Vahdettin’in sırrı bir Yahudi oğul mu?

Amerika’nın en tanınmış profesörlerinden olan Toksöz Bayram Karasu’nun kitabı, Türkçeye ‘Yahudi Efendi’ olarak çevrildi.

Vahdettin’in sırrı bir Yahudi oğul mu?

Kitap, Vahdettin’in, oğlu Ertuğrul’dan önce, Yahudi cariyesinden bir oğul sahibi olduğunu; ama sarayın bu çocuğu tanımadığını iddia ediyor. “Annem bir Sefarad Yahudi’siydi ve Ladino dilini konuşurdu; babam bir Türk’tü ve Sünni Müslüman’dı; mürebbiyem bir Fransız Katoliği’ydi; tarih öğretmenim Şii’ydi ve Arapça konuşurdu; hahamım İbranice konuşurdu; müzik öğretmenim Ermeni’ydi; İslam’ın farklı bir yorumuna inanan bir de haremağam vardı. Hepsi bir çeşit Türkçe konuşurlardı”. Bu sözler, Toksöz Bayram Karasu’nun ‘Yahudi Efendi’ adlı romanının kahramanı Adam Zakir’in sözleri. Kitabın Yazarı Toksöz Bayram Karasu ABD’de Samanyolu Haber’e konuştu. Aydoğan Vatandaş’ın ABD’de gerçekleştirdiği röportajda Karasu ilginç açıklamalarda bulundu. İŞTE RÖPORTAJIN TAMAMI Erzurum, Hasankale’de doğdum, Pasinler diyorlar şimdi, ismini değiştirmişler, orada doğdum, 1936 ile 41 arasında Bursa’daydık, Akşehir’de falan, babam askerdi o zaman…Babam üsteğmendi herhalde… Hasankale’deydik. Erzurum Lisesi’nden mezun oldum ve tıbbiyeye girdim 1953’te. 59’da mezun oldum. … Ondan sonra askerlikten sonra ben Adana’ya gittim, Adana’da trahom hastanesinde çalıştım, burs almıştım, benim ailem öyle pek zengin falan değildim. Erzurum’da ben leyli meccani idim, parasız yatılıydım… Ondan sonra burs aldığım için Adana’da trahom hastanesinde çalıştım iki sene. Sonra Kanada’ya geldim. Montreal’de … asistanlık yaptım. Ondan sonra Yale Üniversitesi’ne kabul ettiler beni. 1964’te geldim, ondan sonra da 1969’da Yale’i bitirdim. Ondan sonra buraya geldim asistan olarak, işte uzun zamandır buradayım. Ne derler, tekkeyi bekleyen, çorbayı içersin… Şimdi ben dekan oldum, asabiye alanında, on tane hastane var, ben onların başındayım. Kitap, İngilizce’de 1 sene evvel yayımlandı. Burada da Yahudi Efendi olacaktı ama yayıncılar ismini sevmediler. Dediler ki burada “Mister Jew” olumsuz bir çağrı yapar. Yahudi Efendi Türkçe’de iyi bir isim. İngilizce’de Mister Jew iyi bir isim değil, kötü bir anlamı var. O yüzden onlar iyi olmaz dediler. kitabın alt başlığı Türkçe’de de Tanrı ve Deliliğe Dair … - Kitap Tanrı’yı arama üzerine kurulu doğru mudur? … Kahramanımız Adam Zakir, çok fazla paradigma ile karşı karşıya olduğundan dolayı, inanç konusunda bir seçim yapmakta zorlanıyor. Bir fransız hemşire ile bir Ermeni müzik öğretmenini duygusal olarak daha çok sever, çünkü annesi ile babası ona karşı mesafeli insanlar, Arapça öğretmeni ise biraz yasakçı biri…sonuçta Fransız hemşireye sevgisinden dolayı bir süreliğine Hristiyan oluyor, ne olduğunu tam olarak anlamasa da… Ermeni müzik öğretmeni ise delirmeye başladığı zaman Hristiyanlığı yermeye başlıyor. Hz İsa’yı İncil’i eleştiriyor ve Adam Zakir Hristiyanlıktan vazgeçiyor. Yani ne zaman bir din seçse, o dinden birisi kendi dinini yeriyor. Fransa’da bir Yahudi aileye gidiyor oradaki Yahudi doktor da Museviliği yeriyor. Özetle dinin yandaşları tarafından olumsuz mesajlar alır. ((İnsanlar karşıt dinler hakkında konuşabilirler, fakat bir dinin kendi yandaşları tarafından olumsuz mesajlar almak çok zor bir şeydir, ki bu çoğu zaman daha inandırıcıdır, eğer birisi “Benim dinim hiç de iyi değildir” derse o zaman orada daha inandırıcı olursunuz. Fakat o burada dini aşabileceğini anlar ve Tanrının özünü kavrar. Dinler, Tanrıyı anlamak için yeniden oluşturulmuşlardır, onlar insanların medeniyetleri için yaratılmışlardır. Ve burada da Tanrının amacı bizi Tanrısal kılmaktır. Her din ortak mesajları içerir. Dürüst olmalısınız, doğru olmasınız, nazik olmalısınız, cömert olmalısınız, affedici olmalısınız. Bunu anladığında bu, kahramanımız için Tanrının ve dindar bir kişinin ne olduğunun tanımı haline gelir. Türkçe’de tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyorum ama “predikeyt teoloji” denen bir kavram vardır. Fiili takip eden kelimedir predikeyt. … Dinin özünü anlar… prosedürler, merasimler, hepsi çok güzel şeyler ama hepsi tek bir amaca hizmet eder, hepsi bizi bir arada tutmaya hizmet eder. Dinin özünü, Tanrının özünü ölmeden önce keşfeder. - Kahraman bazen intihar etme ihtiyacından acı çeker… Yaşadığı depresyonu anlatabildiğimi düşünüyorum. Ben onu kitapta manik depresif olarak gösteriyorum. O zaman bunu teşhis edememişlerdi, böyle bir kavram yoktu, şimdi bunu iki kutuplu bozukluk olarak adlandırılıyorlar. Bazı zamanlar çok mutlu oluyor, çok para harcıyor, çok neşeli oluyor, bazı zamanlarsa tamamen dibe vuruyor, depresyona giriyor. Kış zamanında bunalıma giriyor, yazın daha neşeli oluyor ve bunalıma girdiğinde hep intihar etmeyi düşünüyor, sürekli ölüm düşünceleriyle meşgul oluyor. Bu nedenle mezarlıkları ziyaret ediyor, ölüm ve kendisini öldürmekle iştigal ediyor. Kısmen de çocukluğu, sevilmeyen bir çocuk olması nedeniyle bir yok edicilik duygusu görülüyor. ((Her bir roman, yazarın hayatın kesitler taşır. Olaylar gerçektir. Özellikle İngilizce uyarlamasında kitabın sonunda kişilerin listesini göreceksiniz. Türkçesinde bunu kaldırdılar. Öykünün kendisi doğrudur. Vahdettin’in eşinin ismi değiştirildi. Çünkü kadının ailesi hala Türkiye’de ve çok güçlü, çok ünlü bir Yahudi ailesi ve beni tehdit ettiler. Kitabın yayıncısı, onlara gösterdiği zaman yayınevini tehdit ettiler, biz de ismini değiştirdik. İsmini söyleyemem, söylersem dava açarlar. Yayıncı bana kim olduğunu söylemedi, sadece çok önemli bir aile olduğunu söyledi. Basın yayın işiyle de uğraşıyorlar ama esas sermaye başka yerden geliyor.)) Kitapta anlatılanlar benim gerçeğim. Başta da söylediğim gibi, bütün bunlar babamın notlarında geçiyor. Ben o zaman doğmamıştım bile. Bu aslında benim babamın gerçeği. Benim babamın manik depresifi vardı ve bir yazardı. Yüzlerce hikayesi vardı. O yüzden hikayenin ne kadar doğru ne kadar gerçek olduğunu ben de bilmiyorum. Ben notlarda geçen pek çok insanı buldum. Bu benim babamın bir hikayesi, eğer bu hikaye doğruysa Vahdettin’in de kanından biraz vardır herhalde, DNA’ya bakarsak… (gülüyor) Tekrar romana dönecek olursak… Adam Zakir, Robert Koleji yakınlarındaki çok güzel bir evde oldukça lüks içerisinde fakat yalıtılmış bir şekilde büyütülür. Birçok öğretmeni vardır, Anadolulu bir şoförü, bazı Arnavut çiftçiler, bir nevi yalıtılmış bir çocuktur. Sanırım depresyonu kısmen de bu yalıtılmışlıktan gelmekte, çocukluğunu yaşayamaz, sadece yetişkinlerle konuşur. Ve yaşadığı ev de o dönemde bazı Yahudi aileler tarafından İsrail’in nasıl kurulabileceğini tartışmak için bir araya gelme mekanı olarak kullanılmaktaydı. Tasarılar için bir tür toplanma yeriydi. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldığında onu evden atarlar, annesi ölür ve tamamen yalnız başına kalır ve bir eve gönderilir. Ben o eve de gittim, onun yaşadığı evi buldum. Süleymaniye Camii’ne giderken İstanbul Üniversitesi’nin hemen arkasında, Camiye varmadan önce sol tarafta, o binayı yıktılar, şimdi orası modern bir bina. Adam Zakirin bundan sonra ne yapacağı belli değildi, aklı tamamen karışmıştı çünkü o küçük evin dışına hiç çıkmamıştı. Bir grup gençle tanışır ve bir tıp öğrencisiymiş gibi davranmaya başlar, oysa ki değildir. Hiçbir resme oturmamaktadır, psikolojik olarak nerede olduğu ile nerede olmadığı arasında sıkışıp kalmıştır. Ve birkaç sefer intihara kalkışır. Ve sanırım ülkeden sürgün edilmemiş tek kişi olarak kalır geriye. Ve daha sonra kim olduğu ortaya çıkar, Vahdettin’in bir oğlu olduğunu söylediği için deli olabileceğini düşünürler ama sonra bunun olabileceği ihtimali üzerinde dururlar ve gerçekten oğlu olduğunu fark ettiklerinde de onu sürerler. Daha sonra babasını bulmak üzere İtalya’ya gider, Vahdettin orada ölmüştür. Zakir’in oraya vardığı gün Vahdettin ölür. Daha sonra başka bir Yahudi ailenin, doktor bir ailenin yanına Paris’e gider, onların bir süreliğine şoförü olur, bir tür yardımcıları olur. Oradaki hayatı da buradaki kadar karmaşıktır, birkaç kez intihar girişiminde bulunur. Çalışma vizesi olmamasından dolayı tutuklanır ve doktor olarak çalıştırılmak bir şehre gönderilir ve daha sonra oradan kaçar ve zaten vefat etmiş olan Cemil Karasu’nun kimliğini alır ve onlar da onun gitmesine izin verirler. Ve o da Türkiye’ye gelir. Vahdettin’in evinde olduğunu düşündüğü bir hazine haritası vardır ve böyle bir paranın olduğu da tarihsel olarak doğrudur. Sonuçta onu yeniden yakalarlar ve onun deli olduğunu düşünüp Bakırköy Hastanesine yerleştirirler. Burada meşhur doktor Mazhar Osman kendisini Cemil Karasu olarak muayene eder ancak küçüklüğünden beri tanıdığı Zakir’i farkeder ve onun İsrail’e gidebilmesi için bir tekne ayarlar. Bu dönemde Adam Zakir’de beyin tümörü teşhis edilir ve orada ölür. İşin ilginç tarafı ben de aynı ameliyatı oldum. Ancak İsrail’deki ameliyat çok iyi bir ameliyat değildi ve onu öldürdüler. 1996’da aynı beyin tümörü de benden alındı, tamı tamına aynı tümöre sahiptim. -Babanız, Cemil Karasu, gerçekten Fransa’da yaşadı mı? Romandaki Cemil Karasu ile benim babam. İbrahim Hakkı Hazretlerinin ailesinden gelmektedir. İbrahim Hakkı Hazretleri Erzurum’un çok bilinen ailelerindendir, kendisi de evliyadır. Bu aile 14. ya da 15. Yüzyılda Moğolistan’dan Hasankale’ye geliyor ve oraya yerleşiyorlar. Cemil Karasu da bu ailedendir. Annesi, İbrahim Hakkı Hazretlerinin bir torunuydu. Kendisi bir şair, yazar ve öğretmendi ve sanırım 56 yaşında kalp krizinden öldü ve Hasankale’ye gömüldü. -Siz inanıyor musunuz bu hikayeye? Şimdilerde ben de Adam Zakir ile aynı sorunu yaşıyorum. Şimdi bu hikayeyi destekleyen pek çok şey var. Aynı zamanda ben bu kitabı yazdım, bunların pek çoğu da benim malzememdi, babam sadece notlar bıraktı, kitabı o yazmadı. Cemil Karasu ile Zakir arkadaşlar… ve Zakir de Karasu’nun eşinin hamile kalmasına yardımcı oluyor. Karasu biraz daha yaşlı Zakir’den. Karasu’nun eşine Sabina’ya yapay dölleme yapılır. Ve o şekilde bir bebek doğar. O bebeğin ben olup olmadığını da bilmiyorum. Sonuçta bu bir tarihi roman. Ve bu şekilde sorgulanmasını da doğru değil (gülüyor). Vahdettin bir padişah ve bunu ileri sürmek de çok büyük bir iddia olur. Ben bu kitabı Vahdettin’in oğlu Ertuğrul Osman Efendi’ye de gösterdim. Ona “bu insanları tanıyor musunuz, bana bir yorum yapar mısınız” dedim, bir yemekte buluşmuştuk ama sonra bir daha konuşamadık. Kendisi sonradan rahatsızlandı. Zeynep Hanım’dan öğrendiğime göre durumu pek iyi değil, hastaymış kendisi.
<< Önceki Haber Vahdettin’in sırrı bir Yahudi oğul mu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER