Yargı ne yapmaya çalışıyor?

Danıştay'ın, YÖK'ün meslek liseleriyle ilgili katsayı kararını ikinci kez iptal etmesi, 'yargı vesayeti' tartışmasını beraberinde getirdi.

Yargı ne yapmaya çalışıyor?

Aynı yargı organının aynı konuda birbiriyle çelişen kararlara imza atması, tereddütleri artıran faktörlerin başında geliyor. Bunun son örneği Danıştay'da yaşandı. Danıştay, 28 Şubat sürecinin olağanüstü şartlarında meslek liselilerin üniversiteye girişini zorlaştırmak için yapılan katsayı düzenlemesine karşı açılan davaları "Bu iş YÖK'ün yetkisinde" diyerek reddetmişti. Ancak YÖK, katsayıyı kaldırınca bu defa tavır değişikliğine gitti. Yüksek yargının yetki ve sınırlarını aşan kararları katsayıyla da sınırlı değil. Anayasa Mahkemesi'nin 367 şartı ve Meclis'ten mutabakatla geçen eğitim özgürlüğüyle ilgili düzenlemeyi iptal etmesi, bunların başında geliyor. Ekonomi, eğitim, sağlık alanlarında bakanlık ve belediyeler gibi kamu kurumlarının yaptığı pek çok reform da Danıştay'dan dönüyor. Son iki yılda verilen kararların sadece 4'ü iktidarın lehine çıktı, 51 karar icraatları durdurmaya yönelikti. Anayasa Mahkemesi de 2002'den bu yana yapılan 151 başvurudan 56'sında yürütmeyi durdurdu. 47 dava halen devam ediyor. Yüksek Mahkeme, anayasa değişikliklerini şekil yerine esas denetimiyle iptal ederken, Danıştay idarenin işlemlerini yerindelik denetimine tabi tutuyor. Hukukçular, ortaya çıkan tabloyu, "Yüksek yargı yürütmenin yerine geçti. Türkiye hâkimler devletine doğru gidiyor." sözleriyle eleştiriyor. Anayasa Mahke-mesi'nin cumhurbaşkanlığı seçimlerini kilitleyen 367 kararı, 'yargının yetki gasbıyla yasamaya müdahalesi' olarak kayıtlara geçti. 27 Nisan 2007 tarihindeki seçime kadar 184 olarak uygulanan toplantı yeter sayısının '367' olduğunu iddia eden CHP, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. Yüksek Mahkeme, CHP'nin talebine uydu; Anayasa'nın 96. ve 102. maddelerine aykırı bir şekilde Abdullah Gül'ün en yüksek oyu aldığı birinci turu, 1 Mayıs 2007'de iptal etti. Kararın ardından Meclis kilitlendi. Erken seçim kararı alındı. Seçimin ardından düzenleme yapılarak referanduma gidildi. Toplantı yeter sayısı 184 olarak tescillendi. BAŞÖRTÜSÜ KARARINDA MECLİS MUTABAKATI YOK SAYILDI Anayasa Mahkemesi'nin, 9 Şubat 2008'de Meclis'ten 411 milletvekilinin oyuyla geçen ve üniversitelerde eğitim özgürlüğünün önünü açan Anayasa dağişikliğiyle ilgili kararı da 'yargıçlar devleti' yorumlarını güçlendirdi. Mahkeme, 5 Haziran 2008'deki oturumunda Anayasa'nın 148. maddesindeki "anayasa Mahkemesi anayasa değişikliklerini sadece şekil bakımından inceler ve denetler." hükmüne rağmen düzenlemeyi iptal etti. Mahkemenin iptal kararı, hukukçular tarafından sert dille eleştirildi. Hukukçular, yetki gasbıyla Meclis iradesinin yok sayıldığının ve Anayasa'nın işlevsiz hale getirildiğinin altını çizdi. DANIŞTAY, BELEDİYELER KANUNU'NDA ANAYASA MAHKEMESİ'Nİ BY-PASS ETTİ İdari işlemlerin kanunlara uygunluğu yerine, yerindelik denetimi yapan Danıştay, zaman zaman Anayasa Mahkemesi gibi hareket ederek, Anayasa'ya uygunluk denetimi yoluna bile gidiyor. Nüfusu 2 binin altındaki belde belediyelerin kapanmasıyla ilgili karar, bunun tipik bir örneği. Anayasa Mahkemesi'nin nüfusu 2 binin altındaki belde belediyelerinin kapanmasını öngören kanunu Anayasa'ya uygun bulan kararını Danıştay adeta by-pass etti. İçişleri Bakanlığı'nın genelgesinin denetlendiği davada, yürürlük tarihi farklı belirlendiği gerekçesiyle düzenleme iptal edildi ve belediyeler 29 Mart 2009 yerel seçimleri öncesi kapanmaktan kurtuldu. Danıştay'ın bazı kararları şöyle: Danıştay 5. Dairesi, HSYK kararıyla Ankara cumhuriyet savcısı yapılınca emekliye ayrılan Turgut'un açtığı davada Anayasa'ya aykırı şekilde göreve iade kararı verdi. Bu kararla HSYK'nın 4 üyesinin oyuyla Ali Suat Ertosun'un müfettiş arkadaşı 63 yaşındaki Turgut yeniden müfettişliğe döndü. Danıştay 2. Dairesi, 8 Şubat 2006'da verdiği kararda Aytaç Kılınç isimli anaokulu öğretmeninin okula gidiş-gelişlerde başörtüsü taktığı için Gölbaşı Bayrak Garnizonu Anaokulu'na müdür olarak atanmasının sakıncalı olduğuna hükmetti. Dairenin bu kararıyla başörtüsü yasağını sokağa taşıdığı yorumları yapıldı. Danıştay 8. Dairesi, Anayasa Mahke-mesi'nin üniversitelerde eğitim özgürlüğünün yolunu açan anayasa değişikliğini iptal kararı henüz çıkmadan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan'ın, Anayasa değişikliği sonrası uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmadığına' ilişkin rektörlüklere gönderdiği yazıyı 'genelge' olarak kabul ederek, yürütmesini durdurdu. Hükümetin Doğu'da doktor açığını kapatmak için çıkardığı zorunlu görevlendirmeye ilişkin genelgenin yürütmesi dururuldu. PETKİM'İN SATIŞINI DURDURDU Danıştay, Petkim'in yüzde 51 oranındaki kamu hissesinin Socar-Turcas-Injaz Ortak Girişim Grubu'na satışının yürütmesini durdurdu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Petkim'in özelleştirilmesine karşı Petrol-İş Sendikası'nın yaptığı "yürütmenin durdurulması ve ihale şartnamesinin reddi" yönündeki başvuruyu reddeden Danıştay 13. Dairesi'nin kararına yapılan itirazı kabul etti. Böylece, Petkim'in özelleştirilmesine ilişkin yürütmenin durdurulması talebi kabul edilmiş oldu. Danıştay, Yargıçlar ve Savcılar Birli-ği'nin eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun açtığı pek çok davada Anayasa, Hakimler ve Savcılar Kanunu ile CMK'daki yetkilerini kullanan adalet müfettişlerinin hakim kararıyla yaptıkları dinlemelere ilişkin yönetmeliği iptal etti. İGDAŞ ÖZELLEŞTİRMESİ DE DANIŞTAY'A TAKILDI İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu'nun aldığı İstanbul Gaz Dağıtım Sanayii ve Ticaret AŞ'nin (İGDAŞ) özelleştirilmesi kararı Danıştay'dan döndü. 2010 yılının ilk günlerinde verilen bu karardan sonra, Büyükşehir Belediyesi'nin eli kolu bağlandı. Aynı tarihte bir özelleştirme durdurma kararı da Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ'ye karşı alındı. Danıştay, Türkşeker'e ait Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba şeker fabrikalarının özelleştirilmesine yönelik ihale ilanı ve şartnamesinin yürütmesini durdurdu. İETT ARAZİSİNİN SATIŞINA MÜDAHALE Bir başka tartışmalı belediye kararına müdahale de İETT arazisiyle ilgili yaşandı. Önemli bir gelir getirecek olan İETT arazisi üzerinde yapılacak Dubai Kuleleri Projesi'ne onay vermeyen Danıştay, imar değişikliğinde 'kamu yararı ve hukuka uygunluk bulunmadığı'na hükmetti. Belediye böylece satıştan beklediği 1 milyar 156 milyon dolar gelirden mahrum kalmış oldu. Ocak 2010'daki Danıştay kararında ise Türk Eczacıları Birliği'ne (TEB) isyan bayrağını açtırdı. Danıştay, Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) eczanelerle tek tek sözleşme yapmasını iptal etti. METROBÜS ZAMMI DANIŞTAY'DAN DÖNDÜ Belediyelerin toplu taşıma araçlarıyla ilgili aldığı kararlar da Danıştay'dan döndü. İstanbul 10. İdare Mahkemesi, metrobüs ücretlerine yapılan zam kararını durdurdu. Böylece hat üzerindeki 2 TL'lik yolculuk yeniden 1,5 TL oldu. Ankara Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Koordinasyon Merkezi'nin 24.12.2004 tarihinde toplu taşıma araçlarına yaptığı yüzde 50 zam kararı da açılan aleyhte dava üzerine Danıştay 8. İdaresi tarafından bozuldu. ALKOLLÜ İÇKİLERİN REKLAMININ ÖNÜNÜ AÇTI Danıştay'ın Aralık 2009 tarihinde verdiği kararla reklamlarda alkollü içkinin kültürel ve ortak değerlerle ilişkilendirilmesini yasaklayan tebliğ hükümlerinin yürütmesini durdurdu. 13. Daire, aldığı başka bir kararla da sigara paketlerinin üzerinde yer alacak uyarı yüzeyini yüzde 65'ten yüzde 40'a düşürdü. Buna göre sigara paketleri üzerindeki uyarı yazı ve resimleri Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu'nun (TAPDK) kararının aksine çok daha küçük bir şekilde yer almasına imkan sağladı. FATMA TURAN İSTANBUL İşte Danıştay kararlarından bazıları Nüfusu 2 binin altındaki belediyelerin kapanmasıyla ilgili düzenlemeyi, yetkisini aşarak 'Anayasa'ya uygun değil.' deyip iptal etti. YÖK'ün, üniversitelerdeki eğitim özgürlüğüyle ilgili rektörlere gönderdiği yazıyı 'genelge' sayıp yü- rütmesini durdurdu. Doğu'da doktor açığını kapatmak için çıkarılan zorunlu görevlendirmeye ilişkin genelgeyi iptal etti. İETT arazisinin satışını durdurdu. Kararla birlikte belediye, 1 milyar 156 milyon dolarlık gelirden oldu. Alkol reklamları ve sigara paketlerindeki uyarı resimleriyle ilgili tebliği durdurdu. Karar, sigara ve alkol şirketlerini sevindirdi. PETKİM, İGDAŞ ve Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ ile il- gili alınan özelleştirme kararlarını iptal etti. İstanbul ve Ankara'da belediyelerin toplu taşımayla ilgili kararları da Danıştay'dan döndü. Metrobüs zammı iptal edildi. Yargı, siyasî aktör gibi davranıyor Prof. Dr. Serap Yazıcı (Anayasa hukukçusu): Hukuk devleti, yargı organının da tüm yetkilerini ancak hukukun sınırları içinde kullanmasını gerektirir. Ne var ki Türkiye'de yargı adeta siyasî bir aktör gibi davranmakta, hukukun sınırlarını aşan kararlar vermektedir. Yargı organları öylesine bağımsız ki Anayasa'nın bile üzerinde kararlar alabilmektedir. Türkiye'de hukuk devleti kültürü yanlış olarak yerleşmiştir. Anayasa'mızın 2. maddesinde de yer alan bu ilke, devletin üç temel organının hukuka uygun davranmakla yükümlü olduklarını ifade eder. Türkiye'de ise devlet seçkinleri hukuk devletinin sadece yasama ve yürütme organlarını sınırlayan bir ilke olduğuna inanmaktadır. Bu çevrelere göre, yargı gerektiğinde hukukun sınırlarını aşan kararlar verebilecektir. Bu tür kararlar meşru telakki edilebilir. Oysa hukuk devleti, yargı organının da tüm yetkilerini ancak hukukun sınırları içinde kullanmasını gerektirmektedir. Ne var ki Türkiye'de çeşitli siyasi sorunların çözümünde yargı adeta siyasi bir aktör gibi davranmakta, hukukun sınırlarını aşan kararlar vermekte ve yargının bu tutumu, bazı çevrelerce meşru görülmektedir. Bu nedenle Türkiye'de yargı organları öylesine bağımsızdır ki anayasanın da üzerinde kararlar verebilmektedir. Bu tür kararlara gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Danıştay'ın içtihatlarında rastlanmaktadır. Bu nedenle Türkiye'de her şeyden önce yargı kararlarının hukukun sınırları içinde kalması gerektiği fikrinin yerleşmesi gerekir. Milletin egemenlik yetkisini kullanıyorlar Ekrem Serim (Yargıtay Onursal Üyesi): Bir vesayet görüntüsü var. Bilhassa Danıştay'ın kararlarında... Konu, hukukî denetimden ziyade idarî denetim şekline dönüştü. Anayasa değişikliklerine rağmen yorum yoluyla istedikleri kararı alıyorlar. Milletin egemenlik yetkisi, Meclis'ten çok Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın elinde görünüyor. Gerçekten bir vesayet görüntüsü var. Bilhassa Danıştay'ın kararlarında... Anayasa Mahkemesi'nin anayasa değişikliği kararında da yaşandı. Gördüğüm kadarıyla Danıştay, idarenin takdirini ilgilendiren konularda devamlı denetim yapıyor. Türkiye'de bu şekilde iki idari merci ortaya çıkıyor. Hukuki denetimden ziyade idari denetim şekline dönüşmüş vaziyette. İdarenin takdirine karışması bir bakıma kuvvetler ayrılığı ilkesine de aykırı düşüyor. Önlenmesi çok zor. Ancak yüksek yargının içtihat değiştirmesiyle düzelecektir. Bu anlamda bilimsel çevrelerin eleştirileri dikkate alınmalıdır. Katsayı kararında YÖK takdir hakkını kullanıyor. YÖK, yetkili bir makam olarak yapıyor. Yetki aşımı yok. Ama Danıştay, 28 Şubat süreci başladıktan sonra o zamanki YÖK yönetiminin meslek liselerinin normal fakültelere girmesini engellemek için getirdiği katsayıyı hukuka uygun görüyor. İstanbul Barosu'nun bu davada menfaati var mı; yok. İdari yargı mevzuatında menfaati olanların dava açacağı belirtilmiş. Ama yorum yoluyla baronun davası kabul ediliyor. Yorum konusunda mutlak yetkiye sahipler. Siz buna ne yapabilirsiniz? Meclis'in anayasa değişikliklerine rağmen yorum yoluyla istedikleri kararı alıyorlar. Şu andaki görünüş, milletin egemenlik yetkisinin TBMM'den daha çok Anayasa Mahkemesi ve Danıştay'ın elinde gibi. Yargı 'kuvvetler ayrılığı' ilkesini ihlal ediyor Sinan Kılıçkaya (Hukukçular Birliği Vakfı Başkanı): Yargı, yetkisini aşan ve idarenin takdir yetkisini ortadan kaldıran kararlarıyla kuvvetler ayrılığı ilkesini ihlal ediyor. Bu, Anayasa'ya aykırıdır. Bu kararlar yargıya olan güveni de ciddi şekilde zedelemektedir. Yargı, kararlarını siyasî, ideolojik yaklaşımlardan uzak, hukukun temel prensiplerinin içerisinde vermeli. Yargının idarenin takdir yetkisini ortadan kaldıran, yetkisini aşan kararlarıyla her şeyden önce kuvvetler ayrılığı ilkesi ihlal ediliyor. Bu, anayasaya aykırıdır. Bu kararlar yargıya olan güveni de ciddi şekilde zedelemektedir. Yargı, kararlarını verirken siyasi ideolojik yaklaşımlardan uzak, objektif, hukukun temel prensiplerinin içerisinde karar vermelidir. Hukuk sistemimiz, anayasal düzenimiz, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalıdır. Yasama, yürütme ve yargı birbirlerinin yetki alanına müdahale etmemelidir. Danıştay'ın son kararı hukukî değildir. Çünkü 'meslek liseliler üniversiteye girmesin' demek ne kadar hukukiyse bu karar da o kadar hukukîdir. Çünkü bu kararın fiilî sonucu 'meslek liseliler üniversiteye girmesin' demektir. Anayasa Mahkemesi'nin 367, anayasa değişikliği ve siyasi parti kapatma davalarında verdiği kararlar da yasamanın yetki alanına müdahaledir. CHP, 151 kez Anayasa Mahkemesi'ne gitti Anayasa Mahkemesi'nin yargı vesayeti eleştirisine yol açan kararları CHP'nin açtığı davalar sonucunda ortaya çıktı. CHP, Meclis'te iktidara karşı yürüttüğü muhalefeti Anayasa Mahkemesi zemininde de sürdürüyor. Anayasa Mahkemesi'ne anayasa ve yasa değişikliklerinin iptali için Meclis tarihinde görülmemiş şekilde dava açan CHP, açılan davaların önemli bir bölümünde istediğini aldı. CHP, AK Parti'nin tek başına iktidar olduğu 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana toplam 151 yürürlüğü durdurma ve iptal davası açtı. Anayasa Mahkemesi, CHP'nin 22. ve 23. dönem yasama faaliyetine ilişkin açtığı 56 davada yürürlüğü durdurma ve iptal kararı verdi. Mahkeme 3 davada kısmen ret kısmen iptal kararı verirken, 3 davada ise karar verilmesine yer olmadığı kararı verdi. Yüksek Mahkeme, 34 davayı reddetti. 47 dava devam ediyor. Anayasa Mahkemesi, 367 kararı ile üniversitelerde eğitim özgürlüğü getiren anayasa değişikliğinin iptali gibi siyasi davalarda Anayasa'ya aykırı şekilde CHP'nin talebi doğrultusunda karar verdi. Danıştay'ın son iki yıla ait seçilmiş kararlardaki rakamlar da çok çarpıcı. Verilen kararların yalnızca 4'ü iktidar lehine olurken 51'i AK Parti hükümetinin icraatlarını durdurmaya yönelik. ZAMAN
<< Önceki Haber Yargı ne yapmaya çalışıyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER