TESEV’in 52 savcı ve
yargıçla yaptığı araştırmaya göre meslekten
ihraç edilen
Şemdinli Savcısı
Sarıkaya gibi olma korkusu savcılar arasında büyük travma yarattı. ‘
Yargıda Algılar ve Zihniyet Yapıları” araştırmasında Sarıkaya’nın ihracının yarattığı travma, her görüşmede gölge gibi varlığını hissettirdi” dendi. Görüşülen savcılar ‘dengelere’ dikkat etmezlerse başlarınının belaya gireceğini ima etti. Sadece bir savcı adını vererek “
Ferhat Sarıkaya’ya yapılan haksızlıktı” dedi
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından yürütülen “Yargıda Algılar ve Zihniyet Yapıları” başlıklı dört ayaklı projenin ilk iki araştırması tamamlanarak kitaplaştırıldı.
Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi’nden
Taraf yazarı Mithat Sancar’ın aynı üniversiteden Eylem Ümit Atılgan ile birlikte hazırladığı “Adalet Biraz Es Geçiliyor...”: Demokratikleşme Sürecinde
Hâkimler ve Savcılar” ve yine Sancar’ın
Hacettepe Üniversitesi’nden
Suavi Aydın ile birlikte hazırladığı “Biraz
Adil, Biraz Değil...”: Demokratikleşme Sürecinde Toplumun Yargı Algısı” başlıklı araştırmalarda çarpıcı bölümler yer alıyor.
Dengelere dikkat etmek lazım
Dört farklı şehirde 52 hâkim ve savcı üzerinde yapılan ve daha önce kısa bir özeti kamuoyuna tanıtılan “Adalet Biraz Es Geçiliyor” başlıklı araştırmanın 190 sayfalık kitaplaştırılmış raporu yargının üzerinde Şemdinli olayları ile ilgili hazırladığı
iddianame nedeniyle meslekten men edilen savcı Ferhat Sarıkaya hayaletinin dolaştığını ortaya koydu.
“Ferhat Sarıkaya’nın meslekten ihracının yarattığı travma, her görüşmede gölge gibi varlığını hissettirdi” denen araştırmada, görüşülen savcıların mesleklerini yaparlarken eğer ‘dengelere’ dikkat etmezlerse başlarına her tür şeyin geleceğini” ima ettikleri ama sadece bir tek savcının açıkça Ferhat Sarıkaya adını ağzına almaya “cesaret” ettiğinin altı çiziliyor.
90. maddeyi içime sindiremiyorum
Araştırmanın daha önce basına yansıyan yargıdaki devletçi ve ulusalcı zihniyeti ortaya koyan sonuçlarının da ayrıntıları kitapta dikkat çekiyor. En ilginç bölüm yargıç ve savcıların
Avrupa Birliği uyum süreci,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve
Anayasa’nın uluslararası antlaşmaları mevcut yasaların üstünde gören 90. maddesinin uygulanması ilgili söyledikleri. Araştırmada
insan haklarının önemini vurgulayan yargıç ve savcıların bile bu konulara milliyetçi, izolasyonist ve hatta ırkçı kalıplarla baktıkları tespiti yapılıyor.
Özellikle AB uyum sürecinde 90. maddede yapılan değişiklikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
mahkemelerde hâkimler tarafından dikkate alınıp alınmadığı konusunda verilen cevaplar dikkat
çekici.
İşte adları verilmeyen üst düzey hâkimlerin verdiği cevaplardan örnekler:
- “Bence yanlış. Niye yanlış?
Türkiye Cumhuriyeti bu yetkiyi tanımakla
Meclis’in egemenliğini hiçe saymıştır bence. O zaman nerede kaldı egemenlik.”
- “Uluslararası antlaşmalarda ilk aklıma AB ile yaptığımız o absürd anlaşmalar geliyor. Tabii ki ben dünyada insanların eşit olmasından yanayım. Ama ben Türkiye Cumhuriyeti savcısıyım benim iç hukuk kurallarım vardır.”
- “Önce onuru gelir,
ülkemin onuru, bağımsızlığı, saygınlığı, yani onurlu bir ulusun mensubu olmayalım. Ben biraz dışarıya kapalıyım herhalde. Ben bir ay
maaş almam. Bir ay maaşımı ülkeme bağışlarım. Bağımlı yaşatmasın beni.”
- (
AİHM kararıyla yargılanmanın yenilenmesi için) “Çok çirkin buluyorum, yani Türkiye’de bir hukuk
sistemi vardır. O kişi yargılanıyor,
Yargıtay’a gidiyor, kesinleşiyor, gidiyor başka bir ülkeye ben beğenmedim diyor. Bir ülkeyi ülke yapan bağımsız yargısı.”
Sırada yargı ve medya var
Araştırma sonuçları ve kitaplar dün
İstanbul’da proje sorumlusu Mithat Sancar, TESEV direktörü
Etyen Mahçupyan, Eylem Ümit Atılgan, Suavi Aydın ve
Serap Yazıcı’nın katıldığı bir toplantıyla basına tanıtıldı. TESEV’in Yargıda Algılar ve Zihniyet Yapıları Araştırması “medyanın yargı süreçlerini yansıtma biçimi” ve “Türkiye’de yargının ideolojik zemini” araştırmalarıyla sürecek.
“Mahkeme devleti tutuyor”
Projenin ikinci ayağı olan “Biraz Adil, Biraz Değil: Demokratikleşme Sürecinde Toplumun Yargı Algısı” adlı araştırma için 20 ilde vatandaşlarla derinlemesine mülakatlar yapıldı. Mülakata katılan görüşmecilerde yargıyı devletle özdeşleştirme yönünde güçlü bir eğilim olduğu saptanırken, vatandaşların önemli bir kısmının mahkemelerin “devleti ilgilendiren konularda tarafsız davranmadığı”, bir başka deyişle “yargının devletçi olduğu” görüşünü paylaştığı ortaya çıktı.
Görüşmecilerin yargının
baskı altına alındığı görüşüne verdikleri ortak örnek ise Şemdinli Olayı. Şemdinli ve benzeri olaylardan sonra verilen görevden men ve
görevsizlik kararlarının devletin baskısına işaret ettiğinin altı çiziliyor.
Başörtüsü ve 367 kararı
Görüşülen vatandaşlar mahkemelerin tarafsızlığı konusunda ideolojik görüş ve tercihler ile sınıfsal ayrımcılığın da etkili olduğu savunuyor. Bu durumun yargıya güveni azalttığına dikkati çeken bir vatandaş yargınının “siyasallaştığı” yorumunu yapıyor: “Kimileri dünya görüşüne, dini görüşe, kimileri ise siyasi görüş olarak ayırmaya başladılar.” Antalyalı bir görüşmeci AKP’ye açılan
kapatma davası hakkında dönemin
Adalet Bakanı’nın yaptığı açıklamaların yargıyı baskı altına almaya yönelik olduğunu görüşünü belirtiyor. Yargının hükümetten yana değil, ona karşı olduğunu savunan görüşmeciler ise
Anayasa Mahkemesi’nin
başörtüsü kararı ile cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki 367 kararını buna örnek gösteriyor. İstanbullu eğitimli bir görüşmeci 367 kararına yönelik “367 çok güzel bir oyun, çocuk bahçesine döndü
Millet Meclisi” ifadelerini kullanıyor.
Hukuk sistemini işlevsizleştiren temel nedenlerden biri olarak ordunun sistem içindeki rolü de telaffuz ediliyor. Görüşmeciye “Nereden bu kanaate vardığı” sorulduğunda ise, kendisine göre devletin
Genelkurmay Başkanlığı olduğunu söyleyerek, “Bir gecede bir savcının işini bitiriyorsa, bir Cumhurbaşkanının
yemin törenine gitmiyorsa, Başkomutanlığı rencide eden medya gruplarına susarak, ki susma da desteklemektir, bunlar bizi zedeliyor” yanıtını veriyor.
‘Kürtlere farklı davranılıyor’
Görüşmeciler yargının bağımsızlığı kapsamında mahkemelerde karşılaşılan ayrımclılığa da değiniyor. Örneğin Diyarbakırlı bir görüşmeci mahkemede Kürtlere farklı davranıldığını söylüyor. Ancak Diyarbakırlı görüşmeciler bu durumun nispeten değiştiğini, mahkeme heyetlerinin
Türkçe dışında bir dilin kullanılmasına eskisi kadar tepkili olmadığını da ekliyor.
TARAF