Gazeteci Yazar Cengiz Çandar Referans Gazetesindeki köşesinde "Bu tür
terörist saldırılar, 22
Mayıs’tan 22 Temmuz’a giden yol üzerine döşenen ve 22 Temmuz’a varmamızı engellemeyi
hedef alan
mayınlar mı acaba?" sorusunu soruyor.
Son günlerde
yabancı basın organlarında
Türkiye ile ilgi değerlendirmelerden örnek veren Çandar "Seçilecek yol, Türkiye’nin hangi ligin oyuncusu olduğunun da göstergesi olacaktır." tespitinde bulunuyor.
İşte Çandar'ın değerlendirmesinden satırbaşları:
TERÖR EYLEMİ GERÇEKTEN PKK'NIN MI?
İş, bu tür “terör ve kanlı şiddet
eylemleri”ne gelince, PKK’nın ne olduğu da pek belli değil. PKK,
İmralı mı?
Kandil mi? İçinden kopan ya da tepedeki karar vericilerinden bağımsız hareket eden, kimin nüfuz ettiği pek belli olmayan “terör odakları” mı? Bunların tümü mü, başka bir şey mi?
Türkiye’de düşünmesini bilenler için -ve ayrıca “güvenlik bürokrasisi” açısından-
Ankara’daki
terörist eylem herhalde “
sürpriz” özelliğine sahip sayılamaz.
Zaten,
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın “Bundan sonra büyük kentlerde böyle bir olay bekleyebiliriz” sözleri yeterince anlamlı. Orgeneral Büyükanıt’ın, olay yerinde niçin böyle bir açıklama yaptığı da meraka değer.
Bu arada,
emniyet birimlerinin kimi şahsiyetlere, “Bu günlerde çarşı-
pazar gibi kalabalık mekânlardan uzak durun” uyarısı yapmış olduğu da kulağımıza geldi.
Yani, “Ankara’daki terör”, yukarıda belirttiğimiz gibi “güvenlik bürokrasisi” açısından bir “sürpriz niteliği” taşımıyor olmalıydı.
TERÖR EYLEMİNİN ZAMANLAMASI VE GERÇEK HEDEFİ
Asıl kaygı verici olan, bu terörist eylemin gerçekleştiği “dönem” ve “siyasi iklim.” Seçimlere tam tamına iki ay kala, pek yakında canlanacak
seçim kampanyasının doğası gereği, birçok mekâna kalabalıkları çekeceği düşünülürse 22 Temmuz tarihine, bu tür olayların tekrarı halinde nasıl ulaşabileceğiz? Ulaşabilecek miyiz?
Bu tür terörist saldırılar, 22 Mayıs’tan 22 Temmuz’a giden yol üzerine döşenen ve 22 Temmuz’a varmamızı engellemeyi hedef alan mayınlar mı acaba?
Bu soruların zihinlerde doğmasını “meşru” kılan bir “siyasi ortam” söz konusu.
IRAK'IN KUZEYİNE TÜRKİYE'Yİ SOKMAK İÇİN TAHRİK Mİ?
Dünyanın en prestijli dergilerinin başında gelen Foreign Affairs’in editörü James F. Hoge’un dünkü International Herald Tribune’daki
makalesinin başlığı “Kaynama noktasındaki Türkiye” idi. Makale, Ankara’daki terörist eylemin gerçekleşmesinden önce kaleme alınmıştı.
New York Times, “Patlama, aynı zamanda Türk ordusu içindeki, Türkiye’nin güneyinde ve
Irak sınırındaki dağlarda üstlenen ayrılıkçı
Kürtlere yönelik bir saldırı yapılması yönündeki baskıyı artıracak” değerlendirmesine yer verirken
Fransız Le Monde, saldırının “laikler ile hükümet arasındaki ‘ciddi bir siyasi gerilimin yaşandığı’ bir döneme denk geldiği”ne dikkati çekti.
Ankara’daki terörist saldırının yol açabileceği acil sonuçlar hakkında, neredeyse bir “konsensüs” mevcut.
Amerikan Stratfor sitesinde, “Eğer Ankara’daki
patlamanın ardında Kürt isyancıların bulunduğu ortaya çıkarsa cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin ihtilafa düşmüş olan Türk ordusu ile hükümetin arasındaki gerilim artacak. Ankara ile Kürt Bölge
Hükümeti arasında da gerilimin tırmanması bekleniyor ki, bu da Irak’ı istikrara kavuşturmak için
İran ile
işbirliği yapılmasını öngören ABD planlarını etkileyebilir” deniliyor.
Önemli ve etkili bir uluslararası
finans kuruluşunun değerlendirme raporundan ise şu sonuç satırları: “Kötü haber. İç siyasi ortam zaten gergin ve benzeri terörist saldırılar
ülke içindeki sinirliliğe daha da büyük katkıda bulunacak. Daha da önemlisi, Türkiye’nin PKK’ya sabrı tükeniyor ve ordu zaten ülkenin güneydoğusunda yaygın
operasyonlar yürütmekte. Ancak bu son gelişme,
Kuzey Irak’taki PKK merkezlerini nötralize etmek amacıyla
sınır ötesi operasyon ihtimalini de artırabilir.”
SINIR ÖTESİ HAREKATIN SONUCU NE OLABİLİR?
Irak’a yönelik ve çapı ister istemez genişlemek durumundaki bir askeri operasyonun, Türkiye’nin uzun yıllar belini bükeceği hesaplanan bir “uluslararası tuzak” mı söz konusu acaba? Bu, işin “stratejik” boyutu. Yakın vade açısından ise bu tür bir gelişmenin, Türkiye’deki “demokratik süreç”i iptal etme
tehlikesi var.
Bütün bu ihtimalleri gözeterek biz, Türkiye’deki “acil tehlike”nin “cumhuriyetin temel değerleri”ne yönelik olmaktan ziyade, “demokrasiye yönelik” olduğunu seziyoruz. İlki çevresinde oluşturulan “seferberlik”, ikincisine yönelik girişimleri “marke etme” işlevi görüyor.
PEKİ ÇARE NEDİR?
İşte Çandar'a göre çare?
Çareye dün
Ertuğrul Özkök, yazısının sonundaki şu satırlarla değinmişti:
“Hepimiz şunu iyi bilelim:
Ortadoğu’nun en aşağılık savaş aracı, bombalar ve canlı bombalardır. Hepimiz kendimizi bu mücadeleye hazırlayalım. Tabii her şeyden önce ‘Devletin sinirlerine hâkim olması’ lazım. Bir de bu mücadeleyi, dar siyasete alet etmemek...”
Mehmet Barlas ise şöyle yazmıştı:
“Bizim sosyo-politik yaşamımızda deprem yaratan bir terörist saldırı, Iraklılar için günlük yaşamın alışılmış bir parçası. Bu durumdan alınacak
ders, Türkiye’yi hem Irak’a benzetmemenin hem de Irak’a bulaştırmamanın, siyasetçiler için de askerler için de düşünce üreten odaklar için de en öncelikli hedef olduğudur... Ankara’daki saldırıyı gerçekleştirenler, Türkiye’yi Irak’a bulaştırmayı, 22 Temmuz seçimlerini sabote etmeyi,
sivil demokrasiyi rafa kaldırtmayı da hedef almış olabilirler. Devlet tecrübemiz ve toplumsal aklımızla bu tür girişimlerin üstesinden gelebilirsek, bir sınır ötesi kadar yakın olan Irak’tan, bir çağ boyu kadar uzakta yaşayabilmemizi sürdürürüz. Şu anda ‘
akıl’ ve ‘bilinç’, bizim için ‘
öfke’den daha değerli ve öncelikli değerlerdir.”
Şöyle de diyebiliriz: Ankara terörist saldırısı ve benzerlerine karşı, ya
İngiliz veya
İspanyol halkı gibi davranacağız ya da
Gazze’deki
İsrail ordusu, Irak’taki milisler gibi.
Seçilecek yol, Türkiye’nin hangi ligin oyuncusu olduğunun da göstergesi olacaktır.
CENGİZ ÇANDAR-REFERANS