"Devletin, mahkemeleri,
emniyet güçleri ve yargılama süreçleri, cezaevleri ile
Kürt çocuklarına yönelik tavrı, ayırt edici bir şekilde
batı illerinden farklılaşmaktadır. İlk olarak, TMK sürecinden etkilenen 30 çocuk ve gencin aileleri evlerinde ziyaret edildi. Ailelerin 17'si 90'lı yıllarda köy boşaltmaları sonucu Diyarbakır merkezine göç etmiş bulunmakta.
Yine 90'lı yıllarda, 12 aile, birinci dereceden akrabasını çatışmalı süreçte kaybetmiştir. 18 ailenin bireylerinde, çoğunluğu siyasi olmak üzere daha önce bir veya birden fazla birey cezaevinde bulunmuş veya hala bulunmaktadır. Ailelerden bir kısmı geçimlerini memur/memur emeklisi,
işçi/işçi emeklisi bireyleri üzerinden sağlarken, bir kısmı da hurdacılık, inşaat, hizmet sektörü gibi geçici işlerden karşılamaktadır.
12 aile,
kiralık bir evde barınmaktayken, 4'ü akrabaları tarafından kendisine tahsis edilen, 14'ü ise kendilerine ait evde oturmaktadır. 11 ailede, cezaevi ve gözaltındaki olumsuz koşullar nedeniyle; cezaevinden çıkan çocukta veya anne/babasında ciddi sağlık sorunları (
kanser, ateşli silahla yaralanma, hepatit,
bronşit,
astım) bulunmaktadır.
Sadece çocuklarda değil tüm aile bireylerinin psiko-sosyal desteğe ihtiyaç duydukları anlaşılmıştır. Sorunun saptanması, araştırılması ve çözümünde aile ve çocuk bir bütün olarak ele alınmalıdır."
'HELİKOPTER OĞLUMUN RESMİNİ ÇEKİYOR'
Cezaevinden çıkan çocukların travma yaşadıkları bildirilen raporda, cezaevinden çıkan 30 çocuktan, 12'sinin okulla ilişiğini kestiği, 3 çocuğun, farklı eylemleri nedeniyle yeniden cezaevine girdiği açıklandı.
Çocukların anne ve babalarıyla yapılan görüşmelere de yer verilen raporda, "Evin üzerinden helikopter dolaşıyor, oğlumun fotoğrafını çekiyor" tepkileriyle karşılaşıldığı bildirildi.
'ASIL GÖREV BÖLGEDEKİ STK VE SİYASİ PARTİLERİN'
Raporda şöyle denildi:
"Süreçte, asıl görev, çocukların yaşadığı yerlerde çalışmalar yürüten kitle örgütlerine, yerel yönetimlere, siyasi partilere düşmektedir. Söz konusu örgütler çocuk üzerine ciddi bir
politika belirlemeli. Çocuğun bu coğrafyada nerede durduğuna dair analizlerin de yapıldığı bir çözümleme ve bunun üzerine faaliyetler geliştirilmelidir.
Çocuğa ifade alanları açacak çalışmalar yürütülmeli.
Medya, nasıl ki çocuğu
ölüm, şiddet, cezaevi,
taciz zamanlarında gündeme alıyorsa, çocuklara yönelik çalışmaların yürütülmesinde de gündeme almalıdır. Yine kurumlar da, daha fazla olumsuzluk yaşanmadan koruyucu önlemler geliştirerek çalışmalar yürütmelidir."