Büyük tasfiyenin önü, Başbakanlık’a 402 raportör kadrosu alınarak açıldığını söyleyen Çiğdem Toker, yasaya göre bu kadronun yüzde 70’i, önümüzdeki bir yıl içinde, “naklen” atamalarla doldurulabilecek. Alınan yetki, bu yıl “teorik olarak” toplamda 281 müfettiş, vergi denetçisi, banka murakıbı, kurul uzmanı ve diplomatın kurumlarından, o anki “dosyalarından” koparılarak pasifize edileceği anlamına geliyor.
Toker, işin aslının farklı olduğunu “Sektörel İzleme Raportörü”kadrosuna yapılacak atamaları düzenleyen maddedeki -itinayla yerleştirilmiş- şu ifadeden görmenin mümkün olduğunu belirtti: “İlgilinin muvafakati aranmaksızın.” Yani, kariyer esasına göre seçilip yetişen kamu görevlilerinin sahip olduğu varsayılan “meslek güvencesi”ni bilen iktidar, itirazları baştan keserek “Sana niye soracağım?” demiş oluyor. Kaldı ki, bu maddenin “hoşa gitmeyen” bürokratların tasfiyesiyle sınırlı kalmayacağı konuşulmaya başlandı bile. " şeklinde çarpıcı ifadeler kullandı.
"Önce şu kurumlara ve meslek gruplarına bir göz atın:
BDDK, RTÜK, SPK, EPDK, Kamu İhale Kurulu, Rekabet Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu. Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurulu, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu.
Bu dokuz kuruluşun tamamı, “üst kurul” diye bildiğimiz kuruluşlar.
Bir grup daha var:
O da başta Maliye olmak üzere; bütün bakanlıkların müfettişleri, iç denetçileri, kontrolörleri ile Dışişleri meslek memurları ve konsolosluk ihtisas memurlarını, Hazine Sigorta Denetleme uzmanlarını, TBMM yasama uzmanlarını kapsıyor.
***
Şimdi başlıktaki “büyük tasfiye”ye gelelim:
- Falanca şirketin vergi incelemesinde, siyasi talimata göre değil de mevzuata uygun davranmakta direnen bir müfettiş mi var?
- Falanca yeminli murakıbın, X bankasında yaptığı inceleme, siyasi iktidarın hoşuna mı gitmedi?
- Yahut RTÜK’te, X TV programı için iktidarın önceliklerine uymayan bir rapor yazan uzman mı saptandı?
- Dışişleri’ndeki bir meslek memurunun “paralel yapı”ya sempati duyduğu mu tespit edildi?
Son torba kanundan sonra, bu soruların muhatabı olabilecek (ya da olmayacak) bütün bürokratlar, artık potansiyel birer “Sektörel İzleme ve Değerlendirme Raportörü” adayıdır...
Başbakan Ahmet Davutoğlu, önümüzdeki bir yıl içinde yukarıda sıraladığım kurumlarda görev yapan denetçi, müfettiş, uzman ve diplomatlar arasından dilediği kişileri, dilediği anda ve “Sektörel İzleme ve Değerlendirme Birimi”ne naklen raportör olarak kaydırabilecek.
Hem de ilgili bürokratın rızasını falan aramadan.
***
“Sektörel İzleme ve Değerlendirme Birimi”, AKP Bitlis Milletvekili Vedat Demiröz’ün değişiklik önergesiyle torba kanuna monte edildiği günlerde, “Başbakan’a danışman kadrosu” diye yorumlanmıştı.
Ancak işin aslı farklı.
Büyük tasfiyenin önü, Başbakanlık’a 402 raportör kadrosu alınarak açıldı.
Yasaya göre bu kadronun yüzde 70’i, önümüzdeki bir yıl içinde, “naklen” atamalarla doldurulabilecek. Alınan yetki, bu yıl “teorik olarak” toplamda 281 müfettiş, vergi denetçisi, banka murakıbı, kurul uzmanı ve diplomatın kurumlarından, o anki “dosyalarından” koparılarak pasifize edileceği anlamına geliyor.
***
İşin aslının farklı olduğunu, “Sektörel İzleme Raportörü”kadrosuna yapılacak atamaları düzenleyen maddedeki -itinayla yerleştirilmiş- şu ifadeden görmek de mümkün:
“İlgilinin muvafakati aranmaksızın.” Yani, kariyer esasına göre seçilip yetişen kamu görevlilerinin sahip olduğu varsayılan “meslek güvencesi”ni bilen iktidar, itirazları baştan keserek “Sana niye soracağım?” demiş oluyor.
Kaldı ki, bu maddenin “hoşa gitmeyen” bürokratların tasfiyesiyle sınırlı kalmayacağı konuşulmaya başlandı bile.
“Ismarlama denetim raporu”nun son yıllarda artarak herkesin bildiği bir sırra dönüştüğünü hatırlatanlar soruyor:
Bu “yeni” kadronun, “Bak böyle bir rapor yazmazsan, seni Sektörel İzleme raportörü yaparım” kabilinden siyasi bir tehdit-baskı aracı olarak kullanılmasının önünde ne engel var? "