Adalet ve Kalkınma Partisi'ni
Amerikan emperyalizmin maşası olarak gören ulusalcı akım ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ne (TSK) yakın çevreler acaba neden bu emperyazlimin en
saldırgan ve seviyesiz yüzünü temsil eden ikinci
sınıf neokonlara sempati duyuyorlar?
Neden mesela Michael Rubin gibi üçüncü sınıf bir neokon askerlerimizin ve üniformasız paşalarımızın gözbebeği?
İran'ı bile işgal etmek isteyen,
Irak konusunda hâlâ ateşli
propaganda yapan, gerçeklerden son derece kopuk ve
Washington'da kimsenin ciddiye almadığı bu zat neden TSK'nın düzenlediği
SAREM seminerlerinde alkışlanan bir konuşmacı?
Neden bazı çevreler bu tür insanları ciddiye alıyorlar? Hudson Enstitüsü gibi gene ikinci sınıf neokon bir araştırma enstitüsü neden generallerimizm rağbet ettiği bir yer? Neden SAREM ve
Genelkurmay İkinci Başkanı son Washington ziyaretlerinde böyle bir araştırma enstitüsünü diğerlerine
tercih ediyorlar? Amerikan emperyalizmine onurlu ulusal duruş böyle mi oluyor acaba?
Ulusalcılık ve TSK neden kendine neokonların vülgar, çapsız ve saldırgan mekânlarında
yandaş buluyor?
Ülkenin tezatları
Bunlar işte
Türkiye'nin tezatları. Ulusalcılık bugün Amerika'da neokonların en çok destekledikleri siyasi akım. Adalet ve Kalkınma Partisi ise neokonların en çok çekindikleri parti. Michael Rubin'i geçelim. Richard Perle gibi 'karanlıklar prensi' lakabıyla tanınmış ve ABD emperyalizmi adına ortada ne kalmışa onu temsil eden bir neokon bugün Türkiye'de askeri
vesayet rejimin en ateşli savunucusu. Neden acada bu zat ve zatlar TSK'ya methiyeler düzerken Adalet ve Kalkınma Partisi'ne ateş püskürüyorlar? Bütün bu sorulara verilecek basit bir
yanıt var. Neokonlar Adalet ve Kalkınma Partisi'nden hoşlanmıyorlar çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi'nin
Ortadoğu politikalarını istedikleri gibi
kontrol ve manipüle edemiyorlar. Irak ve tezkere krizi onlar için ilk şok oldu.
Hamas ziyareti ise ikinci şok. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin
İsrail konusunda izlediği dengeli politika hiç mi hiç hoşlarına gitmiyor. Hele
Ahmet Davutoğlu onlar için korkulu
rüya gibi. Bu neokonların en aşırıları biliyorlar ki yarın bir gün İran'a saldırmak isterlerse Adalet ve Kalkınma Partisi'ne güvenemeyecekler.
O nedenle meşruiyetini
demokraside değil, askerin vesayetinde arayan siyasi partilere daha yakınlar. Demokratik Türkiye değil oligarşik bir
Ankara istiyorlar.
Neokon şahinlerin Adalet ve Kalkınma Partisi'nden hoşlanmıyor olmalarının ikinci bir nedeni Erdoğan hükümetinin Türkiye'yi son beş yılda
Avrupa Birliği yörüngesine demirlemiş olması. Zira neokonların Adalet ve Kalkınma Partisi'nden daha çok nefret ettikleri bir şey varsa o da
Avrupa Birliği. Richard Perle'ün başını çektiği neokonların en şahin kanadı, eski
Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in 'eski Avrupa' diye tanımladığı Avrupa Birliği'ne hâlâ ateş püskürüyor. Onlara göre Avrupa Birliği haşarı bir çocuk. ABD'yi pek dinlemiyor. Bu neokonları en çok rahatsız eden nokta Irak, İran, Arap-İsrail davası gibi konularda Avrupa Birliği ve Adalet ve Kalkınma Partisi'nin bakış açılarının uyuşuyor olması. Durum böyle olunca Richard Perle gibileri Türkiye'nin ABD etki alanından çıkmasından korkuyorlar ve Türkiye'nin AB'den uzaklaşmasını istiyorlar. Peki kendilerine Türkiye'de Avrupa Birliği düşmanı müttefik arayınca kimi buluyorlar? Tabii ki tıpkı onlar gibi Avrupa Birliği'nden nefret eden ulusalcıları.
Ulusalcılar böylece hem Avrupa Birliği karşıtlığı, hem de askerin
siyaset üzerindeki rolü konusunda anlaştıkları neokonları
doğal müteffikleri gibi görüyorlar. Şurası kesin: Richard Perle gibi neokonlar Türkiye'de askerin siviller üzerindeki üstünlüğünü savundukça bu ulusalcı-neokon
ittifakı sağlam kalacak.
Üstelik şimdi bu ittifak
Kuzey Irak konusunda da anlaşmaya başladı. Mesela geçenlerde katıldığım bir toplantıda hayret dolu bakışlar arasında Richard Perle Türkiye'nin
Kuzey Irak'a girmesini savundu. Hatta bu haklı girişime karşı çıktığı için Avrupa Birliği'ne çattı. Perle bütün konuşması boyunca Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Avrupa'yı kendi gizli amaçlari için kullandığını ima etti ve bunun çok tehlikeli olduğundan bahsetti. Biraz düşündükten sonra Perle'ün neden Türkiye'yi kuzey Irak tuzağına düşürmek istediğini anladım. Perle için Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesini
savunmak bir taşla iki kuş anlamına geliyordu. Kuzey Irak'a giren bir hem Türkiye'de Avrupa Birliği macerası sona erecek hem de askerin iç ve dış politikadaki
tayin edici rolü artacaktı.
İki tutum
Perle ve Michael Rubin gibi daha da kalitesiz analistlerin neden ulusalcıların ve TSK nezdindeki şahin grupların gözünde bu kadar popüler olduklarını şimdi anlıyor musunuz? Amerika'da öyle bir neokon çevre var ki, bir yandan İran'a askeri saldırı planları yaparken öte yandan Türkiye'yi Kuzey Irak'a girmeye de
teşvik ediyor.
Onlara göre
iktidar partisi maşa değil 'tehlikeli' bir unsur. Türkiye'de demokrasi ve
askeri vesayetin bitmesini istemiyorlar. İdeolojik müttefikleri de kendilerine 'ulusalcı' ve 'Atatürkçü' diyenler. Ülkede askeri vesayet isteyenleri ABD'de kimlerin desteklediğini doğru okumak ve deşifre etmek gerekiyor. Tabii eğer hâlâ Adalet ve Kalkınma Partisi, Washington'ın uşağı olduğu safsatasına inanmak istiyorsanız o başka...
Dr. Ömer TAŞPINAR-Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü
RADİKAL