Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Afrika seyahati, şimdiden Dünya’nın en ilginç ve izahı zor olaylarından biri olarak tarih sayfalarında yer almaya aday.
Cumhurbaşkanı, kısa bir süre önce yüz binlerce insana hitap ettiği Türkçe olimpiyatlarında; yurt dışındaki Türk Okullarını, finanse eden işadamları ve öğretmenleriyle birlikte yere göğe sığdıramazdı. Milyonlar da bu övgülere ekranlarda defalarca şahit oldu. Bugün ise bu okulları, akıl almaz iddialarla Afrikalı devlet adamlarına kötülüyor, Türk okullarını kapatmaları karşılığında, hukuk sistemleri zayıf ve fakir olan bu ülkelerin yöneticilerine çeşitli vaadlerde bulunuyor.
İşin trajikomik tarafı ise Amerika, Fransa, İngiltere ve diğer batılı ülkelerin Afrika’nın en ücra köşelerine kadar uzanan binlerce okuluna rağmen, Türk okullarını bu ülkelerin ajanlığıyla suçlaması.
Cumhurbaşkanının, Türk Okullarını kapatma uğraşısına dayanak yaptığı ajanlık faaliyetleri ve mezunlarının devlette kadrolaşmaları. Peki o zaman, kendisini reddetmeyeceklerini düşündüğü Afrikalı mevkidaşlarından neden sömürge döneminin mirası o okulların kapatılmasını istemiyor...
İsteyemez, çünkü Afrika’yı yöneten devlet adamlarının tamamına yakını bu Batılı okullarından mezun. Yani bu da işin diğer trajikomik yanı; Batılıların yetiştirdiklerine ajanlık muabbeti yapmak..
Evet Afrika’daki Batılı okulların birçoğu sömürge döneminden kalma. Kara Kıtanın hikayesi Dünya Tarihi’nin en hazin hatıralarıyla dolu. Hele son üç yüz yılda teni kara olan insanların yaşadıkları zulüm, insanlığın yüzünün karasıdır. Bu mazlumların değerli her metasına el konulmakla yetinilmeyip, milyonlarcasının özgürlükleri ellerinden alındı ve emekleri üzerinden yeni bir dünya inşa edildi.
Sömürgenin sürdüğü hengamede Afrika’da Hristiyan din adamlarının öncülüğünde binlerce misyoner okulu açıldı.
Zorbalığının sebep olduğu travma sonrasında Afrika insanı, insancıl yardım talepleriyle gelen misyonerleri kolay kabullendi. Rahipler ve rahibeler, öncekilere kıyasen iyilik meleğiydiler sanki. Açların karınlarını doyuruyorlar, hastalara sağlık hizmeti sunuyorlardı. Binlerce yetim çocuğa da kol kanat germişlerdi. Ve böylece Afrika insanının önemli bir kısmı çocuklarını misyoner okullarına göndermişlerdi. Hem bu insanlar diğerleri gibi çocuklarını köle yapmak için ellerinden almıyorlardı.
Misyoner okulları Kara kıtanın kaderini, sosyal ve ekonomik anlamda pek değiştirmese de Hıristiyanlık lehine tamamen değiştirdi.
1900’lü yılların başlarında sahra altı Afrika’sının nüfusunun sadece %7’si Hıristiyanken 100 yıl içerisinde bu rakam %55’lere kadar geldi.
“Afrikalı seçkin bir kesim yaratma amacıyla yapılan bu eğitim faaliyetinde İngilizler eğitimi Afrika kıtasında oluşturduğu lise ve kolejlerde verirken, Fransa Afrikalı yönetici ve teknokratları Fransa’da, Afrikalı öğretmenleri ise, çoğunlukla Senegal’de oluşturduğu William Ponty okulunda eğitti”
Türk Hükümeti’nin baskısı sonucu ilk olarak Afrika’nın küçük ülkesi Gambiya’daki tek Türk Koleji kapatıldı. Kaderin ilginç yanı Gambiya, 1965 yılında bağımsızlığını kazandığında öğrencilerin %95’i misyoner okullarına gidiyordu. Kunta Kinte’nin memleketi olan bu ülkede misyonerlerin halen onlarca okulu bulunmakta. Buradaki Türk okulunun kapatılması kime yarayacak acaba? Şimdi Gambiya ülkesi, Türk Hükümetinin sayesinde dış mihraklardan arınmış mı oldu?
Etiyopya’ya ne dersiniz? Türkiye Cumhurbaşkanı’nın uyarısıyla Türk Okullarını kapatırlarsa nüfusunun üçte ikisi Hıristiyan olan bu ülke tehlikeli ajanlardan kurtulmuş mu olacak?...
Ya diğer Afrika Devletleri, ülkelerinde sömürge döneminden kalma en yüz yıllık okullar her yerde varken, Türk kolejlerini kapatmaları, Türkiye’ye Afrika kapılarını açmış mı olacak?...
Her biri için nice gözyaşları, emekler ve servetler harcanmış Türk okullarını, Türkiye’nin başındaki zatın kapatmaya çalışması; Müslüman Türk Tarihi’nin ben diyeyim en garip, siz deyin en affedilmez yurt dışı politikasıdır..
1882-1905 yılları arasında katı laiklik politikalarıyla Fransa, on binlerce kilise ve manastırı zorla kapatıp, altmış bin din adamını ülkeden kovduğu halde Afrika’daki kilise okullarına dokunmamıştı. Fransa isteseydi otoritesini kurduğu Afrika’nın sayısız ülkesinde bunu kimseden talep etmeden yapardı. Ama ülkelerinin menfaatini iç siyasi çekişmelerinin üstünde gördüler. Katolik cemaatlerin ülke dışında Fransız dili ve kültürünün yayılmasında devletten daha büyük rol oynadığını görüp destek verdiler. Hem Fransa Hükümeti’nin laik okullar açma projesi, Afrika’ya gidecek doğru dürüst öğretmen bulunamadığından dolayı yürümemişti.
Görülüyor ki yurt dışındaki okulların kapatılması için ortaya atılan iddiaların hepsi birbiriyle çelişkili, içi boş kurgular.
O zaman akıl almaz teşebbüsün tek bir açıklaması kalıyor ;
Çekememezlik...
Bu olayı meşveret ettiğim güngörmüş bir bilgenin dediği gibi;
Bu olanlar, Kabil’in Habil, kardeşlerinin Yusuf, Ebu Cehil’in Hz. Peygamber hakkındaki ilahi takdiri hazmedemeyişlerini daha iyi anlamamıza sebep oldu. Kendisinde olmayanı kıskanmanın kadim bir olay olduğunu, herkese nasip olmayan konuma sahip olsa da insanların bu vartaya düşebileceğini duymuş ve okumuştuk, bu sefer görmüş de olduk..
Detayları bilmeyenlerin gerçekleri görebilmesi maalesef mümkün olmuyor. Zira nefretle hareket edenler “yaşasın kötülük” diyerek mücadele etmiyorlar. Düşmanlıklarını bir mantık ve ahlak kurgusuyla gerekçelendiriyorlar. Halbuki bitmeyen kin ve nefretlerinin lokomotifi kıskançlıklarından başka bir şey değil. Ve bu da, açıkça Allah’ın takdirine karşı bir savaş anlamına gelmekte.
Peki ne olacak bu işin sonu?
Siz ellerindekine şükretmesini bilmeyen abus çehrelilerin kazandığını duydunuz mu hiç?...
* O’mera, P. ve Martin, P., (1995). Africa, India University Pres. India.