PKK ile KCK ile mücadelede büyük başarılara imza atmış polislere yapılan 'algı' operasyonlarını hatırlatan Abdullah Abdulkadiroğlu, ülkenin geleceğine ilişkin önemli uyarılarda bulundu. İşte Abdullah Abdulkadiroğlu bugünkü yazısı....

Kimse "Beni ilgilendirmiyor" diyemez

Türkiye Yassıada mahkemelerinden sonra belki de tarihinde görmediği kadar zulüm üzerine kurulmuş keyfi bir hukuk sistemiyle karşı karşıya.

Bu ülkeye yıllarca en fedakar şekilde hizmet etmiş emniyet müdürleri ve polisler, siyasi iradenin intikam hırsına yenik düşen talimatlarıyla terör örgütlerine bayram ettirecek şekilde operasyona maruz kalıyor.

Önceden ayarlanmış hakimlerle yapılan sipariş sorgulamalar ve akabinde verilen ısmarlama tutuklama kararları, bir hukuk devletinde asla olmaması gereken düzlemde gerçekleşiyor.

Öyle ki; sorguladığı kişi hakkında, 'delil olmadığı' gerekçesiyle tutuklama kararı veren bir yargı ve hukuk düzeni herhalde dünya üzerinde görülmemiştir.

Bu polislerin suçlu olduklarına dair tek bir ciddi delil, ispat toplumun önüne konulamadığı sürece, hiç kimsenin “niye bu insanları savunuyorsunuz” diye sormaya hakkı yok.

Yalan yazmaktan önlerini göremeyecek kadar kör kütük hale gelen havuz medyasının uydurduğu, somut hiçbir belgeye dayanmayan haberlere inanmamızı da kimse beklemesin.

Milletin gözünün içine soka soka yapılan bu hukuksuz muameleler, toplum olarak hepimizin önüne bir muhakeme sayfası açmak zorunda.

Terör örgütleriyle, PKK ile KCK ile mücadelede büyük başarılara imza atmış bu polislerin, ülkeyi yönetenlerin İmralı ve Kandil'in ağzının içine baktığı bir dönemde operasyon yapılarak gözaltına alınmaları ve tutuklanmaları ilginç değil mi ?

Emniyetin terör konusunda yetişmiş, tecrübeli ekiplerinin tasfiye edilmesi yetmemiş gibi bir de bu insanlar bugüne kadar verdikleri mücadelenin karşılığı olarak suçlu muamelesi görüyor.

İç güvenlikte polisin sıfırlanmasıyla iktifa etmeyenler Jandarma'yı da TSK'dan ayırarak tasfiye sürecinin düğmesine basıyor.

Yakında terörle mücadele etmiş Jandarma Özel Harekat komutanları ve askerlerini de aynı şekilde birer suçlu gibi görmeye hazır olun.

Zaten yasalarımızda yeteri kadar cezai yaptırımlarla var olan suç ve suçluyla mücadele kanunları sanki yokmuş gibi gösterilerek, eylemcilerle mücadele edildiği pazarlaması üzerinden ülkenin iç güvenliği dizayn edilmeye çalışılıyor.

Herkesin “beni ilgilendirmiyor” demeden ülkesi için kaygı duyması gereken gelişmeler yaşanıyor.

Bu yapılanlar milli bir aklın işi gibi durmuyor.

Bir derin devlet aklı Türkiye'yi dizayn ediyor.

İşte bu gerçeklerle bakıldığında gerek kendilerine operasyon yapılan polisler gerekse onların aileleri, görülmemiş bir cesaret ve duruş sergiliyorlar.

Hiçbirinde en ufak bir tedirginlik, en küçük bir korku, zerre kadar “keşke” duygusu yok. Kendilerine bu zulmü reva görenlere karşı asla boyun eğmeyeceklerini gösteriyorlar.

Gözaltına alınan ve tutuklanan bu polislerin görevleri boyunca geçmişleri hep başarılarla ve fedakarlıklarla dolu.

Geçmişlerinde yanlış bir adım olmadığını en iyi kendileri biliyor.

Tıpkı onları hukuksuz bir şekilde tutuklatanların, nasıl bir yanlış sarmalı içinde sürüklendiklerini de en iyi kendilerinin bildiği gibi.

Polislerin ve yakınlarının duruşları kendini milleti için Allah'a adamış, sarsılmayan bir ruhun duruşu adeta.

Peygamber ahlakını, peygamber izini, peygamber emanetini yaşatan bir duruş bu.

Bu yüzden en küçük bir tereddüt taşımayan, sırtını Allah'a yaslayan bir duruş bu.

Peygamber yolunun önemli düsturları; Allah'a tam teslim olmak, ne inancında, ne davasında, ne yürüdüğü yolun doğruluğunda, ne de Allah'ın kendisini muvaffak kılacağında hiç tereddüt yaşamamaktır. Çevresi tarafından hep bir güven abidesi olarak görülmek ve bu güveni boşa çıkarmamaktır.

Yalan ve iftiralarla kasıtlı yapılan tezviratlar hariç, bu polisler hakkında kötü konuşan, onların bu ülke ve millete ihanet içinde olduklarını söyleyebilen tek kişi yok.

Herkes onların fedakarlığını, kahramanlığını, cesaretini ve vatan sevgilerini anlatıyor.

Görevdeki hayatları ve bugünkü duruşları Efendimizin bize çizdiği yolda giden birinin sahip olması beklenen özellikleri barındırıyor.

Peygamber Efendimiz makam hırsıyla çırpınan, vahşet hisleriyle oturup kalkan, yağmacılığı marifet sayan, şöhret peşinde koşan, iyi ve rahat yaşamayı hayatının tek gayesi bilen, zalim, bencil bir muhitte neşet etmişlerdi.

Türkiye'nin bugün geldiği noktaya ne kadar da benziyor değil mi ?

Türkiye maalesef yozlaşma ve değerlerini yitirme noktasında dibe doğru gidiyor. Zalimlerin yalanları karşısında mazlumların ahının her geçen gün arttığı bir dönem yaşanıyor.

Her yanı intikam hırsı ve makam aşkıyla yananlar, zalimlerin idaresi altında ezilmeyi itaat sayanlar, baskıcı kaba kuvvetin küstahlığı ve onların kullandığı şuursuz kitleler sarmış.

Bin beş yüz sene evvelki manzara da bu idi.

Bugün de tıpkı 15 asır önceki gibi O'nun yolunun ve anlayışının toplumda bir kez daha hayat bulmasına çok ihtiyaç var.

Peygamber Efendimiz; Sevr mağarasında hasımlarınca kuşatıldığında, yürüdüğü upuzun yolda defalarca önü kesildiğinde, Bedir'de savaşa mecbur edildiğinde, Uhud'da kan içmeye gelenlerle karşılaştığında, Hendek'te kuşatmaya maruz kaldığında, Huneyn'de okları göğüslediğinde, hep yiğitçe davrandı ve sarsılma bilmezliğin örneği oldu.

Yaşatma duygusuyla yaşanan bir hayattı O'nunki.

Yaşatma, yaşamadan daha zevkli gelirdi O'na.

Bugün akla hayale gelmedik yöntemlerle yok edilmeye çalışılan, baskı ve zulümlerle sindirilmek istenen, teröristlerin talimatlarıyla tutuklanan vatansever insanlar, Efendimizin yolunu kendilerine rehber edinmiş adanmış ruhlardır.

Her geçen gün; pes etmemenin, sağlam durmanın, adanmışlığın, cesaretin, vefanın kazanacağı günlere bir adım daha yaklaşılıyor.

Mazlum sabrettikçe kazanıyor.

Zalim; kazandığını sandıkça aslında kaybediyor.

[email protected]

aakadiroglu/twitter