En deneyimli, profesyonel politikacılarda bile öylesine bir kötümserlik havası hakim ki, siyasetin amatörleri
yaprak gibi titriyorlarsa buna hiç şaşırmamak gerekiyor.
- Acaba 22 Temmuz seçimleri yapılabilecek mi?
- Acaba
Irak sınırını geçip savaşa mı gireceğiz?
- Acaba
Türkiye'de
darbe ihtimali mi var?
Milletvekili seçilmesi şimdiden kesin, büyük partilerden birinin ilk sıra
adayı olan bir politikacı
Ufuk Güldemir'in cenazesinde şöyle diyordu:
- Günlerin bu kadar uzun olduğunu hiç görmemiştim. Şu 22 Temmuz adeta hiç gelmeyecekmiş kadar uzakta. Her doğan günün yeni
krizlere gebe olduğunu izlemek insanı yoruyor.
Dış yatırımcı fonlarının yöneticileri, Türkiye hakkında bilgi edinmek için bana geldiklerinde hep aynı şeyi söylerim. Derim ki:
Biz böyleyiz
- Türkiye gelişen, daima ileri giden, enerji dolu ve heyecan verici bir ülkedir. Türkiye'ye güvenenler daima kazançlı çıkmıştır. Ama biz Türklerin hayatı inişli çıkışlıdır. Bizler de ülkemizle birlikte gelişiriz. Her yeni kuşak eskisinden daha müreffeh, daha bilinçli, daha bilgilidir. Ancak içerideki kriz
üretim mekanizmaları hiç ara vermeden çalıştıkları için, bazı dönemlerde kötümser, bazı dönemlerde endişeli oluruz. Sonunda düzlüğe çıkacağımızı bilsek de, iniş ve çıkışlar bizi moral açısından etkiler. Siz bize bakmayın. Türkiye'nin bugünü ile dününü karşılaştırın.
Bugünün kriz konularına bakarsanız, bunların da sosyo-politik yaşamımızın demirbaşları olduğunu görürsünüz.
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında da
laiklik ve bölücülük üzerinde tartışmalar ve gerginlikler yaşanıyordu. Aynı şekilde o zaman da "çağdaş uygarlık düzeyine erişmek" ulusal
hedefimizdi.
Toplumdaki farklılıkların şiddete ve bölünmeye dayanmadan törpülenmesi konusunda "çoğulcu
demokrasi" denilen aracı kullanmayı başardık. Laiklik de,
Güneydoğu sorunu da (veya
Kürt realitesi), artık siyasal uzlaşmaların etki alanında. Çağdaş uygarlık sabit bir hedef olmadığı için, biz ileri giderken o da ilerliyor.
Genlerimizdeki bilgiler
Unutmayalım ki artık nüfusumuzla da, ekonomimizle de, potansiyelimizle de dünya çapında büyük bir ülkeyiz. Hala 1920'lerin veya 30'ların ölçüleriyle ya da siyasal yöntemleriyle Türkiye'yi çözmeye çalışmak, en hafif deyişi ile siyasi aymazlıktan başka bir şey olamaz.
Bir otoriter rejim demokratik uzlaşmaları yok saydığı takdirde, "bölünme fobisi" gerçek haline dönüşebilir. Uluslararası konjonktürü göz ardı eden bir maceraperestçe davranış, Saddam'ın serüveninin benzerinin yeniden sahnelenmesine dayanabilir.
Türk toplumu, genlerindeki bilgiler ve deneyimlerle, dünün tekrar edilemeyeceğini her seçimde ve her dönüm noktasında tüm dünyaya kanıtlamıştır.
Ama tabii ki istikrarsızlıklarımız, kararsızlıklarımız ve hatta krizlerimiz de eksik olmuyor. Ancak bir Türkiye uzmanının dediği gibi, "Türkler sık sık hata yapsalar da, son nokta geldiğinde daima doğru olanı yaparlar."
Ben de diyorum ki, 23 Temmuz günü bütün su bardaklarındaki fırtınalar dinecek ve Türkiye yarına doğru ilerlemesini sürdürecektir.
ŞAKA
Mesut Yılmaz'ın oy potansiyeli
Mesut Yılmaz'ın Rize'den
bağımsız aday olmasını konuşuyorduk Cavit Kavak'la…
-
ANAP'ın barajın altında kaldığı 2002'de bile Mesut Bey'in Rize'deki
oy oranı yüzde 48'di, dedi Cavit Kavak.
Güldüm,
cevap verdim:
- Keşke 2002'de ANAP'tan
istifa edip o zaman bağımsız aday olsaymış Rize'den. Hem o, hem de ANAP başarılı olurdu.
Sarahaten acaba söylesem darılmaz mı?
Bu iktidarın (veya Tayyip Erdoğan'ın) hatası ne?
Çok çalışıyorlar, icraat yapıyorlar, özellikle dış politikada ve ekonomide pek hata yapmıyorlar. Ama ya kendilerini anlatamıyorlar, ya da yanlış anlaşılmalarına sebep olacak ifade sorunları yaşıyorlar.
Örneğin kaç haftadır "
Hükümet ile
Genelkurmay arasında
terörle mücadele konusunda uyumsuzluk var" havası yayılmakta. Bu yüzden, bazıları şehitlerin cenaze törenlerini iktidar karşıtı mitinglere döndürmeyi bile başardı.
Oysa Genelkurmay Başkanı'nın da katıldığı "
Güvenlik Zirvesi" sonunda "Hükümet,
Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik kuruluşları arasındaki çalışmaların tam bir uyum ve eşgüdüm içerisinde yürütüldüğü"nün bir kez daha teyit edildiği açıklandı.
Mesela bu zirveyi bir ay önce yapsalar ve bu açıklama bir ay önce yapılsaydı, ne bu hava, ne de bu yansımalar olurdu.
Kısacası bir "kendini anlatamama" sorunu var bu iktidarın.
Mehmet Barlas/Posta