"Yürütme ile yargı arasında ilan edilmiş savaş, aslında tek taraflı olarak Hükümet'in yolsuzlukların üzerini kapatmak için hukuku durdurmasından ibaret" diyen Türköne "Geçmişte kalan siyasî kavgaların gösterdiği üzere "vatana ihanet" tutacak bir dalı kalmayan tarafın son çaresi olarak devreye giriyor. Demek ki sınıra dayandık." dedi.
İşte Mümtaz'er Türköne'nün bugünkü yazısı...
Hukuk yerine racon keserek ülke yönetmek mümkün mü?
Yargının bütünüyle kilitlenmesine rağmen, işlerin kötüye gittiği Başbakan'ın sesini yükseltmesinden, vurgularını derinleştirmesinden belli. TÜSİAD Başkanı Yılmaz'ın "Hukukun dışına çıkılan, şirketlere cezalarla baskı kurulan ülkelere yabancı sermaye gelmez." sözleri üzerine Başbakan'ın çektiği ayarı, bir polemik yerine olup-bitenlerin bir özeti olarak yorumlamalıyız.
Başbakan, TÜSİAD Başkanı'nı önce ihanetle suçluyor sonra alenen tehdit ediyor: "Bunu dediğin andan itibaren... hangi yüzle yatırımlarında başta Başbakan olmak üzere herhangi bir işini görme yoluna gideceksin? ...O zaman cevabını alacaksın.” Her sıradan vatandaş gibi benim kaybedecek bir şeyim yok; ama TÜSİAD üyesi zenginlerin alacağı cevap, yüreklerine korku salacak cinsten olmalı. Yine de zengin işadamlarının, külhanî üslupla Başbakan tarafından uluorta tehdit edildiği bir ülkede hiçbirimizin temel hakları güvence altında olamaz. Koskoca devlet cihazı elinde. Yargı, bütün mekanizmaları ile iptal edilmiş durumda. Hakkımızı hukukumuzu araması gereken savcılar, kendilerini gadre uğramaktan kurtaramıyor. Sabah Gazetesi şecaat arz eden merd-i kıptî üslubuyla, Hükümet'in kol-kanat gerdiği kanunsuzluğu ortaya döküyor. Dünkü nüshasında "Adliye'de bir skandal daha" başlığıyla verilen haberde, savcının operasyon emrinin, emniyet tarafından 'delillerin yetersiz' olması yüzünden yerine getirilmediğini yazıyor. Bahsedilen 16 Ocak tarihli İtfaiye Müdürlüğü'nü hedef alan yolsuzluk operasyonu. Alın size memlekette hukuk kalmadığının somut kanıtı: Emniyet, savcının emirlerine uymak yerine delil kritiği yapıyor. Hükümet'in hallaç pamuğu gibi attığı polislerden arta kalanlar, bir soruşturmanın delillerini değerlendiriyor ve yüksek yargı mercii edasıyla yeterli bulmayıp işleme koymuyor. Bu saatten sonra kimi kimden ne ile koruyacaksınız?
Hukuk işlemiyor; zamanın birden yavaşlaması veya durması gibi geçici bir durumla karşı karşıyayız. Hükümet'in herhangi bir anayasa veya kanun maddesine istinat etmeden uyguladığı fiilî bir olağanüstü durum var. Başbakan'ın TÜSİAD'ı tehdit ederken kullandığı sert üslup, hukuk kurallarının yerini eski zamanların külhanî raconlarının aldığını gösteriyor. Elinde otuzüçlük tesbih, omuzdan sarkan kruvaze ceket, topuğuna basılmış ayakkabılar ve yan tarafa yatmış fesiyle, Refii Cevat'ın Sayılı Fırtınalar'da tasvir ettiği kabadayıları gözünüzün önüne getirin. Durum böyle devam ettiğine göre, hepimiz müştereken halının altına süpürülen toz dağının patlayacağı ana odaklanabiliriz. Kalıcı olması imkânsız geçici bir durum bu. Evet "Muz Cumhuriyeti" değiliz. Üstelik politikada kesilen raconun da bir usulünün, adabının olması lâzım. Usul ve adab ortadan kalktığına göre durum vahim. Çıkartacağımız tek netice, bu kadar kanunsuzluğun, ancak suçun cesametiyle mütenasip olma ihtimali.
17 Aralık'tan beri ne oluyor? Yargı bütünüyle kilitlenerek Hükümet'i hedef alan bir yolsuzluk soruşturmasının yürütülmesi engelleniyor. Ne kadar engellenebilir? İtfaiye müdürlüğündeki yolsuzluk soruşturması engellendi diyelim? Kazandıkları zaman içinde yangın çıkışı olmadan ruhsat verilen binalara merdiven mi inşa edecekler? Ettiler diyelim, kaçını gizli saklı yapmayı başaracaklar? Toz dağının üzerindeki halı, boydan boya çekildi. Başbakan karizmasını, arkasındaki halk desteğini kullanarak; ilan ettiği düşmanlar ve vatan hainleri ile dikkatleri başka yere çekerek bu pisliği gizlemeye çalışıyor.
Yürütme ile yargı arasında ilan edilmiş savaş, aslında tek taraflı olarak Hükümet'in yolsuzlukların üzerini kapatmak için hukuku durdurmasından ibaret. AK Parti ile Cemaat arasında ilan edilen kavga, yine Hükümet'in bir günah keçisi icat ederek, yolsuzluk batağından sıyrılma çabasından başka bir şey değil. İsteyen bu eşitsiz ve dengesiz karşılaşmalarda istediği kadar tarafsız kalmayı tercih edebilir. Bu tarafsızlığın bile, hükmün gecikmesine rıza göstermek dışında bir anlamı kalmayacak.
Geçmişte kalan siyasî kavgaların gösterdiği üzere "vatana ihanet" tutacak bir dalı kalmayan tarafın son çaresi olarak devreye giriyor. Demek ki sınıra dayandık.
Hukuk bitti, yargı iptal oldu. Racon keserek bir memleket ne kadar yönetilebilir?