'Küme düşürülünce...' başlıklı yazısında Freedom House'un Türkiye'nin basın özgürlüğü konusunda gerilediğini açıklayan raporunun ardından özellikle hükümet medyasının Ahmet Davutoğlu’ndan aldıkları işaretle Freedom House’un yaptığının Türkiye’ye karşı bir 'algı operasyonu' olduğunu ileri sürdüklerini belirterek, " Gazeteci' muamelesi yapılmasını isteyen iktidarın 'maaşa bağladığı trolleri', kendi tanımlarıyla 'kullanışlı aptalları' ve Washington’da başarısız bir lobicilik faaliyetinde görev alan 'organikler', Freedom House’a laf yetiştirmeye başladılar." ifadelerini kullandı. Çandar ardından 'Türkiye'yi batıracak kadar tehlikeli' olan eksikliği yazdı.
İktidar çevrelerinin canını Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck kadar, belki ondan da fazla acıtan Freedom House’un (Özgürlük Evi), Türkiye’yi basın özgürlüğü konusunda 'küme düşürmesi' oldu. Freedom House, 'demokrasi ve insan hakları' savunucusu, Washington merkezli bir düşünce ve araştırma kuruluşu. Doğumu 1941 ve 40 yılı aşkın bir süredir her yıl 'özgürlükler' ve bu arada dünyanın bütün ülkelerindeki basın özgürlüğünün durumuna ilişkin raporlar yayımlıyor. Bir hafta kadar önce yayımlanan raporda, Türkiye, medyası itibariyle 'yarı-özgür' ülkeler kategorisinden 'özgür olmayan ülkeler' kategorisine düşürüldü.
Almanya Cumhurbaşkanı Gauck’un özellikle AB ülkelerinde 'demokrasi ve insan hakları' alanındaki büyük itibarı neyse, Freedom House da aynı alanda bir 'kurum' olarak özellikle ABD’de çok itibarlı ve etkili. AKP iktidarı, bir süredir AB’yi pek sallamıyor görünüyor ama 'iktidar bekası' açısından ABD’yi kamuoyunda efelenmesi ne olursa olsun, pek önemsiyor. O nedenle de olsa gerek, Freedom House raporuna Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, aceleci bir tepki verdi ve "Bu, son dönemde Türkiye’ye karşı yapılan algı operasyonlarından biridir. Türkiye’de her görüş zikredilebilmektedir, tartışılabilmektedir. Bu anlamda Türkiye’deki basın özgürlüğü kısmen özgür kategorisinde yer alan ülkelerden çok daha ilerdedir" dedi.
Dahası, gazetecileri Freedom House raporuna karşı çıkmaya davet etti. Gazeteciler değil ama kendilerine 'gazeteci' muamelesi yapılmasını isteyen iktidarın 'maaşa bağladığı trolleri', kendi tanımlarıyla 'kullanışlı aptalları' ve Washington’da başarısız bir lobicilik faaliyetinde görev alan 'organikler', Freedom House’a laf yetiştirmeye başladılar. Ahmet Davutoğlu’ndan aldıkları işaretle Freedom House’un yaptığının Türkiye’ye karşı bir 'algı operasyonu' olduğunu ileri sürüyorlar.
Bunlardan TMSF marifetiyle genel yayın yönetmeni yapılmış biri, kantarın topuzunu kaçırmış, "Şu anda Türkiye’de AK Parti ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapanların tek referans kaynağı ya Amerika’daki Neo-con çetelerinin kanatları altında demokrasi ve özgürlük pazarlamacılığı yapan düşünce kuruluşları ya da Türkiye’deki ‘vesayet beslemesi’ medya kuruluşlarının ispiyonlarıyla kanaat oluşturan Avrupalı siyasetçilerdir. Soros’un ve ABD’deki İsrail mali lobisinin finansörlüğünde çalışan Freedom House’un her yönüyle skandal Türkiye raporuna adeta bir kurtuluş umuduyla sarılıp mutluluktan uçuyorlar" diye yazdı. Saçma ve kantarın topuzu kaçmış ama bu satırlar, AKP’nin 'maaşlı medya memurları, troller ve kullanışlı aptalları'nın ortak görüşlerini ve duygularını yansıtıyor.
Oysa Freedom House’un yaptığı sadece 'Türkiye gerçeği'ne ayna tutmaktan ibarettir. 'Türkiye’ye karşı bir algı operasyonu'nun söz konusu olmadığını en başta gazeteciler biliyor. Ayrıca, basın özgürlüğünde 'küme düşmek' en çok gazetecileri üzer ve yaralar. Dolayısıyla Türkiye’nin gazetecilerinin haliyle ciddiye almadığı Ahmet Davutoğlu’nun sözlerine doğrudan ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan karşı-cevap geldi. 'Neo-conlar'ın tam karşısında yer alan Obama yönetiminin Dışişleri Sözcü Yardımcısı Marie Harf, "Washington’da Türkiye’ye yönelik bir algı operasyonu var mı" sorusunu "Kesinlikle hayır. Kesinlikle hayır, nokta!" diye yanıtladı. "İnsanların Türkiye’ye yönelik algısını, bakışını YouTube’a yapılan engellemenin durdurulması, Twitter’ın bloke edilmemesi ile değişir. Asıl bu engellemeler başka yerlerdeki insanların, 'Hey bakın, Türkiye’de basın özgürlüğü sandığımız kadar da iyi değilmiş’ diye düşünmelerine yol açıyor" diye konuştu. Marie Harf, Freedom House raporunda yer alan öneri ve analizlerin bir bölümü ile 'aynı fikirde' olduklarını belirtti ve "Türkiye’de basın özgürlüğü konusundaki kaygılarımızı Türk yetkililere de ilettik. Sosyal medya sitelerinin açılması konusunda bunu yapmayı da sürdüreceğiz" diye ekledi. Marie Harf, kendileri için önemli olan bu konunun olduğunu belirterek "Bu salonda, basın özgürlüğüne gelen kısıtlamalar konusunda çok konuştuk. Rusya’da olsun, Venezuela’da olsun ya da Twitter ve YouTube ile ilgili Türkiye’de olsun. Bu konunun önemli olduğuna inanıyoruz, bu da çok açık" dedi.
Marie Harf, Dışişleri Sözcü Yardımcısı olmadan önce, Obama’nın 2012 seçim kampanyası ekibinde ulusal güvenlik ve dış politika konularından ve 'iletişim stratejisi'nden sorumluymuş. Sözün özü; 'resmi Amerika', Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun 'tespiti'ni reddetmiş durumda. Bu arada, Freedom House’un Türkiye’nin 'küme düştüğü' 2014 raporunda, ABD de basın özgürlüğü dünya sıralamasında 32'ncilikten 13 sıra gerileyerek 46'ncı sıraya düşmüş durumda. Obama yönetiminin, Freedom House’u 'İsrail’in mali finansörlüğü altında çalışan Neo-con...' vs. gibi ipe sapa gelmez ve doğru olmayan biçimde suçladığı işitilmedi.
Türkiye’nin özgürlükler alanında 'küme düşmesi'nde başrolü oynayan proje direktörü Karin Deutsch Karleker. Aslında 'Güney Asya uzmanı', Cambridge Üniversitesi’nde Hindistan tarihi üzerine doktora yapmış. Bir dönem The Economist’te çalışmış olduğu için basın geçmişine de sahip. Kendisiyle 'basın özgürlüğünde Avrupa’daki en büyük gerilemeyi gösteren ve dünyada da en büyük gerilemeyi gösteren ülkeler arasına giren' Türkiye ile ilgili 'The TurcoFile' adlı bir blog görüşmüş, beş soru sormuş. Karleker, Türkiye değerlendirmesi için kullandığı metodolojiyi anlatmış, Davutoğlu’na da cevap vermiş.
"Araştırmanıza göre, sizce Türkiye’de basın özgürlüğünün en sıkıntılı yönleri neler" sorusuna verdiği karşılık şöyle:
"... Son yıllarda hükümet ile birçok medya sahibi arasında gördüğümüz artan ölçüdeki yakın ilişkiler. Bunlar, otosansür ve siyasi gerekçeli işten çıkarmalara yol açtı..." Davutoğlu’nun bunlardan haberli olmadığı düşünülebilir mi? Bu, 'Türkiye’ye karşı algı operasyonu mu' yoksa 'Türkiye’nin demokrasi açığı mı?' Freedom House’un çok kısa bir süre önce 'Democracy in Crisis: Corruption, Media and Power in Turkey' (Krizdeki Demokrasi: Türkiye’de Yolsuzluk, Medya ve İktidar) başlıklı yirmi sayfalık bir raporu yayımlandı. Basın özgürlüğünde 'küme düşeceği'nin tüm işaretleri orada vardı. Ne Davutoğlu ne de AKP’nin 'maaşlı medya memurları' ile 'kullanışlı aptallar' ona uyanabildiler.
Rapor, Kasım 2013’te Türkiye’ye gelip 'yerinde inceleme yapan' beş kişinin imzasını taşıyordu. Andrew Finkel, Nate Schenkkan; ayrıca Freedom House’un Avrasya programları direktörü Susan Corke, eski NYT’ve WSJ’li Carla Anne Robins ve Freedom House Başkanı David Kramer. Kramer, 2008-2009’da Demokrasi ve İnsan Haklarından Sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı. Yani, Obama’nın Tayyip Erdoğan ile arasından su sızmadığı ilk döneminde, Hillary Clinton’ın yardımcısı. ABD ve Avrupa’da yani Batı’da Türkiye’ye karşı bir 'algı operasyonu' yapıldığı iddiasını ortaya atıp, 'otokratik yapılar'a has bildik bir 'milli birlik ve beraberlik' peşinde koşmanın bir faydası yok. ABD ve Avrupa’daki Türkiye algısı, olumludan olumsuza niçin kısa süre içinde değişti? Bunda iktidarın payı nedir? Bunlara kafa yormakta yarar var.
Ve tabii, 'demokrasi ve özgürlükler açığı'nı kapatmakta. Zira bu 'açık' Türkiye’yi batıracak kadar tehlikeli.
Devam edeceğiz...