HSYK seçimlerinde beklenen sonuç çıkmayınca, ortalığı ayağa kaldırmak isteyenler oldu. Oysa yıkımın kaynağı iddia edildiği gibi tepeden yapılan
baskılar değil, dipten gelen dalgaydı.
Yılbaşından beri yargıda çok önemli gelişmeler yaşanıyor ve bu bazılarınca ‘anormal’ bulunuyor. Aslında gelişmelerin başlangıcı,
Hâkimler ve
Savcılar Yüksek
Kurulu’nun (HSYK) ‘anormal’ bir tasarrufuna dayanıyor. Hatırlanacağı üzere HSYK, şubat ayında
Ergenekon soruşturmasını yürüten özel yetkili
Erzurum savcılarını sorgusuz sualsiz görevden almış ve kamuoyunun büyük tepkisini çekmişti. Ondan sonra atılan bütün adımlar, demokratik ülkelerde olduğu gibi normal seyrinde gelişti; fakat her defasında muhalefet edenlerin sesi yüksek çıktı. Tıpkı geçen hafta olduğu gibi: HSYK’nın yapısı 12 Eylül’deki
referandum sonucuna uygun olarak baştan aşağı değişti ve Türk yargısı için yeni bir dönem başladı.
17
Ekim 2010 tarihinde adli ve idari yargıda görev yapan 12 bin hâkim ve savcı, kendileri hakkında tek karar mercii olan HSYK’ya yine kendi aralarından üye (10 asil 6 yedek) seçecekti. Referandumdan seçim gününe kadar geçen sürede her şey normaldi.
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 199 hâkim ve savcının adaylığını onaylamıştı. Seçime bağımsız olarak girenlerin yanında
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (
YARSAV) ile
Demokrat Yargı Derneği’nin
desteklediği listeler oluştu. Hatta YARSAV üyelerinin daha referandum öncesi ‘
evet’ çıkma ihtimaline karşı
yurt çapında
kulis faaliyeti yürüttüğüne dair haberler yansıdı. Üstelik Meclis’ten geçen paket, YARSAV ve
CHP’nin itirazları doğrultusunda
Anayasa Mahkemesi’nde rötuşa uğramıştı. Bu yüzden eli güçlü olan tarafın,
yüksek yargının da desteğini alan YARSAV olduğuna inanılıyordu. Fakat sandıktan çıkan sonuç hiç beklendiği gibi değildi. Ne YARSAV’ın ne Demokrat Yargı’nın istediği adaylar kazandı. YARSAV’ın desteklediği ve tartışmalı kararlarıyla dikkati çeken
Sincan 1. Ağır
Ceza Mahkemesi Başkanı Osman
Kaçmaz adli yargıdan yüzde 22, Başmüfettiş Abidin Çelik idari yargıdan yüzde 21 oranında oy toplayabildi. TİB’de
arama yapan
Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi
Hayri Keskin de üyelik için yeterli oyu alamadı.
Kazanan isimlerin çoğuna yüzde 60’a yakın destek geldi. Kıyamet burada koptu.
İddiaya göre, seçilenlerin tamamı
Adalet Bakanlığı’nın desteklediği isimlerdi.
Adli yargıda en çok oyu (6742) Adalet Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı İbrahim
Okur almıştı. İdari yargıda ise Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürü Birol
Erdem ikinci sıradan (836 oy) seçilmişti. Bu iki bürokratın yüksek oy alması ‘
bakanlık seçime müdahale etti’ iddiasına dayanak yapıldı. Bazı medya
organlarından da aynı yönde eleştiriler yükseldi. Ardından YARSAV’ın kurucu başkanı Ömer Faruk
Eminağaoğlu, YSK’ya başvurarak seçimlerin iptalini istedi. Eminağaoğlu, “Ortada açık bir maddi vaka vardır. Bir karine hâli vardır. Seçimden günler öncesinde var olduğu iddia edilen ve yalanlanan bir liste, bütünlük içerisinde sandıktan çıkmıştır.” diyordu.
Aslında ortaya çıkan sonuçta bir anormallik yoktu. Aksiyon’u yakından takip edenler bile yargıdaki değişim ihtiyacı ve talebini okuyabilirdi. Zira üst yargıdaki kast sistemini, YARSAV’ın yüksek yargıya dayanan örgütlenme biçimi ve bu durumun ilk derece mahkemelerde görevli hâkim ve savcılar üzerinde oluşturduğu rahatsızlığı anlatan çarpıcı haberlere yer verdik. İki yıl önce 24
Kasım 2008 tarihli kapağımızın başlığı ‘Yüksek Hegemonya: HSYK’ idi. Bu dosyayı okuyanlar, HSYK’ın
Yargıtay ve
Danıştay ile birlikte oluşturduğu kast sisteminin nasıl işlediğini öğrenmişti. Haberde, kararları yargıya götürülemeyen HSYK üyelerinin meslektaşlarına yönelik keyfî ve acımasız, daha önemlisi hukuksuz uygulamaları örnekleriyle anlatılmıştı.
8
Mart 2010 tarihli ‘Yargıda dip dalga’ başlıklı
kapak haberimiz için konuşan hâkim ve savcılar yüksek yargı ve HSYK’nın baskısından duydukları rahatsızlığı açıkça dile getiriyordu. Taşradaki hâkimler tazminat davalarında bile yüksek mahkemenin belirlediği şablona göre karar veriyordu. Belli sayıda dosyası temyize (üst mahkemeye) gitmeyen hâkim
terfi edemiyor, direnenler, düşük not alarak terfi,
tayin ve
maaş konularında dezavantajlı duruma düşüyordu. Kazan Hâkimi Kemal Şahin’in bu konudaki değerlendirmeleri önemli: “Temyiz mahkemelerindeki yüksek yargıçlar birinci
sınıfı oluşturuyor. Suça karışsalar dahi en fazla emekliliğe çekilmeleri talep edilebiliyor. Bunların dışında kalan 10 binin üzerindeki yargı mensubu ise ikinci sınıf. Birinciler mutlak sorumsuz; ama mutlak güvenceye sahip. Diğerleri ise güvencesiz ve mutlak sorumlu.”
Bir de YARSAV etkisi var tabii. Derneğin kurucu başkanı Eminağaoğlu’nun Ergenekon soruşturmalarına yaptığı sert muhalefet ve ‘sürekli bağıran hâli’ en başta negatif
algı oluşturdu. Hatta bu durum bizzat
dernek üyelerini de rahatsız edince
yönetim değişikliğine gidildi. YARSAV yapısı itibarıyla sadece yüksek yargıya hitap eden bir dernek görüntüsü çizdi, çünkü üyelerinin çoğunluğu bu gruptan oluşuyordu. Konuyla ilgili yaptığımız çarpıcı araştırmayı ise 30
Ağustos 2010 tarihli sayıda yayımladık. ‘Yüksek Yargıçlar Kulübü’ başlıklı dosyada YARSAV’ın yüksek mahkemelerdeki temsil oranının yüzde 40’ın üstünde olduğu, ilk derece mahkemelerde ise bu oranın yüzde 8’lere düştüğü aktarılıyordu.
Bütün bu veriler dikkate alındığında, HSYK seçimlerinde Adalet Bakanlığı’ndan ziyade, bizzat kurulun kendisi ve YARSAV’ın bugüne kadar takındığı antidemokratik tavrın etkili olduğu söylenebilir. Kaldı ki,
Adalet Bakanı Sadullah Ergin defalarca herhangi bir liste yapmadıklarını, belli bir grubu desteklemediklerini açıkladı. Seçilen 16 kişiden sadece ikisinin
bakanlık bürokratı olması, dahası YARSAV’ın listesindeki adaylar içinde de bakanlık bürokratı bulunması Ergin’i haklı çıkarıyor. Nitekim en çok oyu alan Müsteşar Yardımcısı
İbrahim Okur eleştirilere verdiği cevapta ne bakanlığın ne kendisinin bir liste yaptığını söyledi.
Organize tarafın YARSAV olduğunu hatırlatan Okur’un söyledikleri kayda değer: “2 bin 500 civarında oy alacaklarını hesaplıyorduk. Onların karşısında ortak hareket etmesek, bağımsız
adaylıkla seçilme şansımız yoktu. Teşkilattan gelen talepler doğrultusunda, bu arkadaşlarla beraber değerlendirmeler yaparak ortak hareket ettik.” Okur, binlerce hâkim savcının ‘baskıyla oy verdiğini’ söylemenin, ‘bakanlık tehdidine
boyun eğdiler’ demenin onlara
hakaret olacağını vurguluyordu ki, zaten bugüne kadar baskı yapan HSYK, dışlayan YARSAV’dı. Bakan Ergin’in deyimiyle millet adına
adalet dağıtan insanlar ‘marjinal söylemlere’ rağbet etmemişti.
Bir başka husus; daha
anayasa paketi açıklanır açıklanmaz HSYK Başkan Vekili
Kadir Özbek tavrını muhalefetten yana koydu. Siyasi iktidarın yargıyı ele geçireceği söyl
emine destek verdi. YARSAV üyeleri siyasi organ gibi paketin aleyhine çalıştı. CHP paketi Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye hazırlanırken derneğin genel sekreteri Ali Rıza Aydın, partiye giderek
teknik destek sağladı. Mesela her adaya
oy verme hakkının temeli bu görüşmelerde atıldı. Konuyu yakından takip edenler, söz konusu değişiklik yapıl
masaydı YARSAV’ın en az iki adayının seçilebileceğini vurguluyor. Masa başı planları sırasında derneğin üçe bölündüğü iddiaları var ayrıca. Seçim günü
Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun mevcut başkan Emine
Ülker Tarhan’a tepki koyması ve
genel kurul kararı alınması bu iddiayı doğruluyor. Bölünmeyi ise Eminağaoğlu’nun 26 Eylül’de
Genelkurmay Adli Müşaviri
Tümgeneral Hıfzı
Çubuklu ile Lalahan’daki piknikte adaylık konusunu görüşmesinin tetiklediği ifade ediliyor...
HSYK seçimi kazasız atlatıldı, bakalım YARSAV seçimleri nasıl geçecek? Dernek, seçimde meslektaşlarının verdiği mesajı almış mı, ona göre kendini yenileyecek mi? Zaman gösterecek.