Türkiye'nin geleceğini belirleyecek korkunç tehlike

Nazlı Ilıcak Bugün Gazetesi’nde yayınlanan yazısında, Selam Tevhid soruşturmasının kapatılmaması için baroların, sivil toplum örgütlerinin ve siyasi partilerin harekete geçmesi gerektiğini belirtti.

Türkiye'nin geleceğini belirleyecek korkunç tehlike

Soruşturma dosyasına giren bazı konuşmaları aktaran Ilıcak, "Böyle bir dosya kapatılabilir mi? Kapatılırsa, iddiaların yalan mı, gerçek mi olduğunu nasıl anlayacağız? Ben şahsen kime inanacağımı bilmiyorum. Buna mahkemenin karar vermesi gerekmez mi?" dedi. Tecrübeli gazeteci, 17 Aralık sonrası danışmanı kanalıyla "milli orduya kumpas" mesajları veren Başbakan Erdoğan'ın Vizyon Belgesi'ni açıklarken, askeri vesayeti sona erdirdiğinden bahsetmesindeki çelişkiye dikkat çekti.   

Nazlı Ilıcak'ın Bugün Gazetesi'nde yer alan yazısı:

Selam dosyası kapatılmamalı


Operasyonu yapanlar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “Emin” kod adıyla dinlendiğini ileri sürüyor. Selam Tevhid Örgütü dosyasının eski savcıları Adnan Çimen ve Adem Özcan ise bu iddiaları kesin bir dille reddediyorlar. Adnan Çimen, “Sayın Başbakan’ı, bakanları ya da MİT Müsteşarı’nı dinlediğimi ispat etsinler, hemen istifaya hazırım. Hodri meydan. Yalancı mısınız, algı operasyonu mu yapıyorsunuz görelim” diye konuşuyor. Adem Özcan’ın da benzer beyanları var. O da, “Soruşturma kapsamında Başbakan ve bakanlar dinlenmedi. Alınan dinleme kararları ortada. İftira… MİT Müsteşarı Hakan Fidan da kod ismiyle dinlenmedi. Tüm şüpheliler hakkında açık kimlik bilgileri ve TC numaraları verilerek mahkeme kararıyla dinleme yapıldı” diyor.

Adem Özcan’ın verdiği ilave bir bilgi daha mevcut: “İki örgüt şüphelisi kendi aralarında yaptığı konuşmalarda ‘Emin’ kod adlı kişiden bahsetmişlerdir. Bu kişinin daha sonra Hakan Fidan olduğu ortaya çıkmıştır. Ancak Fidan ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.”

Ortada çok enteresan bir durum var. Polisleri gözaltına alanlar ve muhtemelen operasyonu savcılara hatta hâkimlere sirayet ettirmek isteyenler, “Başbakan, bakan ve MİT Müsteşarı” dinlendi iddiasında. Savcılar ise çok kesin bir dille, bu iddiaları yalanlıyor. Öte yandan, alelacele mahkemeye intikal ettirilmeden Selam Tevhid Örgütü dosyası, Savcı İrfan Fidan’ın takipsizlik kararıyla kapatılıyor.

Bu dosya kapatılmamalı. Eğer baroların, sivil toplum örgütlerinin, siyasi partilerin itiraz hakkı varsa, süre geçirilmeden bu hak kullanılmalı. Kim doğru söylüyor ortaya çıkmalı.

Kod adı: Emin

Selam Tevhid dosyasının savcılarından Adem Özcan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın dinlenmediğini belirtirken bir bilgi veriyor: “İki şüphelinin aralarındaki konuşmada ‘Emin’ kod adlı birisinin adı geçti. Daha sonra ‘Emin’ kod adlı kişinin Hakan Fidan olduğu ortaya çıktı.”

Dosyanın tümüne vakıf olamadığımız için, “Emin”in Hakan Fidan’ın kod adı olduğunun nasıl anlaşıldığını bilemiyoruz. Ama iki şüphelinin konuşması o dosyaya şöyle yansıdı. Konuşma Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü (DMO/KG) Generali MİR VAKILI ile Türkiye’deki İran Ajanı HAKKI SELÇUK ŞANLI arasında geçiyor.

MİR VAKILI:İşler iyi gitmiyor. Ağa çıldırmış.

HAKKI SELÇUK ŞANLI:Hee… Sen kimle görüştün?

MİR VAKILI:EMİN’le.

ŞANLI:Ne haber?

MİR VAKILI:Bihaber yok. Ağa herkese kızıyor şeyi toplantıdan dışarı atmış. Sayın BÜLENT ARINÇ’ı…

ŞANLI:Eeee…

MİR VAKILI:Fırçalamış Bakanlar Kurulu’na gelmiş, demiş ki böyle şöyle yapacağız, böyle yapacağız böyle. Bülent Bey de demiş ki ‘Ya Sayın Başbakan’ım biraz sakin…’ ‘Ne sakini ya, ben ceketimi çıkarmışım savaşa girmişim sen de sakin sakin.’ O da demiş ki, ‘Vallahi ben de yaşlandım. Ben bundan sonra fırçalanmak halim yok’ demiş, toplantıyı terk etmiş.

ŞANLI:Ha ne suçu var bunda.

MİR VAKILI:Kimin?

ŞANLI:Yani ne Bülent’in ne şeyin suçu değil ki bu yani ortada bir karşı oyun var.

MİR VAKILI:Yok şimdi herkes Ağa’nın tavrına karşı ya Ağa’nın susmasını istiyorlar, doğrusu da o. Akıl mantık kardaşım, sen başta tepede otur, bırak da İçişleri Bakanı konuşsun, bırak da polisin konuşsun.

***

Seyed Ali Akbar Mir Vakılı, İran Devrim Muhafızları Komutanlığı generallerinden. Hakkı Selçuk Şanlı ise, Kudüs Örgütü’nün Türkiye yapılanmasını kuran kişi. 1988’de, İstanbul’daki Suud-Amerikan bankı bombaladı. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy’un katili TEKİN kod adlı Ferhan Özmen’i yetiştirdi. Eylemleri yüzünden 12 yıl 6 ay ceza aldı. 2004’te cezaevinden çıktı. Vakılı ile Şanlı, 10 Haziran 2013 tarihli Bakanlar Kurulu’ndaki olaylar hakkında “Emin” kod adlı ajandan duyduklarını aralarında paylaşıyor.

Dünkü yazımda, 17 Ocak 2002’de gerçekleşen Beykoz’daki hücre evi baskınında, Hizbullah terör örgütünün arşivinin ele geçirildiğini, bunun içinde İran Devrim Muhafızları Ordusu’na ait bir defterin bulunduğunu, bu defterde, İran ajanlarının irtibatlı olduğu bazı Türk vatandaşlarının isimlerinin yer aldığını yazmıştım. Bu isimler arasında Metin Fidan’ın adına rastlanıyordu. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Turan Genç, 15.05.2001/7585 sayılı yazıyla o belgeyi MİT ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne gönderdi.

Kısacası ortada dolaşan iddialar mevcut. Hem de çok önemli mevkide bulunanlara ait iddialar. Böyle bir dosya kapatılabilir mi? Kapatılırsa, iddiaların yalan mı, gerçek mi olduğunu nasıl anlayacağız? Ben şahsen kime inanacağımı bilmiyorum. Buna mahkemenin karar vermesi gerekmez mi?

Erdoğan ve darbeler

Her şey yolsuzluk operasyonuyla tersine döndü. “Askeri vesayetin belini büktüm” diye övünen Erdoğan, danışmanı kanalıyla “orduya kumpas yapıldı” mesajını verdi; davalar tamamlanmadan mahkemeleri lağvetti. Ağır cezalara mahkûm olan hükümlüler, toptan serbest bırakıldı. Öyle bir hava yaratıldı ki, Cemaatçi polis, savcı ve hâkimler ele ele vermiş, askerleri, öğretim üyelerini ve medya mensuplarını içeriye tıkmış.

Sonra bir de ne görelim!!! Tayyip Erdoğan Vizyon Belgesi’ni açıklarken, gene bu operasyonlara sahip çıkıyor ve diyor ki:

“12 yıl boyunca her türlü vesayetin karşısında dimdik durduk. 12 yıl boyunca tüm darbe girişimlerine, komplolara, tuzaklara, milletimiz adına itiraz ettik. Darbe girişimleri yapan çeteleri temizledik. Danıştay saldırısı üzerimize yıkılmak istendi. Partim defalarca tehdit edildi, kapatma davasına maruz kaldı.”


Ergenekon Davası açılmasaydı, AK Parti kapatılabilirdi. Çünkü asker Yüksek Yargı’yla da işbirliği yapıyordu. Nitekim Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmemesi için Anayasa Mahkemesi’nin verdiği 367 kararını hatırlayalım… Kara propaganda sitelerini, İrtica ile Mücadele Eylem Planı’nı… Kazılarda ve evlerde ele geçen silahları… Ümraniye’deki ve Eskişehir’deki bombaları… Hrant Dink cinayetini, Zirve Katilamı’nı… Zırt pırt konuşan Genelkurmay Başkanları’nı, kuvvet komutanlarını… Plan Semineri’nde “Parti liderlerini hemen tutuklamalıyız” diyen Engin Alan’ı, “Hükümete muhtıra verilmeli” diye konuşan Çetin Doğan’ı… Polisin, savcıların ve hâkimlerin gayretli çalışmaları ve onların arkasında duran siyasi irade sayesinde Türkiye bütün bu tehlikelerin üstesinden geldi. Şimdi, dönüm noktası sayılan bu büyük başarıyı gerçekleştirenlerden bazıları sürüldü; mağdur edildi; kimileri de “casus” diye gözaltına alındı.

Tayyip Erdoğan Vizyon toplantısında “Darbeleri bertaraf ettik” diyor. Evet darbeleri bertaraf ettiniz ama bu mücadelede size yol arkadaşlığı yapanları sattınız.
<< Önceki Haber Türkiye'nin geleceğini belirleyecek korkunç tehlike Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER