Üst düzey komutanın tarihi itirafı

Ermeni tehciri, Yunanistan'ın NATO'ya kabulü gibi Türkiye'nin başına bela olan iki unsurla askeri darbelerin nasıl bir bağı var?

Üst düzey komutanın tarihi itirafı

Hürriyet Gazetesi'nden Ertuğrul Özkök, perşembe günü yayınlanan, "Paşa darbe yapar mı?" başlıklı yazıda, üst düzey bir komutanın ağzından şu tarihî ifadeleri aktarıyordu: "Türk ordusunun geçmişte en kötü duruma düştüğü dönem hangisidir? Gerileme dönemi falan değil. 1908 ile 1918 arasıdır. Yani ordunun İttihat ve Terakki hareketi ile siyasete bulaştığı dönem. Biz bunu harp okullarımızda ders olarak öğretiyoruz." Paşa'nın üzerinde durduğu dönemi yani 1908 ile 1918 arasını şöyle bir hatırlamakta yarar var. 1908 askerî bir darbeyle Abdülhamit'in padişahlıktan indirilip Selanik'e sürgün edilmesi ve 'Üç Kafadar Paşa'nın devleti hayaller, ütopyalar ve gizli emelleriyle yönetmeye başladıkları tarihtir. Ve bu 10 yıllık süreçte askerî gücü arkalarına alarak yaptıkları şeyler bir yüzyılı ve koskoca bir coğrafyayı derinden etkileyecek ahmaklıklarla doludur. Bütün ülkenin darmadağın olması, Balkanlar'ın, Ortadoğu'nun elimizden uçup gitmesi, Ermeni tehciri, Birinci Dünya Savaşı, Sarıkamış faciası hep bu dönemde gerçekleşmiş, ülke perme perişan, tarumar olmuştu. Yani sadece ordu değil, ülke belki de tarihinin en kötü dönemlerini yaşamıştı. Bilindiği gibi askerî dönemlerde ya da askerin politikada etkili olduğu zamanlarda her şey iki dudak arasından yönetilir. Fevriliklerin, hesapsızlıkların, yanlışların bini bir paradır. Tepede duran askerler koskoca ülkeyi yönetirlerken mutlak güç sahibidirler. Güç, insanı pek bir mutlu eder böyle dönemlerde. Bu mutluluğu yaşamak için de pek çok şey gerekçe gösteril(ebil)ir. Türkiye'deki bütün sıkıntıların temelinde askerin çeşitli bahanelerle -kimi zaman komünizm tehlikesi, kimi zaman kardeş kavgası, kimi zaman ise irtica- siyasete karışması yatıyor. Böylesine büyük ve stratejik bir ülkeyi kim ya da kimler iki dudak arasından yönetmek istemez ki? Türkiye'nin tıpkı 1908-1918 yılları arasında olduğu gibi geri dönülmez kayıplar verdiği zamanlar, hep askerî dönemlerdir. Buna bir örnek vermek gerekirse 12 Eylül'den hemen sonra Yunanistan'ın askerî kanada yeniden dönmesini sağlayan Rogers planıdır. 1974 yılında NATO'nun askerî kanadından ayrılan Yunanistan, daha sonraki yıllarda bu kararından pişman olmuş, geri dönmek istemiş; ancak Türkiye bunu veto etmişti. ABD de Yunanistan'ın askerî kanada dönmesini çok istiyordu. Ama Türkiye veto etmekte çok kararlıydı. 12 Eylül darbesinden hemen sonra Kenan Evren başkanlığındaki askerî yönetim, ABD'nin bu ricasını geri çevirmemiş ve hiçbir karşılık almadan bu isteği kabul etmişti. Böylesine bir olay sivil bir hükümet iktidarda iken olabilir miydi? Pek mümkün görünmüyor. İşte askerî yönetimler, ülke için böylesine kolay kayıpların çokça yaşandığı dönemlerdir. Atatürk bu olayın farkında olduğu için üniformalarıyla ülke idaresine müdahale eden, siyaset yapan komutanları uyarmış, "Eğer siyaset yapacaksanız o üniformaları çıkartın." demişti. Türkiye belki son elli yılın en iyi büyümesini askerin kendi yerine çekilmeye özen gösterdiği bu beş yılda gerçekleştirdi. Bu duruma Özkök Paşa'nın tavır ve davranışlarının katkısı da çok büyük olmuştur. Askerin yönetime müdahale ettiği, siyasete karıştığı dönemler ülkenin felaha erdiği, sükunete erdiği zamanlar değil, bilakis kayıpların alabildiğine kolaylaştığı dönemlerdir. En büyük kaybı da askerin en etkili olduğu 1908-1918 yıllarında yaşamıştık. Mehmet Kamış/Zaman
<< Önceki Haber Üst düzey komutanın tarihi itirafı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER