- Yasalaştırılmaya çalışılan düzenlemede savcıların, adli kolluk birimini vali ve il emniyet müdürlerinin izniyle kullanabilmesi öngörülüyor.
- Avukat Hasan Ürel:'Soruşturmaların gizliliği kalmaz. Valiler doğrudan siyaset tarafından atanıyor.'
- Anayasa Profesörü Ergun Özbudun:'Valinin, emniyet müdürünün karışması, yürütmenin yargı üzerinde etkili olması demek.'
- Prof. Dr. Nurullah Aydın:'Yargı-yürütme ilişkilerindeki sürekli oynamalar, hukuk devleti kavramını sarsar.'
17 Aralık operasyonundan sonra yürütme eliyle yargı bağımsızlığını tehdit eden uygulamalar hız kesmeden devam ediyor.
Daha önce, Danıştay tarafından Anayasa’ya ve CMK’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilen adli kollukla ilgili düzenlemeler, bu defa demokratikleşme paketi adı altında yasayla gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Savcıların, adli kolluk birimini doğrudan değil vali ve il emniyet müdürlerinin izniyle kullanabilmesi öngörülüyor. Dinlemeler ve teknik takip işlemleri de ağır ceza hâkimleri tarafından oluşturulacak teknik büronun onayına bağlanıyor. Gizli soruşturma yapmayı engelleyen ve örgütlü suçların da takip edilmesini zorlaştıran bu düzenlemeler, hukukçular tarafından tepkiyle karşılandı.
Ankara Barosu eski Başkan Yardımcısı,Avukat Hasan Ürel: Adli kolluk genel kolluktan ayrılmalı ve yargının alanına alınmalı. Adli kolluk mutlaka yargı sistemi içerisinde yargı hiyerarşisi içerisinde yürütme alanında değil yargı alanında düzenlenmeli. Soruşturmaların gizliliği kalmaz, güvenilirliğini azaltır. Valiler doğrudan siyaset tarafından atanıyor. Bugün vali yardımcısı sizin partinizin yakını olur yarın başka bir siyasi partinin. Siyasetin yargıya bu biçimde müdahalesi kabul edilemez. Soruşturmanın gizliliği meselesi önemli. Bu gizliliğin de yine yargı sistemi içinde korunması gerekir. Yargının hükümete karşı soruşturma yürütmesi çok zor olacaktır.
Anayasa Profesörü Ergun Özbudun: Savcıların soruşturma yetkileri kısıtlanmış oluyor. Dolayısıyla yargı bağımsızlığına aykırı bir durum ortaya çıkıyor. Bu doğru değil tabii ki. Çünkü yargısal işlemden bahsediyoruz. Valinin, emniyet müdürünün o işe karışması yürütmenin yargı üzerinde etkili olması demek. Meclis’e sunulan metin ne değildir onu da görmek lazım. Adli kolluktan uzaklaşılacak bir sistem varsa eğer adli kovuşturmalarda vali ile emniyet müdürü bir şekilde etkili olacaksa bu da hukuk devletine ve yargı bağımsızlığına aykırı bir düzenleme olur.
Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süheyl Donay: Bu düzenleme, Anayasa’ya uygun değil. Kuvvetler ayrılığı ilkesine de adil yargılama düzenine de aykırı. Zaten daha önce Danıştay, adli kolluk yönetmeliği konusundan görüşünü bildirdi. Eğer bu şekilde bir kanun çıkarsa Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal eder. Ümit ederim bu Meclis’te değişir, bu yasadan vazgeçerler. Kamuoyuna yansıyan şekilde çıkarsa bu düzenleme, Anayasa’ya aykırı bir hükmü yasayla getirmiş olurlar ki, iptali vazgeçilmez bir sonuç olur. Hem niçin dinleme, takip kararını Ağır Ceza Mahkemesi alacak, üstelik oybirliği de aranıyor. Bu durumu anlamak mümkün değil. Bu demektir ki, yargıçların tamamına güvenmiyorlar. Başbakan hukukun her şeyini bilmek zorunda değildir, ancak herhalde bir hukukçu danışmanı vardır, danışmanlarına sorabilir. Netice itibarı ile yanlış yönlendirmişler.
Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurullah Aydın: Adli Kolluk Yönetmeliği, AB Venedik Kriterleri kapsamındaki bir düzenlemeydi. Bunun değiştirilerek vali yardımcısına dolayısıyla yürütme organının yerel yönetimine bırakılması yargı bağımsızlığının zedelenmesine yol açacaktır. Yargı-yürütme ilişkilerindeki sürekli oynamalar, hukuk devleti kavramını sarsıcı uygulamalardır. Davalara, olaylara ve kişilere göre yasalar oynatılmamalı. Emniyet biriminin doğrudan yürütmenin emrine verilmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin terk edildiği ve yasama-yürütme-yargının tek elde toplandığı sonucunu doğurmaktadır. Bu ise Anayasa’ya aykırıdır. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek mahkemeler ile hukuk fakülteleri, Barolar Birliği bu düzenlemelere karşı tepkilerini ortaya koymalıdır.
Fatih Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mustafa Zeki Yıldırım: Anayasa’nın en temel ilkesi kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Yargı, yargısal faaliyetleri yürütürken hiç kimseden emir ve talimat almaz. Bu düzenleme, Anayasa’ya açıkça aykırıdır. Savcının yaptığı soruşturma yargısal faaliyettir. Ceza Muhakemesi’nin zorunluluğunun ilk aşamasıdır. Savcı, şayet soruşturma yapma imkanı olmadığı takdirde, mahkemenin yargılama şansı olmaz. O bakımdan savcının bağımsız, hiçbir emir etki ve tesir altında kalmadan ve soruşturmanın gizliliğine riayet ederek soruşturmasını başarı ile yapması gerekir. Özellikle örgütlü suçlarda suç işleyenler takip edildikleri haber almaları durumunda derhal suç delillerini yok etmektedir. Savcının ise bu delilleri bulmak ve mahkemeye getirmek görevi vardır. Bu çerçevede baktığımızda validen izin alınması hem kuvvetler ayrılığı ilkesine hem de yargının bağımsız faaliyet yürütme ilkesine aykırılık teşkil eder. Bu durum hukukun temel ilkelerine aykırıdır.
Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen: Savcılık makamını yürütmenin ve idarenin dışında yani yargının içinde tutmanız gerekir. Dolayısıyla savcıların da çalışabileceği, kendilerine bağlı kolluk teşkilatlanmasının olması lazım. Bu tür bir yasal düzenleme yapılacaksa eğer; bu adli kolluk teşkilatının cumhuriyet başsavcılıklarına bağlı olarak yapılması yani yürütmenin ve idarenin gücünü artırıcı değil aksine yargının etkinliğini artırmaya yönelik olması gerekir. Neticede Türkiye hukuk devleti olma yolunda ilerlemeli. Hukuk devleti olabilmek için de yargının, yasamanın, yürütme ve idarenin de ellerinde bulundurdukları yetkileri bir diğerine müdahale için kullanmaması gerekiyor. Ne işlendiği iddia edilen suçların üzerini örtmelisiniz ne de ‘benim soruşturma kovuşturma yetkim var’ diyerek de bunu ezici bir kuvvet olarak kullanmalısınız.