Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk HSYK'nın çıkardığı 888 kişilik kararnamenin tam anlamıyla yargıda “ya bizden taraf olacaksın, ya da bertaraf” anlamına geldiğini yazdı.
Yargıda kantarın topuzunu kaçtığını dile getiren Öztürk, önceki HSYK'nın eşi Ankara’da kanser tedavisi gören cumhuriyet savcısını, kış ortasında Van’a göndermeyeceğini yazdı.
İŞTE SAYGI ÖZTÜRK'ÜN O YAZISI
Yargıda işler karıştı
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) çıkardığı 888 kişilik kararname tam anlamıyla yargıda “ya bizden taraf olacaksın, ya da bertaraf” anlamına geliyor. Yargı içinde yuvalandığı yıllardır bilinenleri “temizlemek” adına yürütülen çalışmalar, cemaatle uzaktan yakından ilgisi olmayan ancak hükümetin de emirlerine boyun eğmeyenleri cezalandırmaya dönüştü. Yani “bağımlı-taraflı yargı” isteniyor.
HSYK’nın mevcut yapısı, her şeyin hükümetin kontrolü altında tutulmasına göre düzenlendi. Sosyal demokrat olarak bilinen bazı kurul üyeleri de, “yargıda cemaatçileri temizliyor” adı altında, hükümeti geçmişte zor duruma düşürenleri uzaklaştırmak, yürütülen soruşturma kapsamında açığa almakla meşgul…
Seçimlere “Yargıda Birlik Platformu” adı altında girenlere destek veren ve kendilerine “sosyal demokrat” diyenler, desteğin karşılığını almanın mutluluğunu yaşıyor. Peki, birileri bu şekilde yükselirken, geçmişte yürüttükleri soruşturmalar nedeniyle sıkıntıya düşen, görev yerleri her 6 ayda bir değiştirilenlerin haklarını, hukuklarını korumak yok mu? Yoksa, sizin sosyal demokratlığınız kendinize mi?
O BAŞSAVCININ SUÇU NE?
AKP hükümeti döneminde Antalya Başsavcılığı’na atanan Hüseyin Baş, aynı hükümet döneminde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na verildi. Eski bakan Binali Yıldırım‘ın bir yakını ile ilgili yolsuzluk soruşturması başlayınca, üzerinde de baskılar arttı.
Beyefendiler, soruşturmayı yürütülen cumhuriyet savcısının değiştirilmesini, dosyanın kapatılmasını istiyordu. Gece yarılarında telefon ediliyor, başsavcı üzerinde baskılar kuruluyordu. Bir başsavcı, ne yapabilir? Üzerindeki baskılar için tutanak düzenler ve hakkını-hukukunu arayacağına inandığı HSYK’ya dilekçe verir.
Eğer o başsavcı bakanın, müsteşarın isteğini yerine getirip soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısından dosyayı alsaydı, o dosyayı kapattırsaydı bugün belki de aynı görevi sürdürüyor olacaktı. Merak etmişsinizdir İzmir eski Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş‘ın başına neler geldiğini…
İzmir’deki görevinden alındı, Samsun Bölge Adliye Başsavcılığı’na verildi. Geçen hafta çıkan kararnameyle bu kez, Gaziantep’e düz cumhuriyet savcısı olarak atandı. Daha önce kendisiyle konuştuğumda, “Cemaatçi misiniz?” diye sormuştum. “Ben şunun-bunun cumhuriyet savcısı değil, Cumhuriyet’in cumhuriyet savcısıyım”
karşılığını vermişti.
BU SÖZLER SIKÇA KULLANILIYOR
Ankara Adliyesi’ne sıkça gideriz. Adliye içinde yapılan onarım, tadilatlar açıkçası binanın kasvetli havasını hayli değiştirmiş. Ama yargı mensuplarını binanın görünümünden çok, yargının getirildiği durum etkiliyor.
Sıkça “Hukukun çivisi çıktı. Hak, hukuk, adalet kavramları yok artık. Keşke ülkemizde hakkın, hukukun, adaletin hakim olduğu günleri görebilsek” sözlerini duyuyorsunuz. Hele son yer değiştirmeleri değerlendirdiklerinde, liyakati olmadığı halde ödüllendirilen, görevini yaptığı için cezalandırılanlardan söz ediliyor.
Hak eden tabii ki terfi edecektir. Buna başta meslektaşları saygı duyar. Ama eğer 17 Aralık operasyonunu gerçekleştiren dönemin Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı ve diğer görevlileri tutuklamaya sevk etti diye cumhuriyet savcısı, başsavcıvekili yapılıyorsa, Ali Fuat Yılmazer ve arkadaşlarını tutuklamaya sevk etti diye cumhuriyet savcısı, başsavcıvekilliğine getiriliyorsa bu terfilere saygı duyulmayacağını en çok onların meslektaşları söylüyor.
ASIL CEZALANDIRILANLAR
Görev yeri değiştirilenlerin önemli bir bölümünün “cemaatçi” olduğuna sakın inanmayın.
“Cemaatçi” adı altında yapılan yer değişikliklerinde, hükümetin aleyhinde olabilecek kararlarda imzası olanlar başta geliyor. Mevcut HSYK, “Ya bizden olacaksınız ya da yerleriniz sıkça değiştirilecek” havasında ve de kantarın topuzunu kaçırmış durumda…
Yargıda Birlik Platformu’nun karşısında kim aday olduysa onlar cezalandırıldı ve daha da cezalandırılacak. Örnek verelim: Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Hayrettin Türe, “Aday olma, Yargıtay üyeliğine verelim” denilmesine karşın “Demokratik hakkımı kullanıp aday oluyorum” demişti. Ne oldu Türe‘ye, görevden alındı, Sincan Hakimliği’ne verildi. HSYK üyeliği adaylarından Yargıtay Savcısı Arif Alemdar Çorum’a, adaylardan Sincan Başsavcısı Murat Gökçe Eskişehir’e, adaylardan Yeşim Sayıldı Samsun’a tenzili rütbeyle verildi. Peki, Ankara Başsavcıvekili Nuri Yiğit‘in cemaatle ilgisi mi vardı da önce
Sincan’a, şimdi Kayseri’e verildi…
Önceki HSYK, hiç değilse eşi Ankara’da kanser tedavisi gören cumhuriyet savcısını, kış ortasında Van’a göndermezdi. İki kez doğu görevi yapanlar, yeniden aynı göreve yollanmazdı. “Yer değiştirme cezası” olanlar için bile “yaz kararnamesi” beklenirdi. “Yargıda Birlik Platformu” gücüyle 6 ayda bir insanları yerlerinden, görevlerinden almalar, aşağılamalar nereye kadar?
Anlaşılıyor ki, HSYK’nın kararlarına çokça itiraz var. Aynı daire itirazları inceleyecek, kararında bir değişiklik olmazsa dosyaları HSYK Genel Kurulu’na gidecek. Artık oradan ne zaman çıkar bilinmez ama hakim ve savcıların yeni hak arama adresi de Anayasa Mahkemesi Başkanlığı olacak.