Uyuşturucu artık yakın tehlike

Ülkemizde uyuşturucu kullanma yaşı hızla düşerken bağımlıların sayısı da her geçen gün artıyor. Müşterileri arasında ilköğretim öğrencileri olduğunu söyleyen ‘torbacı' Avcı Kemal, çok pişman ama sektörün hiç acıması yok.

Uyuşturucu artık yakın tehlike

‘Köyümden geldikten sonra uzun süre iş aradım. Sektör'e nasıl bulaştığımın hikâyesi uzun; ama artık içindeyim ve istesem de çıkamam.' O bir torbacı. İşi, İstanbul'un sokak, bar ve kafelerinde dolaşıp, özel işaretler vasıtasıyla tanıdığı alıcılara uyuşturucu satmak. Altı yıl önce Van'ın bir köyünden İstanbul'a ‘ekmek parası' için gelmiş. Gerçek ismini söylemiyor; ancak lakabını öğrenebiliyoruz. O “Avcı Kemal”. Genç ama omuzları çoktan çökmüş. Hem bağımlı hem satıcı. Zaten piyasada bağımlı olunmadan satıcı da olunmuyormuş. Maddi durumu iyi olmayan müptelalar, bir süre sonra ‘mal' bulabilmek için ya çalıyor ya da satıcı oluyorlarmış. Sonrası ise dönüşü olmayan çıkmaz bir sokak. Bize içtenlikle konuşuyor. Pişman; ama çok pişman. Bu pişmanlığın kendisine bir faydası yok. O artık ileri derecede bir bağımlı ve anlattığına göre önünde yaşayabileceği uzun yıllar da yok. ‘Sektör' diye tanımladığı uyuşturucu piyasasının çarkı hem çok büyük hem de aralıksız dönüyor; kendine uymayanları ezip geçiyor. Avcı Kemal, başına gelenleri başka birisi daha yaşamasın diye anlatıyor. “Tedavi ol” teklifimizi gülümseyerek reddediyor. “Bunun dönülmez bir çizgisi var. Orayı aştın mı, kurtuluş yok. Ben o çizgiyi aşalı çok oldu. Zaten bir defa başladın mı, o çizgiye ulaşmadan durmak da neredeyse imkânsız.” “Olanları polise anlatmak istemez misin?” sorusuna cevabı ise daha keskin: “Bir süre önce ailem de İstanbul'a taşındı. Sektör adreslerini biliyor. Öttüğümü anlarlarsa, sadece beni değil, onları da yaşatmazlar.” Piyasada işlerin nasıl döndüğünü anlatmak için kendi hikâyesini koyuyor ortaya: “İstanbul büyük yer. Nasıl olsa karnımı doyurur diyerek kalkıp geldim Van'dan. Hoş, köyde kalsam da ne yapacaktım bilmiyorum. İstanbul büyük yer; ama iş aramaya kalkınca küçülüveriyor. Önceleri ufak tefek işlerde çalıştım. O zamanlar bir akrabamda kalıyordum, onların maddi durumu da bozulunca kendimi bir anda sokakta buldum. Kimseye bulaşmamaya, kendi kendime çalışıp yetmeye çalıştım. Garsonluk yapıyordum bir kafede. Ama aldığım para yetmiyordu. “Kirasını tek başıma ödemeye çalıştığım evden ayrılıp bekârların yaşadığı eski bir binaya taşındım. O insanların arasında esrar hatta eroin kullananlar vardı. Önceleri uzak durmaya çalıştım. Sonra bir gün ısrarlara dayanamayarak esrarı denedim, bir süre sonra da kokain almaya başladım. Ne kadar kısa bir sürede ‘bağımlı' hâle geldiğime ben bile şaşıyorum. Eroin, kokain, esrar ne bulursam alıyordum. Bunları almak için paraya ihtiyacım vardı, bana satan kişiye satıcı olmak istediğimi söyledim. Beni birisiyle tanıştırdı. Artık hem içiyor hem de satıyorum. “Uyuşturucunun her çeşidini her yerde satıyoruz. T… ve civarında kullanıcının bizi bulması çok kolay. En lüks kafeden en berbat batakhaneye kadar her yerde varız. Eski hâlime dönmek istiyorum; ama bu artık mümkün değil. Yaptığım işin suç olduğunu biliyorum; fakat yaşamak için hem içip hem satmam lazım. Gençler arasında eroin, esrar gibi uyuşturucu maddelere talep sürekli artıyor. “Liseliler en büyük müşterilerimiz, hatta ilköğretim çocuklarına bile torba torba mal satıyoruz. Kimin mal almak istediği ya da kimin mal sattığı özel birtakım işaretlerle belirleniyor. Herhangi bir mekânda kimin uyuşturucu satın almak istediğini bir görüşte anlarız ve hiç konuşmadan malı verip paramızı aldığımız bile olur. Sadece gençler değil, evine veya iş yerine mal götürdüğümüz özel müşterilerimiz de var. Bu sektör inanılmaz büyük. Çok müthiş menfaatler dönüyor. Biz hayatta kalma savaşı veren basit ‘torbacılarız'. Asıl iş, ‘çuvalcılar' yani büyük patronlarda.” TEHLİKE UZAĞIMIZDA DEĞİL, ZANNETTİĞİMİZDEN DAHA YAKIN Avcı'nın anlattıkları şeyler aslında polisin de yabancısı olduğu şeyler değil. İstanbul Emniyeti Narkotik birimi özellikle gençlere yönelik uyuşturucu satışını önlemek için bir süredir okul yöneticileri, öğrenciler ve ailelerle birlikte çalışma yürütüyor. Ancak polisin bütün çabasına rağmen uyuşturucu satıcıları olmadık yöntemler geliştirerek pazarı işletmeyi hatta büyütmeyi başarıyor. Dünyada çıkan yeni ürünler kısa sürede Türkiye pazarında yerini bulurken, yine aynı şekilde uyuşturucu kullanıcıları arasında geliştirilen dil de çok çabuk bir şekilde ülkemize ulaşıyor. Bu işaretler alıcı ile satıcının kısa sürede birbirlerini tanımalarına imkân verdiği için oldukça tehlikeli. Narkotik yetkililerine göre bu şekiller polis tarafından da ayrıntılı olarak biliniyor. Birçok çeşidi bulunmasına rağmen bugünlerde alıcı ile satıcıyı buluşturan en önemli işaret üç siyah nokta. Vücudun görünen bir yerine (genellikle ele) yapılan üç noktalı dövmeler vasıtasıyla alıcı ile satıcı birbirlerini hiç tanımadıkları hâlde her türlü ortamda iletişim kurabiliyor ve alışverişi gerçekleştirebiliyor. Emniyet birimlerinin yeni keşfettiği üç siyah nokta, uyuşturucu piyasasının dengelerini de değiştirmiş durumda. Ülkemiz aslında uyuşturucu ya da genel anlamıyla madde bağımlılığı kavramı konusunda çok da hassas değil. Arada bir gazetelerin üçüncü sayfalarına yansıyan ‘aşırı doz veya altın vuruşla gelen ölüm' başlıklı haberleri okuyup daha sonra bunu unutuyoruz. Olayı kendimize ve yakınlarımıza yakıştıramadığımız için, bunun sadece marjinal bir kesim için geçerli olduğuna ve ancak o tip insanların başına gelebileceğine inanarak, çok da üzerinde durmuyoruz. Oysa, Türkiye bu konuda daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Ülkemizde uyuşturucu kullananların hem sayısı artıyor hem de kullanım yaşı düşüyor. Aynı şekilde her yıl uyuşturucudan ölenlerin oranında da bir artış var. ‘Beyaz ölüm' her geçen gün gücünü ve şiddetini artırıyor. ‘Benim çocuğum kullanmaz', ‘sadece zengin çocukları bu illeti kullanıyor' anlayışı tam bir kendini kandırmaca. Zehir tacirleri kârlarını artırabilmek için her yolu deniyor, her kapıyı çalıyor ve bu konuda da korkulacak kadar başarılı oluyor. Yani aslında, size, yakınlarınıza, evinize ya da çocuğunuza sandığınız kadar uzak değiller. Örneğin İstanbul'un mütevazı ilçelerinden biri olan Bağcılar'ın birkaç okulunda yapılan ankette, öğrencilerin yüzde 2,1'i bir iki kez esrar kullandığını anlatırken, ecstasy'yi deneyenlerin oranı da yüzde 1,3 olarak tespit edilebiliyor. Rakamlar küçük ama deneklerin sadece deneme amaçlı olarak bu maddeleri aldıklarını söylemeleri oldukça ilginç. Etraflarında onlara bu uyuşturucuları denemeleri için verecek kaç gerçek bağımlı var acaba? Türkiye'nin madde bağımlılığına dair ciddi bir alan çalışması bulunmuyor. Sadece lokal çalışmalarla, vakalar analiz ediliyor. Ancak İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'na bağlı Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) önce Ankara'da, ardından Türkiye genelinde alan çalışması yaparak madde bağımlılığını hane hane tespit edecek. Projenin 2010 yılında tamamlanması bekleniyor. TUBİM zaten şu anda değişik kurumlardan aldığı verileri de her yıl raporlaştırıyor. Yalnız madde bağımlılığı konusunda elde edilen verilerin yerine oturması için 2 yıllık bir süre gerekiyor. Çünkü her madde kullananı ilk etapta bağımlı ilan etmek mümkün değil. Ya da tedavi gören bir bağımlının son durumu ancak uzun bir zaman sonra netleşiyor. UYUŞTURUCUDAN ÖLENLERİN SAYISI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR Türkiye'nin madde bağımlılığı haritası olmasa da mevcut verilere göre en çok bağımlının hangi ilde bulunduğuna dair bir sıralama yapmak mümkün. Tedavi için başvuran bağımlılar en çok İstanbul'dan. Hâlihazırda 900'den fazla kişi tedavi görüyor. Ancak sıralamadaki İzmir, Antalya, Gaziantep, Adana, Ankara, Elazığ, Manisa, Van ve Hatay gibi şehirler de hiç yabana atılmayacak istatistikler sunuyor. Tedavi için kayıt altına alınanların dışında kayıtsız olan bağımlı sayısının çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor. Burada da yine birinci sıradaki şehir İstanbul. Van ve Gaziantep gibi yerlerde uyuşturucu kullanımının artması ise buraların uyuşturucu güzergâhında bulunmaları ya da geçmişte geçiş noktası olarak kullanılmalarına bağlanıyor. Türkiye'de madde bağımlısı olanlar maddeyi enjekte etme, tütüne sarma, yiyip-içme, koklama, burundan çekme gibi yöntemlerle kullanıyor. Tespitlere göre uyuşturucu ile tanışma ve bağımlı olma yaşı çoktan 13'ün altına inmiş durumda. 65 yaş ve üzeri uyuşturucu kullananlar da var. Ancak TUBİM verilerine göre Türkiye'de en çok 25-35 yaş aralığındaki kişiler uyuşturucu kullanıyor ve bağımlı. Madde bağımlılarının yüzde 32'si düzenli bir işe sahipken, yüzde 60'ı işsiz. Geri kalan kesim ise ekonomik yönden faal olmayanlardan oluşuyor. Aynı şekilde tedavi olanlar üzerinde yapılan tespitlere göre bağımlıların yüzde 63,6'sının ilkokul mezunu olması ise ilginç bir ayrıntı. Madde bağımlılığının Türkiye'de giderek tehlikeli bir noktaya gelmesi şüphesiz sadece kullanıcı sayısı ile açıklanamaz. Asıl sıkıntı ölümler. Rakamlar küçük gibi görünse de uyuşturucu kullanımı sonucunda artık Türkiye'de de ölümlerin meydana geliyor olması oldukça düşündürücü. Resmî verilere göre ülkemizde 2007 yılında 51 kişi madde kullanımına bağlı ölürken, bu rakam 2008'de 147'ye yükselmiş. 2009'da madde bağımlılığına bağlı ölümlerin sayısı yılın son üç ayına girmeden 160 olarak kayıt altına alınmış. Bunun 18'i kadın, 142'si erkek. Ölenler arasında 14 yaşında olanlar da var. Ölümlerin en çok meydana geldiği yaş grubu ise 25-35 arası. Ölümlerin yüzde 58,5'i İstanbul, yüzde 6,8'i Gaziantep, yüzde 5,4'ü ise Antalya'dan. Ancak Rize, Ankara, Van, Tekirdağ, Sakarya, Trabzon, İzmir, Kocaeli, Ordu, Sivas, Sinop Yalova, Eskişehir, Erzincan, Hakkâri, Konya, Hatay, Sakarya gibi şehirlerde ölüm vakaları ortaya çıktı. Ölümlerin yüzde 84,4'ü yüksek doz veya çoklu madde kullanımı yüzünden. TUBİM verilerine göre, ölümlerden hangi maddelerin sorumlu olduğu da tespit edilebiliyor. 34 kişi yüksek dozda eroin (altın vuruş) aldıkları için, geriye kalanlarsa birkaç farklı uyuşturucu maddesini bir arada kullandıkları için ölmüşler. Uyuşturucu sadece madde bağımlısı olanları öldürmüyor. Başka etkenlerden dolayı meydana gelen ölümlerde de uyuşturucu madde izinin saptanması oldukça ilginç bir ayrıntı. Örneğin İstanbul'da ateşli silah yaralanmaları sonucunda ölen 167 kişinin kanı üzerinde yapılan analizde alkol ve madde varlığı tespit ediliyor. Aynı şekilde ölen travestilerin yüzde 22,2'sinin vücudunda da çeşitli maddeler saptandı. Türkiye'de en çok hangi maddeler kullanılıyor? Eroin, kokain, ecstasy, afyon, captagon, esrar, naproxol, etanol, morfin, bazmorfin, kodein, toluen, benzodiazepin, amfetamin, midazolam, diazem, nurcuron, strikinin, metadon, mirtazepin, asetik anhidrit, yöresel otlar, çeşitli maddelerin karışımıyla oluşturulan haplar. HAŞİM SÖYLEMEZ -AKSİYON YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
<< Önceki Haber Uyuşturucu artık yakın tehlike Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER