PKK-Ergenekon'dan Veli Küçük-Dugin'e yeraltı ilişkileri
Artık
özgürlükleri, farklılıkları, yeni fikirleri çağdaş dünyanın değerlerinden faydalanarak ortaya koyabilme imkânı azaldı. Dünya keskin bir dönemece girdi. Şimdi önemli olan ne olduğun ya da ne yapmak istediğin değil, nerede ve kimin yanında olduğun...
Yeraltında işlerin dönüşü bir başka oluyor galiba. Yansımalara göre, insanlık, özgürlük, hukuk, haklar, sorumluluklar ve vicdan gibi konular yerin altı için fanteziden ibarettir. Devletler de sanaldır aslında. Yerin altında yaşanan tek gerçek şudur: “Ya benimlesin ya da karşımda!”
Bu cümleyi hemen hatırladığınızdan eminim.
Hatta ABD’yi özgürlükler ülkesi olmaktan çıkartıp küresel krizin başlangıç noktasına çeviren,
Cumhuriyetçilerin ‘asla unutulamayacak Başkanı’ J.W.
Bush’un bu tür laflar ederken yüzüne yerleşen mimikleri bile hayalinizde canlandırabildiğinizi tahmin ediyorum.
‘Tek kutuplu dünya’ projesi ya da ‘küreselleştirici gücün sahaya inmesi’ diyelim, ‘Ya benimlesin ya da karşımda’ sloganıyla ciddiyetini dışa vurmuştu.
Artık özgürlükleri, farklılıkları, yeni fikirleri, çağdaş dünyanın değerlerinden faydalanarak ortaya koyabilmenin imkânı kalmamıştı. Dünya keskin bir dönemece girmişti ve orada ne olduğun, ne yapmak istediğin değil, tek ve net
cevap bekleniyordu: Nerede ve kimin yanındasın?
Org. İlker Başbuğ’un yakın zamanda ve sert bir üslupla söylediği ‘doğru yerde durma’ ihtarına zihinler kayabilir. Komploya meydan vermemek için sıkı durup iki noktayı hemen hatırlamak gerekir. Birincisi,
Türkiye, NATO devletidir. İkincisi de Org. Başbuğ, ABD ile ilişkilerimizin -tabir caizse- ‘
fıstık gibi’ olduğunu açıklamıştır. Dolayısıyla, Başbuğ’un ‘doğru yeri’ mantık olarak benzese de mahiyet olarak tamamen farklılık arz etmektedir. Kısaca söylenecek olursa, “Bu bir iç meseleden ibarettir.”
Biz yeniden küresel platforma dönelim ve son cümleyi tekrarlayalım: Kimdensin? Önemli olan budur…
Küreselleştirici gücün güvenliği öne çıkartıp insani çağdaş değerleri geriye çekerek kuvvet
uygulama girişimi
hedef dünyada bir kısım hareketlenmeler meydana getirdi. Bu dünyayı şöyle özetleyebiliriz:
SSCB’den ayrılan ülkeler, enerji
bölgeleri ve Çin’e karşı alınacak tedbirler açısından önem arz eden coğrafyalar…
Sabih Kanadoğlu diliyle söyleyecek olursak, kurucu felsefesini Batılılaşma üzerine oturtmuş bir devlet olarak, sürekli Batı kampında yer alan Türkiye’nin bu türden problemler yaşamaması gerekiyordu. Aksine ‘stratejik
ortaklık’ bağını akıllıca işleterek daha fazla pay elde etme yollarının bulunması düşünülebilirdi.
Fransa gibi ABD muhalifliği müzminleşmiş bir devletin bile rota değiştirme gereği hissettiği bir zamanda Türkiye’nin karşı tarafa doğru kayması tam bir muamma…
Türkiye mi kayıyor, yoksa Türkiye üzerine hesabı olanlar mı kaydırıyor, orası da başka bir muamma!
“Muamma bunun neresinde?” diyenler için küçük bir hatırlatmada bulunalım ve 28 Şubat’ın akabinde Dışişleri’nde görevli bir ABD yetkilisinin, Milliyet Gazetesi’ne verdiği mülakatta “Türkiye önemli bir laboratuvar. Orada büyük bir deney yapılıyor.” sözlerini hatırlatalım…
Ve bir hatırlatmada daha bulunalım. Stratejik ortakla birlikte Irak’a girip Kuzey’e yerleşmeyi savunan Turgut Özal ile cihet-i askeriye arasında ihtilaf çıkmış, zamanın Genelkurmay başkanı Necip Torumtay istifa etmişti. Arkasından PKK terörü azmış, iki sene sonra bölge ile ilgili en üst düzey yetkililerden Org. Eşref Bitilis uçak kazasında şehit düşmüş, bölge üzerine araştırmalarıyla ünlenen Uğur Mumcu bombalı saldırıda hayatını kaybetmişti. Şimdilerde ortaya çıkan bilgilere göre aynı sene yani 1993’te siyasi irade terörü çözme yolunda adımlar atmaya hazırlanırken 33 erimizin Bingöl’de katli gerçekleştirilmiş ve yine aynı sene Turgut Özal hâlâ tartışılan bir ölümle aramızdan ayrılmıştı.
Özal sonrasında yükselen
Refah Partisi’nin iktidara gelmesi, Türkiye’nin gündemine ‘irtica’yı oturtmuş, askerin sisteme tam olarak ağırlığını koyduğu 28 şubat 1997’ye birkaç ay kala patlayan
Susurluk skandalında
Veli Küçük ismine aşina olmuştuk. Küçük o zamanlar galiba
İzmit Alay Komutanı’ydı ve bölge İzmit-
Adapazarı-
Düzce Üçgeni olarak
faili meçhul cinayetlerle ünlenmişti. Susurluk’ta adı geçmesine rağmen Veli Küçük
terfi etmiş, tuğgeneral rütbesiyle yine aynı bölgede bulunan
Bilecik’e gelmişti.
Şimdi sene 2008. Veli Küçük, Ergenekon örgütünün kurucularından biri olarak
tutuklu yargılanıyor. Faili meçhul dosyalarının yeniden açılma ihtimali var. Aynı davadan
Doğu Perinçek de yargılanıyor. Bu arada
siyaset bilimci olarak kendi ülkesinde belli bir isim yapmış Aleksandr Dugin kalktı ve Ergenekon hakkında ilginç açıklamalar yaptı. Dugin’in önemi,
Avrasya Jeopolitiği olarak Türkçeye çevrilen eserinde görüldüğü gibi anakara esasına dayanan ve Fransa’dan Çin’e kadar uzanan büyük
Rusya fikrinin sahibi olmasından kaynaklanıyor. Kendi ifadesiyle Rus ulusalcısı. Bizim Ergenekonculara göre ise Putin’in fikir babası!
Şimdi Dugin’in açıklamalarıyla ortaya çıkan ilişkilere gelelim. 28
Ekim Salı günü
Vatan Gazetesi’nde yer alan habere göre Dugin, Veli Küçük’le görüştüğünü ve Avrasya ülkelerinde kurulmuş gizli örgütlerin
yasa dışı
silahlı eylemlerini konuştuklarını söylemiş.
Dugin’in Perinçek’le ilişkisi son derece açıktı ama Veli Küçük bilinmiyordu. Bu sefer de Küçük’le ne konuştukları ortaya çıktı; Perinçek, Süleyman
Demirel, Rauf
Denktaş,
Kemal Alemdaroğlu ve Ergenekon’un diğer sanıklarıyla neleri görüştüğü gizli kaldı. Dugin, Ergenekon’un akademisyen sanıklarından çoğuyla tanıştığını açıkladı.
Veli Küçük’ün PKK içindeki Ergenekon uzantılarıyla ilişkilerinin konuşulmaya başladığını da hatırlayarak Dugin’le diğer Ergenekoncular arasında nelerin konuşulduğunu tahmin etmeye çalışalım. Ama önce tahminde isabet sağlayacak bazı bilgilere göz atalım.
Bilindiği gibi Ergnekon’un medya ayağını oluşturanlar neredeyse her gün bir
Fethullah Gülen haberi yapmayı âdet edindiler. ABD’de ikamet edişinden vururlar kılıcı ve birkaç
dünya turu atarlar. Ertesi gün yine aynı hikâye anlatılır ve her günün değişmeyen mönüsü olarak bu böyle devam eder, gider.
Diğer taraftan Türk müteşebbislerin Rusya başta olmak üzere eski SSCB coğrafyasında açtığı okulların kapatılacağına dair haberler Ergenekon medyasında
düğün bayram havası estirir. Ancak bu arada çok önemli bir detay ortaya çıkar.
Nasıl olursa olur, okulların kapatılacağına dair haberler önce terör örgütüne yakınlığıyla bilinen
Fırat Haber Ajansı’na gelir. Ardından
Cumhuriyet Gazetesi büyük bir şevkle haberi yayımlar. “Önemli detay bunun neresinde? Ajansın örgüte yakın olmasından ibaret mi?” diyenler olabilir. Arz edeyim efendim.
Bu haberler Cumhuriyet’e örgütün ajansı tarafından
servis edildiğinde okulların kapatılmasına dair en ufak bir emare bile bulunmaz. Aradan uzun bir zaman geçer ve bir yerlerde birtakım huzursuzluklar olduğu ortaya çıkıverir. Bazen de hiç çıkmaz; çıkanların da görüşülerek giderildiği görülürdü.
Şimdi cevabını tahmin etmek istediğimiz soruyu soralım: Veli Küçük’le gizli örgütlenmelerin silahlı faaliyetlerini konuşan Dugin acaba Ergenekon’un diğer üyeleriyle neleri konuşmuş olabilir?
Tahminlerinize saygı duyarak devam ediyorum.
Derinde işler ‘ya benimlesin ya da karşımda’ mantığıyla dönmeye devam ediyor.
Güney
doğu ve
Kuzey Irak’a ilgisi olanlar, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’ün ardından PKK’ya
Dağlıca baskınını yaptırdılar,
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un ziyaretinin ardından da
Aktütün baskını geldi. Her iki baskın da ciğerlerimizi delercesine etkili olacak şekilde planlanmıştı.
Öcalan’ın kardeşinin verdiği bilgilere göre Dağlıca baskınının ardında Duran
Kalkan vardı ve Kalkan Ergenekon’la dirsek temasındaydı.
Şimdi merak ettiğim mevzu şu: Dugin’in bölgeye nasıl bir ilgisi var? Avrasya Jeopolitiği’nde Türkiye’ye ilgisinin olmadığını görmüştük. Perinçek ve oğlu başta olmak üzere diğer Ergenekon üyeleriyle görüştükten sonra ne tür gelişmeler kaydedildi acaba? Ergenekon medyasından aldığımız habere göre Dugin’in düşüncelerini gözden geçireceğini ve ‘Büyük Rusya’ projesinde Türkiye’ye de yer verebileceğini öğrenmiştik. Ardından Ergenekon sanıklarından
emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün bir Rus silah firmasına danışmanlık yaptığını ve gözaltına alınacağını haber alıp Rusya’ya kaçtığını öğrendik. Hâlen orada bulunuyorlar.
Türkiye’de silahı kimler alır ki?..
Ben Dugin’i daha yakından takip etmeye çalışacağım. Bakalım, yeni projesine Türkiye’yi nasıl monte etmiş…
HAMDİ YILMAZER-AKSİYON