Soruşturmayı yürüten savcılığın 'masumiyet karinesi'ni hatırlatarak "Unutulmamalıdır ki, herkes
kanun önünde eşittir." sözü de kesmedi onları.
Yaşar Büyükanıt'ın
astsubay, Hanefi Avcı'nın polis müdürü için söylediği gibi, 'Biz onları tanıyoruz, onlar iyi çocuklar.' diyerek durdurmaya çalıştılar
soruşturmayı. Geçmişte hep böyle yapmışlardı çünkü. Kimse dokunamazdı onlara. Nihayetinde onlar için hükümetlerin bile 'Bir manşetlik ömrü vardı.' 28 Şubat'ta yaptıkları yayınlar,
iktidar partisini kapattırmak için ürettikleri haberler,
demokrasi tarihimizin utanç vesikaları olarak hala arşivlerde duruyor. Yalan üretme merkezleri deşifre olunca, büyük
gazeteci denenlerin maskeleri bir bir düşüyor. 'Teyit etmekte çok zorlandığımız bilgilere göre' diyerek yeni MİT müsteşarına bile
iftira atabilen karanlık odakların, kişileri itibarsızlaştırmak için kurduğu kumpaslar ortaya çıkıyor.
Ekran
ekran dolaşıp 'korkuyorum' diyerek piyasa yapanlar öyle bir yalan rüzgârı estirdiler ki, bu
rüzgar karşısında bakışları flulaşanlar oldu. Bakış açısında kayma olanlar İtalyan
Savcı Felice Casson'un şu değerlendirmesine
kulak vermeli: "Türk Gladio'su çok daha karmaşık bir özellik gösteriyor. Çünkü bir taraftan
iş dünyası, bir taraftan medya dünyası. Bir taraftan siyasi dünya ilişki içinde." Tam 7 bin 500 kişi sorgulanmış; bir baş
bakan, 11 bakan, 30 gazeteci tutuklanmış orada. Son soruşturmada gündeme gelen isimlere bir de bu gözle bakalım. Muhalefet partisinin eski başkanına yönelik
komplo, Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu tuzağa hayır dememesi,
referandum sürecinde olduğu gibi seçimler öncesinde de gündemi değiştirecek kitap için görevli gazetecilerin sıkıştırılması, iktidarı yıkmak için bir televizyon kanalının ele geçirilmesi.... Birileri bunlara '
özgür basın faaliyetleri' diyor ne yazık ki.
Ergenekon'un ilk iddianamesinde örgütün faaliyetleri 11 maddede anlatılmış. 4. madde şöyle:
Medya ve yayın organlarının
kontrol altına alınıp hakim güç olma faaliyetleri. 5. madde: Kontrol altındaki medya kuruluşlarıyla dezenformasyon amaçlı faaliyetler. Toplumda korku, panik ve
kaos oluşturmak isteyenlerin bugüne kadar gazete, televizyon ve kitaplarla nasıl bir dezenformasyon yaptıklarını bilmeyen var mı? Ergenekon sanığı
Ergün Poyraz'ın
Başbakan Tayyip Erdoğan için yazdığı
'Takunyalı Führer'e, Cumhurbaşkanı için yazdığı Musa'nın Gül'üne kitap demek mümkün mü? İddianamede Poyraz'ın kitaplarının Eruygur'un jandarmaya yaptırdığı
fişleme ve dinlemelerinden oluştuğu ayrıntılarıyla anlatılıyor. Şu anda da aynı tarz kitap yazımları gündemde. Örneğin, Ahmet Şık'ın evinde jandarmanın yaptığı dinleme kayıtları çıkmış. İlginçtir, Şık'ın hazırladığı kitapta,
kaset çözümlerini şuraya girmek lazım, gibi notlar yer alıyormuş. Şimdi savcı 'Bunları kim yazdı?' diye soruyor. Yani, isimler değişse de planlar hiç değişmiyor.