Türkiye ve İran'ın yakın dönemde büyük değişiklikler geçirdiğini söyleyen Bilici, bu büyük süreçte Türkiye'ye gıptayla bakan İran'la Türkiye'nin karşılıklı dönüştüğünü açıklıyor. Ruhani ile birlikte İran'ın eski sönük ve etkisiz halinden sıyrıldığını ifade eden Bilici, tuhaf olanın Türkiye’nin iç ve dış siyasette başarısızlığı tescilli Ahmedinejad dönemi İran’ını andıran politikalara yönelmesi olduğunu belirtiyor.
Bilici Türkiye'nin İran'ın eski elbisesine can attığını vurgulayarak, 'aklı başında hiçbir vatansever, İran’daki uygulaması fiyaskoyla sonuçlandığı herkesçe bilinen ve Türkiye’yi Somalileştirme veya Iraklaştırma tehlikesi taşıyan bu politikanın yerli veya milli bir düşüncenin ürünü olduğunu söyleyemeyeceğinin' altını çizerek şu soruyu sordu; Erdoğan üzerinden bu eski elbiseyi Türkiye’ye kim dikte ediyor?
İşte AKP’yi eski parlak çizgisinden saptıran o grup ve Türkiye'nin sürüklendiği karanlık yol;
8 yıllık döneminde Ahmedinejad, içeride özgürlükleri kısıtlayıp rejimin kurucuları arasında yer alan isimleri bile düşmanlaştırıp, komşu ülkeler ve dünyayla kavgaya dayalı bir siyaset izlerken, Türkiye’de özgürlükler genişliyor, ekonomi ilerliyor, Ankara dış siyasette komşularla buzları eritiyor, hem Batı hem Doğu ile iyi ilişkiler geliştiriyordu. Yumuşak gücü ile öne çıkan Türkiye, bölgedeki tüm taraflarla konuşabiliyor, sorun yaşayan aktörleri barıştırmaya çabalıyor, ülkeler arası münasebetleri engelleyen duvarların yıkılarak her türlü etkileşimin önünü açacak bir vizyonu temsil ediyordu. O dönemde fırsat bulan pek çok İranlı tatilini Türkiye’de geçiriyor, dizilerimizi ilgiyle izliyordu. Konuştuğum İranlı aydınlar arasında Türkiye’yi örnek almak gerektiğini söyleyenlere bile rastlanıyordu.
İçte ve dışta herkesle kavganın öne çıktığı Ahmedinejad döneminde, ülkenin dünyadan dışlandığı, Ortadoğu’daki etkisinin azaldığı, bölgesel rekabette Türkiye’nin gerisine düştüğü, ekonomisinin iflas ettiği, petrol zenginliğine rağmen benzinin karneye bağlandığı bir tablo ortaya çıktı. Kötü gidişi gören İran aklı, 2013 seçimlerinde Ruhani ile eskiye sünger çekip yeni bir sayfa açtı. Rejimin içinden, güvenilir bir isimdi ama İngiltere’den felsefe doktorası vardı. İlk günden itibaren uzlaşmacı mesajlar verdi. Nükleer sorununda ABD ile doğrudan yapıcı temaslara geçildi.
Bilinçli şekilde sürdürülen ve aslında Türkiye’nin 2-3 yıl öncesine kadar başarıyla uyguladığı politikanın model alındığı izlenimi veren bu siyaset, kısa sürede sonuç vermeye başladı. Yaptırımlar gevşemeye, yıllardır dondurulmuş İran fonları üzerindeki sınırlamalar kaldırılmaya başladı. Artık dünya, İran’ı Ortadoğu’da sorumluluk sahibi bir aktör olarak görüyordu.
Aynı yaklaşım, iç siyasete de yumuşama ve normalleşme olarak yansıdı. Gazeteci Doğan Ertuğrul’un Zaman’da yayımlanan, 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının bir No’lu şüphelisi Reza Zarrab’ın asıl patronu olduğu söylenen Babek Zencani hakkındaki yazı dizisinde İranlı önemli isimlerin anlattıklarına bakılırsa önceki dönemin yolsuzlukları ve Ahmedinejad etrafında dönen karanlık ekonomik ilişkilerle de yüzleşiliyor. Ambargolar nedeniyle İran’ın dünyaya normal yollarla mal alıp satamadığı dönemde, bu işe aracılık edenlerin elinde buharlaşan milyarlarca doları arayan Tahran, yargı sürecine ilaveten dönen kirli oyunları araştırmak için Meclis’te 3 komisyon kurdu.
İran içeride bağırsaklarını temizleyip dış dünyayla ilişkilerini normalleştirmeye çalışırken, tuhaf olan, Türkiye’nin iç ve dış siyasette başarısızlığı tescilli Ahmedinejad dönemi İran’ını andıran politikalara yönelmesi. Gittikçe bölgede ve dünyada yalnızlaşan, herkese meydan okuyan, yolsuzlukları ayyuka çıkan, muhalif sesleri devlet gücüyle bastırmaya çalışan, korkunç terör gruplarıyla ilişkisiyle gündemde olan, İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün dikkat çektiği gibi MİT’in yeniden yapılanmasında İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu örnek alan, parti devleti anlayışını devletin tüm kurumlarına yaymaya çalışan, mezhepçi yaklaşımlar içeren, havuç/sopa taktikleriyle sadakate dayalı bir medya ve aydın örgütlenmesi kurmaya çalışan, yerliliği tescilli küresel bir hareket olan camiayı ölümüne hedef alan, belki de bir Türk devlet adamının İran hakkında ilk kez ‘ikinci evim’ diye söz ettiği yeni Erdoğan çizgisi, İran’ın çöpe atmaya çalıştığı eski elbiseye ne kadar hevesle bakıldığını gösteriyor.
Aklı başında hiçbir vatansever, İran’daki uygulaması fiyaskoyla sonuçlandığı herkesçe bilinen ve Türkiye’yi Somalileştirme veya Iraklaştırma tehlikesi taşıyan bu politikanın yerli veya milli bir düşüncenin ürünü olduğunu söyleyemez. O zaman her vatanseverin cevabını araması gereken soru şu, Erdoğan üzerinden bu eski elbiseyi Türkiye’ye kim dikte ediyor? Türkiye hükümetinin önemli üyelerini etkisi altına alan kayıp İran paralarının ortaya çıktığı 17 Aralık yolsuzluk soruşturmasının, ülkemizdeki İrancı örgütlenmeye ışık tutan Selam Tevhid soruşturmasının her türlü hukuksuzluğu göze alarak ısrarla kapatılmaya çalışılması ve AK Parti’yi eski parlak çizgisinden saptıran ‘niyetleri belli olmayan dar oligarşik kadro’nun kimliği bu muammanın anlaşılması için sanki en önemli ipuçları.
Bayramınızı tebrik ediyorum. Dileyelim, İslam âleminde akan masum kanları ve ülkemizdeki hukuk cinayeti gafletten uyanmamıza vesile olsun.