Türkçe Olimpiyatları’nı bu yıl ekranlardan seyrettik! Etiyopya’da başladı, Romanya’ya uğradı, Almanya’da tamamlandı. Duesseldorf’taki kapanış gecesinden dünyaya yayılan renk, dil, kültür cümbüşü bir nebze hafifletse de dindirmedi özlemimizi! Uzak coğrafyalardan gelen bu Türkçe sevdalılarını evimizde ağırlamaya alışmıştık zira. Olimpiyat kırgınlığı henüz dinmeden ulaştı Azerbaycan’daki Türk Okulları’nın kapanma haberi… Abant Platformu’nun engellenme girişimiyle sürdü kara haber silsilesi! Olimpiyatların engellenmesi, okulların kapatılması, diyalog etkinliklerinin hedefe konması son dönemde Ankara’ya hâkim nefret söyleminin, oligark bakışın sonucu.
Oysa sınır ötesinde açılan Türk Okulları, onların tertiplediği Türkçe Olimpiyatları, kültür merkezleri ve diyalog vakıfları milletin eseri. İlk günden bu yana belli bir zümre ve gruptan ziyade vatan-millet hesabına faaliyet gösterdiler. Dolayısıyla Ankara’nın eserlere dönük ‘art niyetli’ hamleleri özünde milleti yaralıyor! Eserleri yerinde ziyaret edenlerin başarı, fedakârlık, vatana hizmet hikâyeleriyle döndüğü düşünüldüğünde havuz medyasının kara propagandası boşa düşüyor. 20 yıldır vatana hizmetleriyle anılan bu müesseseler son 6 ayda mı raydan çıktı?
İşi gereği son 20 yılda, dört kıtada, onlarca ülkede Hizmet müesseslerini yerinde gören, biri Dr. İsmail Yılmaz. 1955 Bursa doğumlu. Robert Koleji’nin ardından 1973’te Ankara Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. Üniversitede okurken hava astsubay babasının da teşviki ile askeriyeye katıldı. 1978’de mezun olur olmaz Kara Harp Okulu’na atandı. Yarbaylığa ulaşınca kendi isteğiyle emekli oldu. Ardından Birleşmiş Milletler’den (BM) gelen iş teklifini değerlendirip 18 yıl onlarca ülkede görev yaptı. Bu sırada Hizmet Hareketi’ni, müesseslerini, öğretmenleri tanıdı. Zaman Gazetesi, Dr. Yılmaz ile sınır ötesindeki kurumların vatana, millete ve devlete bakan kazanımlarını konuştu.
Dr. İsmail Yılmaz, 2011 yılında Addis Ababa’da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon ile.
- Bosna’ya gidişiniz nasıl oldu?
1994’te komutanlarımın isteğiyle Bosna’daki Türk Birliği’ne irtibat subayı olarak atandım. BM Koruma Gücü (UNPROFOR) şemsiyesinde bulunan birliğimizin basın halkla ilişkiler subaylığının yanında, tercümanlık, siyasi danışmanlık, yardım kuruluşlarıyla koordinasyon vazifelerini üstlendim. Bir yıl sonra Kara Harp Okulu’na geri döndüm. Yaklaşık 12 ay sonra kendi isteğimle yarbay rütbesiyle emekli oldum. O sıra BM, yeni açılan Bosna Hersek Misyonu’nda (UNMIBH) iş teklif etti. Kabul edip yeniden Bosna’ya döndüm. Misyonun amacı ülkenin siyasi, güvenlik ve ekonomik alt yapısını yeniden kurmaktı. ‘Siyasi yönetici’ sıfatıyla sahada 8 yıl (1996-2003) insan haklarından ekonomik kalkınmaya kadar çok geniş yelpazede çalıştım.
- Sonra?
BM Bosna misyonu kapanınca BM Kosova Ofisi’ne atandım. 6 yıl da Kosova’da çalıştım. En son Priştine yerel yönetim temsilciliğini üstlendim. Kosova’dayken arada bir Nepal görevim oldu. 2007’de Nepal BM misyonunun kuruluşunda çalıştım. Sonra Etiyopya, Kenya, Somali misyonlarında bulundum. Toplamda 18 yılı tamamlayıp BM’den emekli oldum. BM’de 6 ayda bir, bilemediniz yılda bir kontratınız yenilenir. Yetersiz bulunursanız iş akdiniz feshedilir. 18 yılın nasıl geçtiğini siz düşünün! BM’de kesintisiz 18 yıl çalışıp emekli olan ikinci bir Türk’e rastlamadım.
Necaşi Türk Okulları’nın Alemgena Kampusu
- Türk Okulları’nı ilk nerede, ne zaman gördünüz?
Robert Koleji geçmişim bende yabancı dilde eğitim yapan, başka ülkelerde açılan, oranın insanını yeni kültürle birleştiren okullara karşı sıcaklık hissetmemi sağladı. Hâliyle Türk Okulları’nı, öğretmenlerini daha bir başka sevdim. Okulların ne anlama geldiğini en iyi ben bilirim zira. Amerikalı bunu 150 yıl önce Tarsus’ta, Harput’ta, İstanbul’da (Robert) açmış. Karşısında 150 yıl sonra Türk Okulları’nın dünyada yeşerdiğini görmek büyük onur yaşattı. Yoksa ne ‘Hizmet Hareketi’ni tanırdım ne de Türk öğretmenleri. Bosna’da Türk okulu açılacağını duyduğum gün yaşadığım sevinci tarif edemem.
- İlk Bosna’daki Türk okulunu mu gördünüz?
Evet, evet… Bosna Bilhaç’taki Türk Koleji’nin açılışının canlı şahitlerindenim. Bilhaç 11 belediyeden oluşan büyük bir kantondu (eyaletti). Yüzde 90’ı Müslüman olan tek kanton. Savaş döneminde 3,5 yıl Sırp kuşatmasında kalmış. Bosnalı Müslümanların ıstırap çektiği yerlerdendi. O dönemde BM’nin Bilhaç sorumlusuydum. Atalarımın bir kısmının yaşadığı bu topraklarda görev yapmak kaderin bir lütfuydu âdeta.
- Okul açmak için doğru bir tercihmiş o zaman…
Tabii. Doğru tercihti. BM’nin yerel yöneticisi olduğum için sürece katkım da oldu. Orada her türlü faaliyet yerel kanton yönetiminden geçerdi. Bu yönetim de BM’ye karşı sorumluydu. Okul açma projesi de BM’nin önüne geldi. ‘Uygundur’ onayı verildi.
- BM de desteklemiş Türk okulunu o zaman…
Bosna’nın çıkarına gördü tabii. Buna karşın bir kesim Müslüman Boşnak karşı durdu. Türk okulunun açılmasına iyi bakmadı! Karınca kararınca süreci takip ettim. Okulun açılması için çabaladım. Nihayetinde okul açıldı. Karşıt Boşnak grup ‘kapansın’, ‘yaşamasın’ diye okulun elektriğini, suyunu kesti!
- Neden?
Vahabi, Selefi eksenindeydi o grup. Türk okulunun tabanlarını zayıflatacağını görüyordu. Diğer taraftan İran’a yakın olan Bosnalılar da okula karşıydı. İran bölgedeki bazı imamları para ve değişik imkânlarla yanına çekmişti. Türklerin Müslümanlığını sorunlu görüyorlardı. Sonuçta Türk öğretmenler ciddi mücadeleyle varlıklarını kabul ettirdi. Okul faaliyete geçti. Kısa zamanda da hürmet gördü.
- Türk öğretmenlerle diyaloğunuz nasıldı?
İlk geldiklerinde tanışmıştık. Okul açma sürecinde de istişarelerimiz oldu. Okul açıldıktan sonra halkın tavrı değişti. Sevip sahiplendiler okulu. Bayramları, millî günleri orada kutlar olduk. Kurbanlarımız orada kesildi. Ailem geldiğinde onlar da ziyaret etti Türk kolejini. Hatta Bilhaç’ın ileri gelenlerinden biri 2 milyon Euro’luk arsasını Türk okuluna bağışladı. O zatın 4 kızı vardı. Çocuklarının geleceğini kurtaran bu insanlara elinde olsa daha fazla yardımda bulunacağını söylüyordu. Saraybosna ve Bilhaç’ta tutunan okullar kısa zamanda ülkenin başka bölgelerine yayıldı. Üniversite de açıldı daha sonra.
- Bosna Türk Okulları’nın Türkiye’ye katkısı ne oldu?
1994’te Bosna’ya asker üniformasıyla ayak bastığımda Türkiye’ye, Türklere olumsuz bakılıyordu. Okullar bu algıyı kırdı. Türkiye’ye karşı olanlar bile çocuklarını başarıda marka olan bu okullara göndermeye başladı. Türkiye’ye ziyaretlere kapı araladı.
Etiyopya’nın Mekele kentinde bulunan Habeşistan Kralı Necaşi’nin türbesinin önünde türbedar ile...
- O kadar mı kopuktular Türkiye’den!
Osmanlı’dan sonra kopmuşlar Anadolu’dan. Türkiye’yi bilmiyorlardı. Bizleri Türk olarak bile bilmiyorlardı! Okullardaki modern eğitimi görünce sorgulamaya başladılar. Çocukların madalyalarla dönmeye başlaması zihinlerinde Doğu Bloku’ndan kalma Türk imajını yıktı. Okullara rağbet arttı. BM’de çalıştığım sıra yanımdaki yabancı diplomatlar çocuklarını bu okullara gönderiyordu. Mesela yanımda çalışan bir Bulgar diplomat Türk okulu öğretmenlerini evinde yemeğe alıyordu. Çocuklarının onları aile fertleri gibi sevdiklerini anlatıyordu.
- Bosna’dan sonra hangi ülkede karşılaştınız okullarla?
Nepal’de karşılaştım. 2007’de Türkiye’nin orada büyükelçisi, temsilcisi yoktu. Hâlâ yok! BM temsilcisi olduğum için akredite sorunum yoktu. Ama yurtdışına çıkan her insan ülkesini arkasında görmek ister. Nepal’e bakan Hindistan Büyükelçiliğimize yazı yazdım. Cevap gelmedi tabii! Katmandu’ya gidip çalışmalara başladım. Misyon kurmak zor iştir. Ofis, bina bulur, altyapısını kurarsınız, devletle anlaşmaları yaparsınız. Katmandu’da 4. günümde, inşa hâlindeki ofiste çalışırken kapıya bir grup Türk’ün geldiğini, beni görmek istediklerini söylediler. Çok şaşırdım. İç savaşın sürdüğü Katmandu’da Türkler vardı! Beni görmeye gelmişlerdi!
- İlk hissiyatınız ne oldu?
Rahmetli Barış Manço, Tayland’da yaşamıştı benzer bir karşılaşmayı. Çekim sırasında başı derde girip hapse düşmüş. Türk okulu öğretmenleri gelip onu kurtarmış. Şaşkınlıkla “Sizin ne işiniz var burada!” diyebilmiş. Benzer duyguları yaşadım o an. İlk kez de size anlatıyorum o günü. Tarifsiz bir heyecanla çıktım kapıya. Bilecikli bir arkadaştı gelen. Mühendis kökenliydi. Nepal’e ilk gidenlerdendi. Türk okulunu açmıştı. Türkiye’den öğrenmişler Katmandu’ya geldiğimi. 4 günde arayıp bulmuşlar ofisimi. 2-3 arkadaşıyla birlikte gelmişti. Şaşkınlık ile sevinci aynı anda yaşadım. O akşam beni yemeğe aldılar.
- Türk öğretmenlerin varlığı size ne kattı?
Manevi destek sağladı kesinlikle. Kendimi daha güçlü hissettim. BM çalışanlarının para pul sıkıntısı olmaz. Ama orada bir Türk topluluğunun varlığının kattığı değer parayla ölçülemez! Ardından Türk okuluna da gittim. Meridyen Türk Koleji 2002’de 100 öğrenciyle faaliyete girmişti. Sınıflardan birine girdim, 4-5 yaşındaki küçük öğrenciler Türkçe ve İngilizce ‘hoş geldiniz’, ‘nasılsınız’ diyerek karşıladılar beni. Çok etkilendim. 6 ay boyunca sık sık kapılarını çaldım. Bayramları, millî günleri birlikte kutladık. Kurbanlarımızı orada kestik.
- Meridyen Türk Koleji kabul görmüş müydü?
O dönemde Katmandu’da 700 özel okul vardı. Devlet eğitimi özel şirketlere devretmişti. Dünyanın en fakir ülkeleri listesinde başlarda geliyordu. Türk okulu kısa zamanda ilk 10’a girmişti. Öğrenci başına 20 dolar gibi cüzi bir ücret aldığı hâlde! Fedakârlıkla dönüyordu okul.
- Nepal son mu oldu?
Olur mu? Etiyopya tecrübem daha değerli nazarımda. 2009-2011 arasında BM Etiyopya Ofisi Direktörü sıfatıyla 2,5 yıl Addis Ababa’da yaşadım. Somali yardımlarını organize ediyordum. Ayrıca Somali’deki Afrika Birliği Barış Gücü’nün (AMISOM) BM temsilcisiydim. Nepal’de olduğu gibi Addis Ababa’da sürpriz bir şekilde kapım çalındı. Gelen Murat Yıldırım Bey’di. Etiyopya’da faaliyet gösteren Uluslararası Necaşi Türk Okulları’nın Genel Müdürü. BM Ofisi’ne atandığımı duyunca ziyaret etmek istemiş. Hâlimi hatırımı sordu. İrtibatlarını bıraktı. Sonrasında sık sık görüştük hâliyle.
- Büyük sürpriz…
Hem de nasıl! Savaş bölgesinde kapısını çalabileceği biriyle tanışmak hâliyle güven veriyor insana. Bosna, Kosova ve Nepal’den sonra Etiyopya’da kapımın çalınmasını bekliyordum aslında (gülüyor). İnsan alışıyor zira. Daha yola çıkmadan önce ‘Burada da bir Türk okulu vardır’ algısı oluşuyor.
- Okulun katkısı oldu mu?
Karşılıklı bir etkileşim oldu. Türk okulu ve Murat Bey ülkeyi daha yakından tanımama yardımcı oldular. Ben de BM yöneticisi titrimle okulun her türlü etkinliğinde hazır bulundum. Öğrencilere BM’yi, faaliyetlerini anlattım. Okulun yabancılarla diyalog kurmasında yardımcı oldum. Etkileşim 2,5 yıl boyunca kesilmedi. Ofisin statüsü değişti. Kenya’ya atandım. 2011-2012 arasında Nairobi’de çalıştım.
- Nairobi Işık Koleji’ni de gördünüz o zaman…
Elbette. Nairobi’ye gittiğimde çoktan oturmuştu Işık Koleji. Devasa okullar açılmıştı. Nairobi’ye geçtiğim ilk hafta Türk okulundan gelen olmayınca Murat Bey’e telefon edip ‘Nerede kaldı bizim hocalar?’ diye serzenişte bulundum (gülüyor). Ertesi gün kapımı çaldılar. ‘Ağabey geliyorduk ani bir iş çıkınca geciktik vallahi’ dediler. Onlar da çok yardımcı oldular.
- Başka hangi ülkelerde gördünüz okulları?
Görev için 2010’da Tanzanya ve Zanzibar’da bulundum, oradaki müessesleri ziyaret ettim, öğretmenlerle vakit geçirdim. Avrupa’daki okulları da turistik ziyaretlerimde gezdim. Amerika’daki okulların çoğunu gördüm. Oğlum orada yaşıyor. Kısacası 4 kıtaya (Asya, Avrupa, Afrika ve Amerika) uzanan müessesleri yerinde gören ender isimlerdenim.
- BM Türk Okulları’nı nasıl değerlendiriyor?
BM de diğer küresel platformlar gibi en başta bu okullara temkinli yaklaştı. Türk, Müslüman girişimcilerin sınır ötesinde kâr gütmeden koşturmalarına anlam veremediler. Zira herkesin okulları gezme, görme fırsatı olmuyor. Diyalog faaliyetlerinin başlamasıyla birlikte önyargılar da kırıldı. Diyalog buluşmaları Hizmet Hareketi’ni dünyaya mal etti. Ardından gelen TUSKON faaliyetleri süreci kartopu etkisiyle büyüttü.
- BM’de ‘Türk Okulları’ndan zarar gelmez algısı oluştu mu?
İnsan hakları, eşitlik ve kalkınmaya zarar verdiğini görselerdi engellerlerdi. Bosna’daki okulda nefret söylemine şahit olsam en başta ben rapor ederdim!
- Okullar dünyaya ne katıyor?
Yeni nesle iyi eğitim, farklı kültür ve özgüven veriyor. Bundan ötürü okullar dünyanın her köşesinde kabul görüyor, destekleniyor.
- Dünyanın hareketi nasıl desteklediğini bu yıl Etiyopya’da başlayıp Almanya’da son bulan 12. Türkçe Olimpiyatları’nda gördük…
Olimpiyatları ilk izlediğimde Barış Manço’yu anımsadım yine. Rahmetli Japonya’ya gidip orada Türkçe konser vermiş, Japonlarda Türkçe ve Türkiye ilgisi oluşturmuştu. İnsanda içten gelen duyguları itekliyor olimpiyatlar. Okullar ve diyalog faaliyetleri gibi evrensel birlikteliğe büyük katkısı var. Bu sene Türkçe vurgusu yerine ‘Dünyanın Renkleri’ sloganıyla hareket etmesi bunun göstergesi.
- Türkiye’de yapılamamasını nasıl değerlendirdiniz?
Hükümetin tutumu elbette üzücü, kırıcı. Ancak engelleme hayra vesile oldu. Etkinliğin çoktan dünyaya açılması gerekiyordu. Adı olimpiyat olan etkinlik hep aynı ülkede yapılamaz zira. Devamlı Türkiye’de düzenlenmesi bir noktadan sonra itici gelirdi Alman’a, Japon’a, Fransız’a! Şimdi doğru yola girmiş oldu. Her yıl ayrı bir kıtada olması daha da kazandıracak etkinliğe. Bu açıdan mutluyum.
- Türk Okulları, olimpiyat ve diyalog faaliyetleri ülkeye ne katıyor?
Milletler arasında köprü kuruyorlar. Yarın bu köprülerden her şey akar. Dostluk akar, ticaret akar… Etiyopya’da sokaktaki insan Türkiye’yi nasıl tanıyacak? Elbette elçiliğimiz var. Ama imkânları, kadrosu yeterli mi? Asıl görevi de bu değil. Ayrıca hantal Türk bürokrasisini de aşar bu iş. Bu insanlar oralarda yeri geldiğinde terlikle geziyor, yeri geldiğinde akşam sofralarına oturuyor. Devlet böyle yapamaz.
- Yumuşak güç…
160 ülkede, milyonlarca öğrenciden bahsediyoruz. Artık bayrağı ikinci nesil devralmaya başladı. Mezun olan hocalar açılıyor dünyaya. Başbakan, bakan çocukları var aralarında. Mezun olup bürokraside iş tutanlar var. Hâliyle oralarda ciddi Türkiye sevgisi, ilgisi oluşuyor. O ülkelerde yumuşak gücünüz oluşuyor. Yani kapısını çalabileceğiniz insanlar oluşuyor. Devletimizi büyük gösteren faaliyetler bunlar. Okulları gördüğünde bana “Osmanlı emperyalizmi kaybolmamış” diyen yabancılar olmuştu.
- AKP okulları kapatma girişimiyle ayağına kurşun mu sıkıyor?
Robert Kolej, İstanbul’da 1863’te kuruldu. 151 yıldır faaliyette. ABD hükümetinin Ankara’ya gelip “Bu okulu kapatın!” demesini hayal bile edemem! Konuşmaya değmez! Ayrıca o okullar ilgili ülkenin müfredatına bağlı. Yanlış faaliyetleri olursa o ülke Ankara’ya bakmadan gereğini yapar zaten.
- Ankara’nın kapatma talebi ilgili ülkelerde nasıl karşılanıyor?
Kardeşin kardeşi şikâyet etmesi gibi bize acıyarak bakıyorlar!
- Kuruluşunda devlet desteği vardı çünkü!
Rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın bu okullar için yaptıklarına, söylediklerine bakmak başlı başına yeterli olur.
- Hükümetin okulları kapatma kararı sık sık vurgu yaptığı ‘diplomasi’, ‘yumuşak güç’ söylemleriyle çelişmiyor mu?
Elbette çelişiyor. Daha da ötesi, para yatırmadığı emeği bitirmeye çabalıyor!
Batılılar nazarında hangi taraf güven kaybeder?
Mart ayında Addis Ababa’da düzenlenen 32. Abant Platformu Toplantısı sırasında bir Etiyopyalı bakan yanıma yaklaşıp ‘okulları kapatma girişiminin’ temelini sordu. Çocuğu oradaki Türk okulunda okuyordu. Ankara’dan gelen kapatma talebine akıl sır erdiremiyordu. İzah etmek kolay olmadı. ‘Siz buradasınız, anlatılanlara bakmayın. Okulları denetleyin, bir hatası varsa kapatın’ dedim.
- Okulların kapanması uzun vadede ülkeye nasıl döner?
Hâliyle olumsuz etkileyecek. Diplomasi, ekonomi, kültür açılarından…
- Okulların kapanmasına sevinen üçüncü ülkeler var mı?
‘Ilımlı İslam’ı yoldan çıkmış gören bazı ‘İslam’ ülkeleri ile bazı Doğu Bloku ülkeleri sevinir. Okullar iç dinamiklerini sarsıyor zira. Ayrıca bir ‘dost-komşu ülke’ de Türk Okulları’nın kapanmasından mutluluk duyar. Mesela İran, Bosna’da Türkiye ile ilgili her etkinliği engellemeye çalıştı! Çoğu karar alıcımızın İran’ın gerçek yüzünü, kapasitesini bildiğini düşünmüyorum.
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun okulları kapatma çabasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konuşmak bile abes! Dış politikada başarısı ortada! Toz-duman dindiğinde süreç geri döner. O gün bu kararlara imza atanlar sorgulanır. Bazıları bedel de öder!