Walt Disney
Depodaki fareden dünya çapında bir çizgi kahraman çıkardı
1901 yılında ABD'nin
Chicago kentinde doğdu. O kadar fakirdi ki karnını doyuracak parayı dahi bulamıyordu. Babası çok hastaydı. Annesi oğlu Disney'e güveniyordu. O da ne iş bulsa çalışarak yemek için para kazanıyordu. Aslında belli bir mesleği olmadığı için iş bulması da kolay değildi. Pek çok iş yerinden geri çevriliyor ancak
gazete dağıtıcılığı ve
ambulans şoförlüğü gibi geçici işler bulabiliyordu. Bu arada babasının durumu daha da ağırlaşmıştı. Babasının sırf yeterli parayı bulamadıkları için hayatını kaybettiğini düşünen Disney bu yüzden uzun süre kendini suçladı. Bu arada gözüne çarpan bir ilandan esinlenerek bedava sanat kurslarına katıldı. Çizimini geliştirdi. Bazı ajanslara minik çizgi filmler çizdi ama para kazanamadı. Hollyvvood'a gidip şansını denemeye çalıştı. Bir çok çizim yapmasına rağmen bir türlü tutturamıyordu. Hâlâ parasızdı... Ama bu meteliksiz gecelerden biri, ona hayatını değiştirecek yaratığı getirecekti. Geceleri çalıştığı bir depoda minik bir fareyle tanışmıştı. Onunla ekmeğini paylaşıyor, dakikalarca seyrediyordu. Farenin dans eder gibi ilginç hareketler yapması Disney'e ilham verdi ve bir gece onu kağıda çiziverdi... Dünya çocuklarının sevgilisi Mickey
Mouse işte o gece doğdu. Walt Disney artık ünlü ve zengin bir adamdı.
Stephen Hawking
Harap bir bedenden fışkıran büyük deha
1942 yılında İngiltere'de doğan Havvking okul dönemlerinde hareketli ve sağlıklı bir öğrenciydi.
Oxford Üniversitesi'nin Fizik b
ölümünü birincilikle bitirdi.
Hayatının kabus dolu günleri, ALS Motor Nöron hastalığına yakalanmasıyla başladı. Omurilik ve beynindeki şuurlu kas hareketlerini düzenleyen sinir hücreleri dağılmıştı. Konuşma bozukluğu ve yutma güçlüğü çekiyordu.
Derken elleri de tutmaz oldu. Genç yaştaki Havvking'in vücudu, beyni dışında resmen çökmüştü. Hatta doktorlar ancak iki yıl ömrü kaldığını düşünüyorlardı. Morali, ruh hali bir
yıkım içinde olan Havvking sürekli klasik
müzik dinleyip bilim kurgu romanları
okumaya başladı. Ancak ailesinin ve hocası Scima'nın yoğun ilgisi ve sevgisiyle hayata tekrar bağlanarak doktorları yanılttı. Ama artık ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkum konuşamayan biri haline gelmişti. İleteşimini ancak bilgisayar yardımı ile sağlayabiliyordu.
Sağlık durumunun bu kadar bozuk olmasına rağmen
aşık oldu ve evlendi. Eşinin yardımıyla yüksek lisansını, ardından doktorasını yaptı ve
profesör oldu. 1978 yılında teorik fizikteki en büyük
ödül olan Albert
Einstein ödülünü aldı. 1982 yılına gelindiğinde artık dünyanın dört bir tarafından ödüller yağmaya başlamıştı. Kraliçe tarafından verilen Britanya İmparatorluğu Kumandanı nişanı bunlardan biriydi.
Küresel ısınmayı ilk ortaya atan Stephen Havvking oldu. Buna benzer teorilerin ve verilerin sahibi olan Havvking acı çekerek zirveye çıkanlara en büyük örneklerden...
Enzo Ferrari
Herkes sakatlığıyla dalga geçiyordu, ama o dünyanın en hızlı otomobilini yaptı
1898 'de İtalya'da doğan Enzo,
demir ta-tamircisi bir babanın oğluydu. Sakatlığı yüzünden askere alınmadı.
Otomobil fabrikalarında
işçi olarak çalışmaya başladı ama bedensel engeli yüzünden herkes ona aynı gözle bakıyordu: "İşe yaramaz". Bu tavır onu çok üzmekle birlikte asla yıldırmıyor, tam tersine daha da azimli olmasına neden oluyordu. Yürümekte zorlanan ve
küçük görülen Enzo'nun en büyük düşü, hızına kimsenin yet işemeyeceği bir otomobil yaratmaktı. Kafasına koyduğu bu büyük hayali gerçekleştirdiğinde yıl 1920'ydi ve Enzo henüz 22 yaşındaydı. Katıldığı Büyük Sicilya Yarışla-rı'nda "sakat adam
arabası"yla birinci olması şahit olanları hayretler içinde bıraktı. Bundan sonra katıldığı
yarışlarda da hep rakipsizdi. Hatta İtalya'nın o zamanki lideri Benito Mussolini, Ferrari'nin 30'uncu yaş gününde ona "Kumandan" ödülünü verdi. Ferrari bir yıl
boyunca atölyesine kapanarak zamanın en hızlı otomobilini yaratmayı da başaracaktı. 1946 yılında üretilen "Ferrari
Formula 1" dünyanın ilk ciddi yarış arabasıydı. 1980'de son dünya şampiyonluğunu kazandıktan sonra, özel
spor araba üretimine geçti. Bugün bir
efsane olarak yollara hükmetmeye devam ediyor.
Abraham Lincoln
Yaşamını ölümlerin biçimlendirdiği adam son nefesini tiyatroda verdi
Amerika Birleşik Devletleri'nin 5'inci Başkanı olan Abraham Lincoln, hayatıyla da örnek olan bir kişi olarak Amerika tarihine adını yazdırmayı başardı. Lincoln 1809'da Kentucky şehrinde doğdu. Ailesi çok yoksuldu. Okuma yazma bile bilmiyorlardı. Abraham çocukluğu boyunca işçi olarak tarlalarda çalıştı, bakkallarda çıraklık yaptı. 10 yaşında annesi ve kız kardeşini kaybetti. Bu küçük bir çocuğun kaldıramayacağı kadar ağır bir yüktü. Günlerce kendine gelemedi. Ne yazık ki ölüm ileriki yıllarda da peşini bırakmayacak, 25 yaşındayken dört çocuğundan üçü çeşitli nedenlerden ölecekti. Genç Lincoln 20 yaşında
Ohio ırmağı üzerindeki teknelerde düşük ücretlerle ağır işlerde çalıştı. Bu arada zincire bağlı kölelere yapılan eziyetleri görüyor, bunu bir gün sona erdirmeye
yemin ediyordu. Okumayı çok seven Lincoln'ın bir merakı da mahkemelere gidip davaları izlemekti. Duruşmalardaki insanları dinliyor, tanımaya çalışıyordu. Kısa sürede etrafında bilinen ve sevilen biri olmaya başladı. Bir süre sonra
Kongre üyesi seçilmeyi başarmıştı. Ardından
başkanlık gelecekti. Lincoln ülkedeki karışıklığın, adaletsizliğin ve köleliğin bitmesi için Amerika'nın güney hükümetinin
Washington hükümetine itaat etmesi gerektiğini biliyordu.
Güneyliler ise Lincoln'un kölelik karşıtı tavrına katlanamayarak dört yıl sürecek bir
iç savaş başlattılar. Sonunda kazanan Lincoln olacaktı. Güney kuzeye boyun eğmiş, Amerika'nın gelmiş geçmiş başkanları arasında en sevilenlerinden biri olan Lincoln de ikinci kez seçilmeyi başarmıştı. Amerika'nın bugünkü sistemi ve anayasasında çok büyük etkiler bırakan Lincoln'un bu başarısını ve düşüncelerini hazmedemeyenler de vardı. Kendisine düzenlenen suikastten kurtulamayacak, son nefesini bir tiyatro salonunda verecekti.
VATAN