Uğur Dündar'dan Türban İtirafı

Uğur Dündar, yalanlanan "Türban faciası" haberiyle ilgili ve kendisini öldürecek çeteyle ilgili önemli itiraflarda bulundu.

Uğur Dündar'dan Türban İtirafı

Hürriyet Gazetesi’nin Konya’da iki bayan doktorun erkek hastaya testis ultrasonu çekmediği iddiasını manşetten ‘Tesettür Faciası’ olarak duyurmasıyla başlayan tartışmaya, Uğur Dündar’dan bir itiraf geldi. Testis haberini Cihan Haber Dergisi’ne verdiği röportajda değerlendiren Uğur Dündar, “Orada benim gazetecilik anlamında bir hatam yok. Orada hata söz konusu ise o raporu yazan doktordadır. Ve başhekim bir ay boyunca bu raporun gereğini yerine getirmemiş. Burada beni bağlayan hiçbir yanlış yok. ’Tesettür Faciası’ manşeti de yazı işlerinin takdiridir.” dedi. Tansu Çiller ve eşi benimle çok uğraştılar. Peşimden maliye ordusunu, istihbaratçıları taktılar. Geçenlerde susurluk çetesinden hüküm giyip bir kavgada ölen Oğuz Yorulmaz'ın annesi bizi aradı ve Susurluk çetesine de öldürülmek için havale edildiğimi biliyorum. Ama ben çıkıp da ortaya efendim benim peşime maliye ordusunu saldılar diye bas bas bağırmadım. 1970’li yıllarda milliyetçi cephe iktidara gelmişti ve başında da Sayın Süleyman Demirel vardı. Demirel, TRT’nin başına kendi siyasi anlayışına uygun bir genel müdür getirmek istiyordu. Onun için İsmail Cem'i haksız bir şekilde ve yasalara da pek uygun olmayan bir yaklaşımla görevden aldı. Türkiye'de yaptığı her haber dosyası ilgi uyandırıyor. Uğur Dündar, bu ülkede gazetecilik ve televizyonculuk mesleğinin ustalarından birisi olmasının yanı sıra 'en genç' muhabirlerden biri!.. Neden mi? Kendi ifadesiyle, mesleğe başladığı ilk günden bugüne kadar aşk ve şevkle bu işi yaptığını ve bu dinamizmini kaybetmediğini söylüyor Uğur Dündar. O, yaptığı bütün işlere imzasını koymasının yanı sıra her zaman takdirin kamuoyuna ait olduğunu söylüyor. Biz de bu röportajı kamuoyunun takdirine sunuyoruz. Abdi İpekçi hocanızdı. Sınıfınızda gazeteci olarak üç kişiden birisinin de sizin olacağınızı söylüyordu. Peki diğer ikisi kimdi? Bana onları söylemedi. Ama Doğan Heper, Güven Taner, Şadan Yolaşan sınıf arkadaşımdı. Niye sizi Milliyete almadı o zaman İpekçi? Abdi Bey nur içinde yatsın çok değerli gazeteci ve insandır. Benim de hayatımı değiştiren idollerden biridir. Çalışkan ve devamlı bir öğrenciydim gazetecilik enstitüsünde. Beni çağırıp bu şekilde konuşunca çok sevindim. ‘Uğur, tamam işi kaptın’ dedim. Mezun olur olmaz yanına gittim. Hocam ben mezun oldum bana böyle böyle söylemiştiniz deyince, ‘Doğru Uğur’ dedi. Bu sınıftan üç gazeteci çıkacaksa bunlardan birisi mutlaka sen olacaksın ve bunda da ısrar ediyorum deyince, o halde bana iş verin hocam dedim. Şöyle bir saçlarını karıştırdı falan ‘Uğur sen askerliğini yaptın mı?’ dedi. Hayır hocam dedim. Sen git bir askerliğini yap dedi. O sırada da yedek subaylık 24 ay, benim yaşımda 21, koşa koşa askere gittim. Askerliğimi yaparken de Abdi Bey beni unutmasın diye sık sık bayram tebrikleri gönderdim. Askerlik bitti geldim. Bana dedi ki, 'Ya Uğur kadro çok şişkin ama sen mutlaka üç gazeteciden birisi olacaksın.’ Peki, hocam iş dedim, ‘Seni kadroya alamıyorum ama Beyoğlu muhabiri yapabilirim fakat bir süre para almayacaksın’ dedi. Babam da o sırada emekli başkomser, aile kıt kanaat geçiniyor. Aileme daha fazla yük olamayacağıma inandım. O sırada da başka iş bulamadığım için sınavla Eti Bank’ın istihbarat servisine girdim. Sonra TRT sınavları açıldı, kazandım ve orada başladım. 70’li yılların başında TRT'de bu mesleğe başladınız ve 5 sene gibi kısa bir sürede TRT'nin yıldızlarından birisi haline geldiniz. Abdi İpekçi yanılmamış o zaman. (Kahkaha) Ama bu başarının hemen arkasından istifa ettiniz TRT'den. O zaman TRT'de yolunda gitmeyen ne vardı? Onu da tarihe bir kayıt düşmesi açısından net bir şekilde söyleyeyim. 75'te ayrılışımızın nedeni, TRT tarihinin en pırıltılı dönemlerinden biri olan Genel Müdür İsmail Cem'in bize göre, görevinden haksız bir şekilde alınmasını protesto etmek anlamında idi. İktidara karşı mı? Tabii ki. O sırada milliyetçi cephe iktidarı gelmişti ve başında da Sayın Süleyman Demirel vardı. Demirel, TRT’nin başına kendi siyasi anlayışına uygun bir genel müdür getirmek istiyordu. Onun için İsmail Cem'i haksız bir şekilde ve yasalara da pek uygun olmayan bir yaklaşımla görevden aldı. Gerçekten bugün bile geriye dönüp baktığımızda İsmail Cem dönemi, gerek çok sesliliğin yansıması, tartışma programları, yani halkın TRT'si ve televizyonu o dönemde gerçekleşmişti. Cem Bey ayrılınca biz de bu görevden alınmayı protesto amacıyla istifa ettik. O sıra özel televizyonlar yoktu. TRT'den ayrılırken ben televizyoncu olarak bir daha mesleğimi hiç yapmamayı göze alarak ayrıldım. Peki TRT'ye ne zaman geri döndünüz? İktidar değişti ve 78'de tekrar döndüm. Aslında bu anlayışın hep karşısındayım. İktidarlara bağlı olarak bir TRT yönetimi anlayışı bana göre olmaması gereken bir uygulama. TRT'nin mutlaka mali ve idari yönden özerk olması gerekir. İktidarlar hiçbir şekilde TRT yönetimini belirlememelidir. Tam o dönemde de size TRT imparatorluğunun gerçek imparatoru deniliyordu. O sendeki TV'de Yedigün Dergisi değil mi? (Kahkaha) Evet. 1978 yılında yayınlanan bir sayı. Valla çok iyi araştırmışsın.(Kahkaha) Öyle ki, ‘ben filanca sanatçıyı ekrana getireceğim’ deyince akan sular dururmuş. Bir sanatçı ne kadar ünlü olursa olsun sizin programa çıkmak için can atarmış. Yasaklı sanatçılar vardı o zaman! Orhan Gencebay mesela! Ve siz onu programınıza çıkardınız. Evet. Ben yasaklı kavramına karşıyım. Bunu gerçekleştirdim. Hıncal Uluç daha sonra şöyle yazdı. Uğur Dündar'a şu imkânlar, bu imkânlar sağlanıyor da, o ondan dolayı daha ön plana geçiyor. Uğur Dündar'ın yıldızını parlatan yöneticilerdir gibi bana göre kıskançlıktan kaynaklanan bir takım eleştiriler oluyordu. Türkiye'de televizyonun eğitim fonksiyonuna baktığımızda medya toplumun eğitilmesinde üzerine düşeni yerine getirebiliyor mu? Bence tarihi fırsat TRT döneminde kaçırıldı. Şuan da çok zor. Çok fazla sayıda televizyon kanalı var ve ekranlarda çok hırçın bir rekabet var. Tek kanallı televizyon dönemi Türkiye için heba olmuş yıllar demektir. Eğer o dönemde TRT ekranları gerçekten Türkiye'nin beklediği eğitici, aydınlatıcı ve bilgilendirici yayınları yapabilmiş olsaydı ülkemizin toplumsal görünümü bugün çok farklı bir konumda olurdu. Televizyon yayına başladığından bu yana bu alanda başarılı olabildi mi, olamadı mı sorusuna verilecek cevap 80’lerin ilk yıllarında 'hayırdı' Esen Ünür'e göre. Aradan neredeyse 25 yıl geçmiş ama bakın cevap hala 'Hayır'. Bu çok üzücü bir durum. Çok şükür ben geriye dönüp baktığımda utanabilecek hiçbir şey yapmamışım. Bir zaman tatil köyüne korumasız olarak gitmiştiniz. O günlerde de mafya üyeleri ile ilgili dosya ekrana getirmiştiniz. Tevafuk olacak ya mafya üyeleri de sizin kaldığınız yerdeymiş. Bu ülkede insanlar en yakınına bile çelme takıyor, sizi sadece ekranlardan tanıyan birisi çıkıyor sizi korumak istiyor, canını ortaya koyuyor. Bu güveni nasıl kazanıyorsunuz? O sırada Susurluk çetesi sanıklarından birisi geldi bizim kaldığımız otele. İsmi ne gelen o kişinin? Söylemek istemiyorum ismini. Biz de Susurluk çetesi ile ilgili yargının karar vermesini sağlayan belgeleri ortaya çıkarmışız o zaman. Yargı o belgelerle karara gitmiş. Yanımda koruma da yok. Korktunuz mu? Hayır. Ben hayatımda hiç korkmadım. Vatandaş geldi dedi ki; ‘Uğur bey sizin uğraştığınız insanlar burada, sizin korumanız da yok izin verirseniz ben sizi koruyayım.’ Ama bunu o kadar içtenlikle söyledi ki sarıldım öptüm ve teşekkür ettim. Öyle bir anıydı. Ben bu kadar cesurum ya da dürüstüm demeyi sevmiyorum. Yaptığım işlerle ilgili hayatım boyunca hiç övünmedim. Bu benim işimdir, bunu en namuslu şekilde yapmaya çalışıyorum. Takdir kamuoyunundur. Babanız sizin siyasi baskılara maruz kalmamanız için emniyete ve akademiye girmenizi istememişti değil mi? Evet. Günümüzde gazeteciler siyasi baskılara daha fazla maruz kalmıyor mu? Geçmişte ben çok karşılaştım. Bizim işimiz, bazı güç odaklarının -ki bu kimi zaman siyasetçiler, iktidarlar olabilir- halkın bilmesini, duymasını, görmesini istemediği gerçekleri göstermektir. Ama burada tarafsız ve dürüst bir yaklaşımla bu görevi yerine getirmemiz gerekir. Eğer siz korkacak, çekinecek, acaba bulurlar mı diye endişe edebileceğiniz geçmişe dönük bir kirli çamaşırınız yoksa ne diye korkacaksınız? Ne yapabilirler ki size? Haksız mıyım? Sonuçta çok enteresandır bir dönem beni öldürmeye karar veren çetenin içindeki insanlar da mağdur duruma düştüklerinde haklarını arayacak gazeteci olarak benim kapımı çaldılar. İşte bak Oğuz Yorulmaz'ın annesi bizi arıyor. Yolsuzlukların eskiye nazaran azaldığını ve halktan ihbar alamadığınızı söylüyorsunuz, bunda şimdiki iktidarın etkisi oldu mu acaba? Eskiden koalisyon partileri birbirilerini yıpratmak amacıyla el altından dosyaları medyaya yansıtırlardı. Türkiye'de özellikle 2001 krizinin çok belirleyici olduğuna inanıyorum ve hala etkileri devam ediyor. Medya testis haberinizde üzerinize çok gitti gibi. Ne kadar çok düşmanınız var öyle! Orada benim gazetecilik anlamında bir hatam yok. Orada hata söz konusu ise o raporu yazan doktordadır. Doktor aynen net bir şekilde yazmış; iki bayan radyolog erkek hastanın testisini çekmedi demiş. Biz başhekimle görüşmüşüz. Başhekim o gün iki hanım doktorun nöbetçi olduğunu söylemiş. Araştırılmış iki hanımda tesettürlü imiş. Ve başhekim bir ay boyunca bu raporun gereğini yerine getirmemiş. Yani araştırıp, soruşturma yaptırıp raporu yazan doktora niçin gerçek dışı bir rapor yazdın diye ceza-i müeyyide uygulamamış. Burada beni bağlayan hiçbir yanlış yok. ‘Tesettür Faciası’ manşeti de yazı işlerinin takdiridir. Mağdurla da görüşülseydi daha doğru olmaz mıydı? Mağdur insan dağdaki bir çoban, garip bir çoban. Ona o anda ulaşmak mümkün değil. Mağdur çoban; ben gittim görüntümü çekmediler dedi. Ama 16 yaşında bir çocuk hastane içindeki çarkı bilemez. Hastane içindeki çarkı o raporu yazan ve o raporun gereğini yapmakla sorumlu başhekim bilir. Biz de her iki makamla konuşmuşuz. Burada özür dilemesi gereken raporu yazan hekimdir ve o raporun gereğini bir ay boyunca yapmayan başhekimdir. Ama başlıkta art niyetli atılmıştı sanki! ııııı.....(Cevap yok) Gazetecilik mesleğinin dev çınarlarından birisiniz. Ama bir gün kenara çekilme zamanınız da gelecek. Bu zaman yakın mı? Ben mesleğe ilk başladığım günkü gibi heyecanlı ve coşkuluyum. Benim iddiam ne biliyor musunuz? Bu mesleğe başlayan genç arkadaşlarımıza, üniversitelerde iletişim okuyan genç öğrencilere şunu anlatmak istiyorum. Bu mesleğin en şövalye yanı muhabirliktir, haberciliktir. Haberciliğin yaşı yoktur. Bu toplumda rol modelleri hep çarpık çurpuk mu olmalı? Mesleğe yeni başlayan gazeteciler ve iletişim öğrencileri, bak biz de bu adam gibi olabiliriz şeklinde düşünebilirlerse, beni örnek bir model olarak benimserlerse ne mutlu bana. Bir fani olarak üzerime düşen görevi yapmış görürüm. Hiç hazırladığınız bir dosyayı tehdit ya da baskı sonucu son anda ekrana koymaktan vazgeçtiğiniz oldu mu? Hayır asla. Tehdit olursa daha da kamçılanırım. (Kahkaha) Çok önemli dosyaları gündeme getiriyorsunuz. Tehdit edip sizi yıldırmak isteyenler gibi rüşvet vermek isteyip de sizi susturmak isteyenler de oluyor mu? Hayır, hiç kimse teklif edemedi. Edemedi mi? Hiç kimse edemedi. Tansu Çiller ve eşi, peşime maliye ve istihbarat ordusunu taktı. Emin Çölaşan ve sizi her gazete patronunun taşıyamayacağı söyleniyor. Aydın Doğan'a çok pahalıya mal olmuşsunuz! Valla bir dönemde Aydın Bey açıkladığı için söylüyorum, bir promosyonu vardı. Uğur Dündar ve Emin Çölaşankontrol altında tutun, biz de size bu promosyonu yaptıralım demişler ve Aydın Bey ‘500 milyon dolarıma mal oldu' demişti o dönemde. Kim sizden bu kadar rahatsız olanlar? Geçmişte bunları yaşadık maalesef. Örneğin Tansu Çiller ve eşi benimle çok uğraştılar. Peşimden maliye ordusunu, istihbaratçıları taktılar. Geçenlerde Susurluk çetesinden hüküm giyip bir kavgada ölen Oğuz Yorulmaz'ın annesi bizi aradı ve Susurluk çetesine de öldürülmek için havale edildiğimi biliyorum. Oğuz Yorulmaz'ın annesinin ifadesinde, Oğuz, Uğur Dündar'ın öldürülmesini engelledi demiş arkadaşlarımıza. Az önce de söyledim biz bazı güç odaklarının, halkın görmesini istemediği gerçekleri örten perdeyi kaldırıyoruz, bu kolay bir şey değil. Onu kaldırtmamak için bazıları olanca güçleriyle uğraşıyorlar. Kimi zaman bu devlet gücünü kullanmak şeklinde tezahür ediyor, kimi zaman da başka güçleri kullanarak tezahür ediyor. Ama ben çıkıp da ortaya efendim benim peşime maliye ordusunu saldılar diye bas bas bağırmadım. Bu medya sektöründe ilişkiler neden sahte? Yıldızlar savaşı, yıldızlar savaşı. Ben BBC'de sertifikamı aldığımda hocam dedi ki bana: "Bak Uğur, sen başarılı bir televizyoncu olacaksın ama yıldızların çarpıştığı bir dünyaya gittiğini unutma. Seni çok çekiştirecekler, koridorlarda senin adın telaffuz edilecek, sakın buna üzülme. Senin adın dillerde dolaşmazsa o zaman daha çok üzül. Çünkü konuşturacak bir şey yapmamışsın demektir." dedi. ‘Kir bulaşmaması için sıkacağım eli seçerim’ diyorsunuz, insanlar medyada birbirine hep böyle mi davranıyorlar? (Kahkaha)Ben sadece medyayı kastederek söylemedim. Bütün yaşamımda böyle. Mesela siz beni kokteyllerde fazla göremezsiniz. İlk defa görüyorum sizi zaten! (Kahkaha) Hayır, öyle fotoğraflarımda gözükmez pek fazla. İşim yoksa belki gurubun etkinliklerine katılırım. Sağda solda kokteyllerde boy göstermem. Bir de gece hayatında benim ve ailemin hiçbir zaman fotoğraflarını göremezsiniz. Benim gibi mesleğin başında birisi olarak bu işe başlamış olsaydınız ilk olarak işin neresinden başlardınız? Bence her zaman için başlanabilecek en iyi nokta muhabirliktir. Ben bin defa dünyaya gelsem ve bin defa bu mesleğe başlasam hepsinde aynı yerden başlardım ve aynı Uğur Dündar olmak için uğraşırdım.
<< Önceki Haber Uğur Dündar'dan Türban İtirafı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER