Zihinlerde “
cinayet” şüphesine yol açan temel neden, albayın
Ergenekon sürecindeki rolü ve
intiharın çok ağır bir günah olduğunu bilecek kadar
inançlı olmasıydı.
Bakın devre arkadaşı
emekli Yarbay
Tevfik Diker ne diyor: “Onu Ergenekon öldürdü, TSK'da sırlara vakıftı,
darbe planlarını biliyor,
Hilmi Özkök'e anlatıyordu.
Savcı Zekeriya Öz olaya el koysun.”
Albayla 1 yıl
mesai arkadaşlığı yapan eski bir
silah arkadaşından (H.İ.T) da
mesaj aldım: “Sizden istirhamım, intihar süsü verilerek
şüpheli bir şekilde ortadan kaldırılan Albay Belgütay Varımlı cinayetine eğilmeniz.”
Gerçekten, intihar değil, cinayet olabilir mi?
Komplo teorisi üretecek değilim. Birçok önemli ve kritik şahıs gibi albay da intihar edebilir, kazaya
kurban gidebilir. Gerçek olan şudur, zihinleri bulandıran sorulara
cevap bulmadan
dosya kapatılırsa, “< span class="text7" style="line-height:11,5px">intihar” tespitine kimseyi inandıramazsınız.
Albayı tanıyalım
Eski
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil'e cezaevini yolunu açan, Ergenekon'un ortaya çıkarılmasında önemli rol oynayan,
Özel Kuvvetler ve İstihbarat'ta önemli
operasyonlara katılmış Albay Varımlı ile 2007 yılında
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce
telefonla tanıştım.
Vesile olan, devresi Tevfik Diker'di.
Gönlü, eski
Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün Cumhurbaşkanlığındaydı. Hükümetin, Özkök'ü Çankaya'ya
aday gösterilmesini istiyordu. Hatta bu konuda hükümetle bir temas kurulduğunu ve aday gösterilme ihtimalinin yüksek olduğunu söylüyordu.
Darbelere direnmiş ve demokrasiye sahip çıkmış bir generalin Cumhurbaşkanı seçilmesinde hiçbir beis görmediğimi, ancak hükümette böyle bir niyet beyanına rastlamadığımı ifade ettim. Ayrıca, tüm olumlu yanlarına rağmen asker kökenli olması nedeniyle konjonktürel olarak Özkök'ün şansının düşük olduğunu anlattım.
Sizi dinliyorlar
Aradan zaman geçti, köprünün altından epeyi sular aktı.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildi. Ergenekon süreci başladı.
Bir gün Albay aradı, dedi ki: “İstanbul'dayım. Sırf sizinle görüşmek için Ankara'ya geleceğim. Ne zaman müsait olursunuz?”
Randevulaştık, gazetedeki odamda buluştuk. Yüzünü ilk defa o zaman gördüm. Dikkatimi çeken husus, buluşuncaya kadar iki üç kez görüşme saatini değiştirmesi, farklı telefonlardan araması ve büroya gelene kadar sıkça
araç değiştirmesiydi.
Oturur oturmaz, daha cümleye başlamadan el yazılı bir kağıt uzattı: “Takip ediliyorsun, telefonlarınız dinleniyor, telefon ve elektrik hatlarını
kontrol ettir, dikkatli konuş.”
Sonra, görüşebileceğimiz başka bir oda olup olmadığını sordu. Büroda boş başka bir oda buldum, oraya geçtik. Bu esnada cep telefonlarını bıraktırdı, ceketimi çıkarttırdı, göz ucuyla
dinleme cihazı olup olmadığını kontrol etti.
Hakkını
helal etsin,
itiraf etmeliyim, o an içimden şöyle geçti: “Nerden çattık bu deliye?”
Namaz kılıp ayrıldı
Fakat konuştukça, bond çantasındaki belgeleri çıkarıp anlattıkça, neden bu kadar ihtiyatlı olduğunu daha iyi anladım.
Çantasında ayrıca çok sayıda fotoğraf vardı. Kar maskeli katıldığı bazı operasyonlarda çekilmiş fotoğraflar dikkat çekiciydi. Temizlik görevlisi gibi çalıştığı bir cami avlusundaki sakallı ve elinde (saplı) süpürge bulunan fotoğraf, bunlar arasındaydı.
İlhami Erdil soruşturmasını nasıl başarıyla sonuçlandırdığını,
Sarıkız darbe senaryosunu nasıl engellediğini, Hilmi Özkök'ün o süreçteki rolünü ayrıntılı olarak anlattı.
Sohbetin sonunda şöyle dedi: “Yazılarını takip ediyorum.
Allah rızası için çok önemli işler yapıyorsun. Sana yardımcı olmak istiyorum. Şimdilik beni tanımanı istedim. İleride çok önemli belgeler vereceğim.”
Ayrılırken namaz kılabileceği bir yer sordu. Kendisine gösterdiğimiz odada öğle namazını kıldıktan sonra ayrıldı.
O Albay benim
Kısa süre sonra yine aradı. Yine aynı kuşkucu yollardan sonra büroda buluştuk. “1 Numara” olarak
tarif ettiği emekli generalin Tercüman Gazetesi'nde yayınlanan bir
köşe yazısı üzerine aldığı notu gösterdi.
Not, dönemin
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a yönelik ve sitem doluydu. Albay, Ergenekon taifesinin Büyükanıt'tan memnun olmadığını ve hayal kırıklığı yaşadığını anlattı.
Bir başka buluşmada Albay, “Operasyon Ergenekon kitabında Sarıkız'ı deşifre eden bir albayın mektubundan söz ediyorsun ya o albay benim” dedi.
Dondum kaldım. Devam etti: “Darbeler konusunda hükümeti sürekli uyardım. Hilmi Paşa (Özkök) olmasaydı
Türkiye bugün çok farklı olurdu.”
Birkaç defa daha ziyaretime geldi. Çok aktifti, kuşkucuydu, Ergenekon süreciyle yakından ilgiliydi. Bir ricada bulundu, ama iki parçalıydı: “Beni
Başbakan Erdoğan ve savcı
Zekeriya Öz'le görüştürebilir misin?” Ergenekon'la ilgili hem başbakanı hem savcıyı yüz yüze bilgilendirmek istediğini söyledi.
Bunun mümkün olmadığını anlattım: “
Başbakanlık Özel Kalem'i veya danışmanlarını arayarak not bırak, ben de ricacı olayım ama ötesinde yapabileceğim bir şey yok. Savcıyla bir defa görüştüm, o da ifade vermeye gittiğimdeydi.
Beşiktaş Adliyesi'nde çalışıyorlar, ara, belki görüşür.”
Son konuşma
Ardından uzun süre sessizlik oldu, aramadı, sormadı. Bir gün haberlerde, Albay'ın bazı işadamlarını tehdit ettiği gerekçesiyle gözaltına alındığını okudum. Serbest bırakıldıktan sonra telefonla aradı, Zekeriya Öz'ün cep telefonunu sordu.
“Komutanım savcının bende telefonu yok, daha önce de söyledim” deyip ekledim: “Bu çete işi nerden çıktı?” Albay: “O yazıldığı gibi değil, çok büyük
kumpas var, sonra konuşuruz.”
O konuşma, son konuşmamız oldu.
Kamuoyu, onu yakından tanımadı. Şunu söylemeliyim; Albay Belgütay Varımlı, Sarıkız başta olmak üzere Ergenekon'un darbe senaryolarını çökerten birkaç isimden biridir. Çok dikkatliydi. Cinnet geçirdiyse bilemem ama intiharın ne anlama geldiğini bilecek kadar yüksek inanç sahibiydi.
Devre arkadaşı Tevfik Diker'in “Ergenekon'un müdahalesi olabilir” iddiası yabana atılmamalıdır.
ŞAMİL TAYYAR-STAR