Tandoğan Mitingi'nin tadı damaklarda kalmış olmalı ki, bu hafta sonu, "aşk ile bir dahi" diyerek yeni mitingler tertiplenmesi konusunda bir panel düzenlenmiş.
Panelistlerin ortak özelliğini bir kenara kaydedelim; hepsi de
hukukçu.
Yeni
Şafak gazetesinin haberine göre dinleyicilerden bir kısmı da panelistlerle el ele vererek, cumhurbaşkanlığı
seçimini zora sokacak ilginç fikirler geliştirmişler.
İlk parlak fikir bir dinleyiciden gelmiş ve fikrini kısaca, "
Ordu millet el ele verdiğinde bundan 27
Mayıs çıkar" şeklinde açıklayınca salon alkışa boğulmuş. İlk panelist, 23
Nisan için hazırlanan
Milli Piyango biletinde gizli bir başörtüsü fotoğrafı olduğunu keşfederek hükümeti cürm-i meşhut (suçüstü) halinde yakalamış. Ardından öteki panelist sazı ele alarak "Sezer, Bakanlar Kurulu'nu toplayıp istifaya zorlasın" deyince öteki panelist, "Sezer'in öyle bir yetkisi yok" diye ikazda bulunmuş; bunun üzerine bir önceki panelist, "öyleyse anayasa kitapçığını Erdoğan'a atsın" buyurmuş.
Nasıl
akıllar ama; durun hele, devamı var:
Bunun üzerine üçüncü panelist, "aramızda demokrasiye saygı gösteren sözde solcu arkadaşlar var;
sandık sonucunu kabullenmeliyiz filan diyorlar ama sandıktan hep yanlış adamlar çıkıyor; öyleys
e devlet başkanını
Meclis seçmesin" demiş. Bunun üzerine öteki panelist, "seçim önemli değil; ertesi gün
Anayasa Mahkemesi'ne gidilsin, onlar da seçimi iptal ediversin" deyince ilk panelist, "bunlar Anayasa'ya uygun şekilde adım atıyorlar lakin demokrasiyi koruyacağız diye de buna göz yumamayız" şeklinde mevzuya katkıda bulunmuş.
Bunların parlak fikirler olduğunu kabul ediyorum ama "el elden üstündür" hükmü fehvâsınca bu hususta daha parlak buluşlar yapılabileceğini düşünüyorum. Mâdem bu hukukçu panelist arkadaşların meseleyi mütalaa seviyesi böyle bir seviye gösteriyor, biz de aynı seviyede çözümsüzlüğe katkıda bulunmalıyız (üstelik ben hukukçu bile değilim ha!)
N'aapayım, çok duygulandım okuyunca, hamiyyetim kabardı, benim de çorbada tuzum bulunsun istedim. Buyrunuz:
İktidar milletvekilleri, "yoklama kaçağı" oldukları gerekçesiyle apar topar askere çağrılsınlar ve oylamalara katılamasınlar. Meclis 20 günde seçim yapamayınca genel seçimlere gidilsin; ortalık karışsın.
Sezer'in görev süresinin henüz dolmadığı, 7 yıllık sürenin aslında 77 olduğu halde mürettip hatası yüzünden öteki 7'nin
ihmal edildiği üzerine ciddi bir
tartışma açılsın. YÖK'ün Rektörler Komitesi, "hakkaten öyleydi" diye
rapor yayınlasın. 1982'de Resmi Gazete'yi basan matbaanın mürettiplerinin yeminli ifadelerine başvurulsun; ortalık karışsın.
Başbakan'ın sabıka sicili araştırılsın; vaktiyle kız kaçırdığı, okeyde taş çaldığı, imam-hatipte
kopya çektiği tesbit edilsin ve basına sızdırılsın.
Basın da "böyle biri nasıl devlet başkanı olur?" diye
kampanya başlatsın; ortalık karışsın.
Veya daha iyisi, 946'da serbest seçim yaptırarak çok partili hayatın başlamasına sebep olan İsmet Paşa'nın o tarihte aklının başında olmadığı, hukuken mahcur bulunduğu öne sürülerek 60 seneden beri havanda su dövdüğümüz ilan edilsin ve bütün seçim sonuçları iptal edilerek
CHP yeniden
iktidara getirilsin; valiler, CHP'nin il başkanı olsun; ortalık karışsın.
Köy enstitüleri açılsın (konuyla ilgisi yok ama, bazıları sevinsin diye ilave ediyorum buracığa!) Halkevleri şenlendirilsin. Biri hariç (anladın onu sen) televizyonlar kapatılsın; ortalık karışsın.
Bende akıl çok ama yerim dar. Atları yokuşa yormanın binbir yolu var, ümid ederim ki bir işe yarar (kaafiye oldu yahu,
şair miyim neyim?)
Ülkeye hizmetin ucu bucağı yok; düşünün ya bir de hukukçu olsaydım, neler neler keşfederdim kim bilir?
Kendimi kutluyor ve buluşlarımı antidemokratik kuvvetler birliğine armağan ediyorum.