Yargı'nın bağıran yüzü

Türkiye, 2,5 yıl önce YARSAV tanıştı. Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, ‘ETÖ soruşturması derinleştikçe sesini en fazla yükselten kişi’ olarak tarihe geçti.

Yargı'nın bağıran yüzü

İhsas-ı rey, yargılamayı etkileme ve yargıçlar devleti tartışmalarını da ateşledi. ‘Bir hukuk devletinde sıfatı ve görevi ne olursa olsun, yargı önünde hesap vermeyecek hiç kimse olamaz. Cumhurbaşkanı olsa bile, itham edildiği olaylar var ise yargı süreci tıkanmamalı, yargıdan kaçılmamalıdır.’ “Türkiye’nin en saygın, yaratıcı ve örnek hukukçularından, ömrünü adalete hizmet etmekle geçiren, hukuk abidesi, YARSAV kurucu üyesi Onursal Yargıtay Cumhuriyet BaşsavcıSabih Kanadoğlu’nun, diğer pek çok şüphelinin de başına geldiği gibi, yakın zamanda hukuksuzluğa uğradığı kamuoyunun bilgisindedir. Bu durum yaşanan hukuksuzluklar için ilk değildir, mevcut tabloda son da olmayacaktır.” Yukarıdaki iki cümle ideolojik olarak ayrı safta yer alan iki farklı insana aitmiş gibi duruyor. Çünkü birincisinde ‘cumhurbaşkanı dâhil herkesin yargılanabileceği’ hükmü var. İkincisinde ise ‘Sabih Kanadoğlu yargılanamaz, o hariç’ diyor. Oysa birbirine zıt olan bu iki cümle aynı toplantıda sarf edildi, hem de aynı kişi tarafından. Sözlerin sahibi, eleştirileri ve konuşmalarıyla Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ) soruşturmalarından sonra ‘flaş isim’ hâline gelen Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu. ETÖ operasyonu kapsamında eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun evi aranırken ilk destek ziyareti ondan geldi. Evin girişinde işaret parmağını kaldırarak kızgın bir ifade ile yaptığı açıklama âdeta tehdit içeriyordu: “Darbe yargılamalarını çağrıştıracak adımlardan özellikle uzak durulsun. Hukukun üstünlüğüne yapılan saldırıları yine hukuk önleyecektir; bunu herkes böyle bilsin!” Aslında eski başsavcısına bir vefaydı bu. Ancak bununla yetinmedi. Bir hafta sonra dernek başkanı sıfatıyla Yargıtay’ın ek binasında basının karşısına tekrar çıktı. Hedefinde yine hükûmet vardı. Çatık kaşı, sert mizacı ve yüksek ses tonuyla yaptığı açıklama çelişkilerle doluydu. Bu ‘bağıran üsluba’ birçok hukukçu, baro başkanı tepki gösterdi. 1967 Şavşat doğumlu Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra 1989’da mesleğe başladı. Bandırma ve Delice’de görev yaptı. Hakkındaki eleştirilerden biri burada devreye giriyor. Meslektaşlarının aksine o şark hizmetine gitmemiş. Daha sonra Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nde tetkik hâkimi oldu. Bu görevini sürdürürken Yargıtay savcısı olmak için Yargıtay Başkanlar Kurulu’na müracaat etti. Ancak kurul ona muvafakat vermedi. Zaten dönemin Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’la arası açıktı. Yargıtay’da en iyi anlaştığı isim Sabih Kanadoğlu’ydu. Nitekim bu yakınlık meslekte yükselmesini sağladı. Kanadoğlu’nun desteği ile 2001’de çok istediği Yargıtay’ın birinci masasına savcı olarak atandı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı döneminde de Kanadoğlu’nun ‘en gözde savcısı’ydı. 2006’da yüksek yargının bir kısmını temsil eden YARSAV’ın ilk başkanı oldu. Başkan seçilmeden bir ay önce Kavaklıdere Lions Kulübü tarafından ödüle layık görüldü. Geçen yıl, kendisini askerlikten muaf tutan ‘çürük raporu’ tartışmasıyla haftalarca gündemde kaldı. Yeni bir rapor almak için GATA’ya gittiğinde Tuğgeneral Tahir Ünal tarafından bahçe kapısında karşılanması ‘imtiyazlı muamele’ olarak tenkit edildi. Eşi Serpil Eminağaoğlu Genelkurmay Hukuk Müşavirliği’nde avukat olarak çalışıyor. Yargıtay’ın siyasi partiler masasındaki görevi devam eden Eminağaoğlu medyanın da yakından tanıdığı bir isim. Bugüne kadar görüşlerini Radikal ve Cumhuriyet gazetelerindeki makaleleriyle, hukukçu kimliğiyle dile getirdi. 2006’da derneğin başına getirilince yıldızı parladı. Hedefinde bazen Başbakan, bazen Cumhurbaşkanı, bazen YÖK Başkanı bazen de Diyanet İşleri Başkanı oldu. Savcı ve hâkimlerin problemlerini dile getirmekten ziyade devletin zirvesine yönelik sert açıklamalarıyla gündeme geldi. Âdeta çatışma siyasetinden medet uman ana muhalefet lideri gibi hareket etti/ediyor. Eminağaoğlu’nun sert mizacı ve bağıran üslubu onu meşhur ederken, başkanlığını yaptığı dernek kamuoyunda pek tanınmadı. Çünkü örgütü adına hep o önplandaydı. Dolayısıyla onun dışındaki dernek yönetici ve üyeleri neredeyse hiç bilinmiyor. Peki, yargı mensuplarının temsilcisi olduğunu iddia eden YARSAV nasıl bir işleve sahip? Yargıyı siyasallaştırıyor mu? Neden kuruldu, fikir babası kim? Bütün savcı ve hâkimleri temsil ediyor mu? YARSAV’ın kuruluş hikâyesi aslında Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzakere masasına oturma kararından sonraki günlere denk düşüyor. Demokratikleşme adımları çerçevesinde 2004’te çıkarılan Dernekler Yasası’ndan sonra örgütlenme yönündeki birçok kısıtlama kaldırıldı. Adalet Bakanlığı, 2006’da AB’ye uyum kapsamında Türkiye’deki yargıç ve savcıların tek bir çatı altında örgütlenmesi için bir çalışma başlattı. Bu kapsamda Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği’nin kurulmasını öngören bir taslak hazırlandı. Taslağa göre birlik, bakanlığın desteği ile kurulacaktı. Uzun bir çalışmadan sonra bir kanun tasarısı hazırlandı ve ilgili kurumların görüşüne açıldı. Tam da bu süreçte ilginç bir gelişme oldu. Bazı yüksek yargı üyeleri, yasa kapsamında kurulması planlanan bu birliğin Adalet Bakanlığı’nın denetiminde olacağını bahane ederek ayrı bir oluşum için harekete geçti. Kısa bir sürede YARSAV ismiyle bir birliğin kurulduğu ilan edildi. Ardından ağırlığını yüksek yargı mensuplarının oluşturduğu bir grup bu çatı altında buluştu. 501 kurucu üye ile oluşturulan birliğin fikir babası ise eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu idi. YARSAV’ın bir anda ortaya çıkması yargı camiasında ciddi bir tartışmaya yol açtı. Çünkü YARSAV, bir dernek statüsünde kuruldu. Oysa Türkiye’de yargıç ve savcıların örgütlenmesi ancak özel yasayla mümkün. Dolayısıyla YARSAV ciddi bir meşruiyet sorunu ile doğdu. Örgüt yöneticileri her ne kadar meşruiyetini Dernekler Yasası, BM Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 22’inci maddesi ile diğer uluslararası düzenlemelere dayandırıyorsa da hukukçular bu görüşte değil. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na göre yargı mensuplarının dernek kuramayacağını vurgulayan emekli Cumhuriyet Başsavcısı Reşat Petek, YARSAV’ın kendini feshetmesi gerektiğini iddia ediyor. Zaten Ankara Valiliği, kurulduktan kısa süre sonra yargıç ve savcıların dernek kuramayacağı gerekçesiyle bir yazı gönderdi. Ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dernek hakkında soruşturma açtı. Bu soruşturmadan takipsizlik kararı çıkınca valilik bu kez, emekli olanların dışında diğer savcı ve hâkimlerin üyelikten çıkarılması, ayrıca dernek tüzüğünün de değişmesi gerektiğini savunarak Danıştay’a müracaat etti. Valilik ve YARSAV arasında bu hukuk mücadelesi yaşanırken Adalet Bakanlığı hazırladığı Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanun Tasarısı’na geçici bir madde ekleyerek YARSAV’ı kapatmak istedi. Güncellenen yeni kanun tasarısına göre kurulması planlanan Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği dışındaki oluşumların feshedilmesi öngörülüyordu. Ancak Cemil Çiçek’in Adalet Bakanı olduğu dönemde yargıda yeni bir tartışmaya sebep olmama düşüncesi ile söz konusu tasarı Meclis’in gündemine bir türlü alınmadı. YARSAV, her ne kadar Türkiye’deki bütün savcı ve hâkimleri temsil eden bir örgüt olma iddiasıyla yola çıktıysa da aslında durum böyle değil. Çünkü 11 bin savcı ve hâkimden sadece bini bu derneğe üye. Ancak önemli bir ayrıntı; bu sayının büyük bir kısmı Danıştay, Yargıtay ve HSYK gibi yüksek yargı mensuplarından. Örneğin Yargıtay 1. Başkanlar Kurulu’nda Başkan Hasan Gerçeker’in dışında dört isim daha dernek üyesi (Nedim Baran, Ersan Ülker, Nihal Koyuncu, Mehmet Öztürk). Yine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’ndan 10 isim dernek üyesi (Danıştay Başkanvekili Sinan Yörükoğlu, 6. Daire Başkanvekili Bekir Aksoylu, 11. Daire üyesi İzge Nazlıoğlu, 11. Daire üyesi Belma Kösebalaban, 2. Daire üyesi Murat Cebeci, 10. Daire üyesi Orhan Cem Erbük, 5. Daire üyesi Hayrettin Kadıoğlu, 10. Daire Başkanı Ali Güven, 11. Daire üyesi Ahmet Hamdi Ünlü, 11. Daire üyesi Nihat Turan). Derneğin kurucu üyeleri arasında toplam 96 Yargıtay, 21 Danıştay, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’ndan ise asil ve yedek üyelerden sekizi bulunuyor. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor; Yargıtay, ETÖ ile ilgili son operasyondan sonra ‘ihsas-ı rey’ olur gerekçesiyle herhangi bir açıklama yapmadı. Ama Gerçeker’in açıklamasına göre 150’ye yakın Yargıtay üyesi aynı zamanda operasyona en sert eleştirileri yönelten YARSAV’ın üyesi. Gerçeker’in, “Eminağaoğlu’nun açıklaması Yargıtay’ı bağlamaz.” beyanı, ‘dolaylı olarak ihsas-ı rey’ yorumlarına engel olamadı. Bugüne kadar sadece Eminağaoğlu ile gündeme gelen YARSAV’ın yönetiminde de ilginç isimler var. Örneğin Eminağaoğlu’nun yardımcısı Zekeriya Sevimli, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı. AK Parti’yi takip etmekle görevli savcı. Hatırlanacağı gibi Ergenekon soruşturmasında İşçi Partisi’nde (İP) ele geçirilen CD’de AK Parti iddianamesi bulunmuş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le ilgili bir dosyada ‘A.Gül. Eminağaoğlu hazırladı’ ifade ve iddiaları yer alıyordu. İddianamenin eklerinde de YARSAV bildirisi çıkmıştı. Söz konusu bölümün, YARSAV Başkanı Eminağaoğlu tarafından örgüt üyelerine verildiği öne sürülmüştü. YARSAV’ın diğer yöneticileri de yüksek yargıda görevli önemli isimler. Başkan yardımcılarından Hasan Ali Atay Yargıtay Tetkik Hâkimi, Ziya Özcan ise Ankara 1. İdare Mahkemesi Başkanı. Derneğin Genel Sekreteri Ali Rıza Aydın, Anayasa Mahkemesi Raportörü. Sayman Ahmet Taşyurt da Yargıtay Cumhuriyet Savcısı. Dernek yönetimi, belli bir politik çizginin temsilcisi oldukları yönünde yoğun eleştiri alıyor. Ankara’daki azınlığa karşı yargının asıl iş yükünü çeken Anadolu’daki çoğunluğun birliğe uzak durması bu görüntüye bağlanıyor. Dernek yönetimi, farklı görüşlere kapıları kapatmakla tenkit ediliyor. Çoğulcu ve demokratik yapının kurulmamasını yönetimin bilinçli tercihi olarak gören bir savcı şunları söylüyor: “Yönetim, farklı seslerin girişini kontrol edebilmek için üyelik işlemlerini uzun süre durdurdu. O dönemde kimseyi almadılar. Bunun üzerine birçok üye istifa etti. Üye olmayı düşünenler vazgeçti.” Oysa derneğin tüzüğünde önemli bir madde yer alıyor: “Üyeler arasında aile, cinsiyet, dil, din ırk, mesleki sınıf ve derece, mezhep, renk, sınıf ve zümre gibi herhangi bir fark gözetilemez; eşitliği bozan veya bazı üyelere bu nedenlerle ayrıcalık tanıyan uygulamalar yapılamaz.” Bu maddeye rağmen yönetimin, YARSAV’ın hem meşruiyetini hem de temsil gücünü tartışılır hâle getirdiği ileri sürülüyor. 2,5 yıldır faaliyette olan derneğin en çok tartışılan yönü yargıyı siyasallaştırdığına ilişkin düşünceler. Nitekim bu endişeyi taşıyan hukukçuları haklı çıkaracak bir profil çizdi dernek yönetimi. Çünkü Eminağaoğlu, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Başbakan, YÖK Başkanı, bakanlar ve siyasetçilere yönelik sert eleştirileri ile gündeme geldi hep. Bir siyasi parti lideri gibi hareket etti. Ergenekon operasyonu için yaptığı son açıklamaya Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin daha fazla dayanamadı ve derneğin ‘Yargıçlar ve Savcılar Partisi (YARSAP)’ hâline geldiğini ifade etti. Eminağaoğlu’nun söylemleri, ‘yargıçlar iktidarı’ talebini akla getiriyor. Kuşkusuz YARSAV’a yönelik en önemli eleştirilerden biri yargıyı ikiye böldüğü ve kutuplaşmaya sebep olduğu yönünde. Bu tehlikeden endişe duyan Milliyet Gazetesi yazarı Taha Akyol, köşesinde geçmişte yaşanan acı bir gerçeği hatırlattı: “Yargıdaki farklı görüşler adeta 1970’lerde polisteki Pol-Der, Pol-Bir kamplaşması gibi bir kutuplaşmaya yol açarsa felaket olur.” Savcı ve hâkim adaylarını mesleğe hazırlayan Türkiye Adalet Akademisi Başkanvekili Hasan Dudaklı da aynı endişeyi taşıyor. YARSAV’ın kuruluş aşamasını yakinen takip ettiğini, arkadaşlarıyla birlikte derneğe üye olmayı düşündüklerini söylüyor. Ancak vazgeçtiklerini anlatıyor. Aslında Ankara dışındaki yargı camiasında pek ilgi görmeyen YARSAV’ı bu kadar etkin kılan sebep siyasi bir cemiyet gibi hareket etmesi. Birlik, iktidara karşı sağlanamayan muhalefet ortamını yargı içinde harekete geçirmeye çalışan bir izlenim bırakıyor. Soğuk ve sert üslubu, bağırıp çağıran yüzüyle Ömer Faruk Eminağaoğlu hırçın muhalefet tablosunu tamamlıyor. Yargıtay Başkanı Gerçeker’in üye olmasına rağmen kendini ve kurumunu YARSAV’dan ayrıştırmaya çalışması bu tablodan kaynaklanıyor. YARSAV’ın kendini konumlandırdığı yer ‘bağımsız yargı safı’ olsa da vitrinin söylem ve faaliyetleri, bu iddiayı doğrulamıyor. Hâkim ve savcıların özlük haklarını korumak için kurulduğunu savunmasına rağmen sivil toplum örgütü olarak algılanmıyor. Başkan Eminağaoğlu’nun farklı şapkaları bulunması ve kamuoyu önüne her seferinde farklı kimlikle çıkması kafa karıştırıyor. Dernek başkanı mı, Yargıtay’da görevli savcı mı yoksa bir siyasi cemiyetin lideri mi olduğu netleşmiyor. Dernek başkanı sıfatı ile Sabih Kanadoğlu’na sahip çıkan Eminağaoğlu’na meslekten atılan ve avukatlık bile yapamaz hâle getirilen Ferhat Sarıkaya’yı niçin savunmadığı soruluyor. ETÖ soruşturmasına yönelttiği suçlamaların yetkili savcılar ve son sözü söyleyen hâkimleri hedef aldığı hatırlatıldığında zor durumda kalıyor. ETÖ savcısı Zekeriya Öz, ölümle tehdide varan baskılara maruz kalmasının yanında, bu tür baskılara karşı mücadele etmek üzere kurulduğu öne sürülen meslek örgütünün salvolarıyla boğuşuyor. Tutuklama ve arama izni gibi kararları veren mahkeme heyeti dağa adam kaldıran eşkıya muamelesine tabi tutuluyor. Eminağaoğlu, Türk Ceza Kanunu’nun 288. maddesinde anlatılan ‘adil yargılamayı alenen etkileme’ suçunu işlediği yönündeki suçlamalara da cevap veremiyor. Cumhuriyet mitingleri gibi siyasi toplantılara katılan ve ‘savcılarımız da burada’ türünden açıklamalar yapılmasında mahzur görmeyen Eminağaoğlu, siyasilerle polemiğe girmekten de çekinmiyor. Bu tavırlar YARSAV’ın, tüzüğünde kendini ‘siyaset üstü kuruluş’ olarak tanımlamasını boşluğa düşürüyor. Hükûmete yüklenirken, sürekli yargının siyasallaşmasından yakındı. Oysa birçok konuda ortaya attığı tartışmalı görüşleri ile hem kendini hem de yargı kurumunu siyasetin merkezine çekiyor. YARSAV, bugüne kadar savcı ve hâkimlerin problemlerine yönelik tek somut adım atmış değil. Tam aksine yıllardır şikâyet konusu olan savcı ve hâkim yetersizliğinin daha da artmasına önayak oldu. Adalet Bakanlığı’nın savcı ve hâkim alımını bloke ettirdi. Bu durum, yargı mensuplarının yükünü arttırdığı gibi, tayin bekleyen genç hâkim ve savcı adaylarının mağduriyetine sebep oluyor. Mesela Kasım 2006’da Adalet Bakanlığı 500 yargıç ve savcı almak istedi. Ancak YARSAV, ilgili yönetmeliğin iptali için Danıştay’a müracaat etti. Danıştay 12. Dairesi derneği haklı bularak yürütmeyi durdurdu. Bakanlık buna itiraz etti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, oyçokluğu ile bu itirazı reddetti. Böylece 500 savcı ve hâkim adayı işsizler ordusuna katıldı. Bu olaydaki esas sıkıntı davayı açanlarla davayı karara bağlayanların YARSAV üyesi olması. Yani, derneğin savcı ve hâkim alımının iptali için yaptığı müracaatı değerlendiren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun azımsanmayacak sayıda (29 üyenin 10’u) üyesi aynı zaman derneğe de üye. Bu durum, yargısal işlemlere ilişkin ciddi bir şüpheyi de beraberinde getiriyor. Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Adnan Küçük bu haklı şüpheyi taşıyanlardan: “Burada şikâyet edenlerle şikâyeti değerlendirip sonlandıranların, yani iddia edenlerle bu iddia konusunda karar verenlerin aynı eğilimde kişiler olduğu yönünde fiili bir kanaat ve izlenim doğuyor. Bu da yargısal işlem ve kararlara karşı bir güvensizliğin ortaya çıkmasına sebep oluyor. Adalete de gölge düşüyor.” Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, çarpıklığı şöyle dile getiriyor “Sınav yapıyoruz, Danıştay yürütmenin durdurulması kararını verdi. Şimdi de puanlama sisteminin yanlış olduğunu ileri sürüyorlar. YARSAV diye bir dernek var. Başında da Yargıtay savcılarından bir arkadaşımız var. Onlar hemen Danıştay’a gidip ertesi gün karar alabiliyor. Çünkü, Danıştay’daki hâkim ve savcıların büyük çoğunluğu bu derneğin üyesi. Bir derneğin açtığı davaya, o derneğin üyeleri bakıyor. Sınav yapıyorsunuz, durduruluyor. Şimdi mülakatı kazanmış 114 arkadaş, kapı kapı dolaşıyor.” Ancak hem savcı hem de dernek başkanı olan Eminağaoğlu, Ergenekon operasyonunun başladığı günden bu yana çok dikkat çeken bir tutum sergiliyor. Her Ergenekon dalgasında polise sert eleştiriler yöneltiyor. Hatta son operasyondan hemen sonra Türkiye’nin bir ‘polis devleti’ne dönüştürülmek istendiğini iddia etti. Oysa bütün gözaltı kararlarının yine Cumhuriyet’in savcı ve hâkimleri tarafından verildiğini çok iyi biliyor. Türkiye, derin bir terör örgütünden kurtulma fırsatını yakalamışken Eminağaoğlu’nun öfkeli tavrı dikkat çekiyor? Reşat Petek: Eski Başsavcı YASAL BİR DERNEK DEĞİL Öncelikle YARSAV’ın hukuki statüsünü kamuoyunun bilmemesinden istifadeyle üst üste yanlışlıklar yapılıyor. YARSAV için, “Yargıtay’ın bir kolu mudur?” diye soranlar var. YARSAV, ‘Yargıçlar ve Savcılar Birliği Derneği’ diye, bir dernek olduğunu iddia ediyor. Bakın ben dernek demiyorum hâlâ. Dernekler Kanunu’na baktığınız zaman, kimlerin dernek kurabileceği 3. maddede belirtilmiş. Dernek kurmak bir özgürlüktür, temel bir haktır; ama kanunda, TSK mensupları, kolluk kuvvetleri mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların kendi özel kanunlarında getirilen kısıtlamalar ve istisnalar belirtilmiş. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na baktığımızda da, hâkimler ve savcıların kendi resmî görevleri dışında hiçbir görev alamayacakları açık seçik belirtiliyor. Hatta, “Konferans, panel gibi birtakım toplantılara katılmaları da, resmî görevli oldukları saat dışında olmalarına ve Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.” diye kanunda belirtiliyor. Yargıtay savcısı Sayın Eminağaoğlu, “Biz memur değiliz.” diyebilir; ama Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda hüküm bulunmayan konularda Devlet Memurları Kanunu’na atıfta bulunulur. Devlet Memurları Kanunu’na göre de, atıf nedeniyle söylüyorum, ‘hiçbir zaman basına açıklama yapamazlar, ajanslara, yazılı görsel medyaya açıklama yapamazlar’ diye çok açık bir hüküm var. Bütün bu kanunları çiğneyeceksiniz, hem dernek kuracaksınız, hem de Cumhuriyet savcısı olarak, ileride önümüze gelmesi muhtemel bir konuda Yargıtay gibi bir yüksek yargı organının çatısı altında basını toplayıp açıklama yapacaksınız. Neresinden baksanız bunun hukuka uyar bir tarafı yoktur. YARSAV, yargı tarafsızlığına ve bağımsızlığına ciddi anlamda zarar vermektedir. Hasan Gerçeker: Yargıtay Başkanı BAĞIRARAK BİR YERE VARILMAZ YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, görevli bir savcı olmasına rağmen, yargı tarafından yürütülen Ergenekon soruşturmasına yönelik sert açıklamaları hukukçuları da rahatsız etti. Birçok baro başkanının yanı sıra Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker de “Bağırarak bir yere varılmaz.” diyerek YARSAV başkanına sert çıktı. Star Gazetesi’ne konuşan Gerçeker, sorunların çözümünde diyaloğun önemine değinerek Eminağaoğlu’nun tepki çeken açıklamaları için “Onlar dernek, bizi bağlamaz. Açıklamayı kafeteryada (Yargıtay binasında) yaptılar.” dedi. Kanadoğlu’nun evinin aranması sonrasında toplanan Başkanlar Kurulu’nun, ihsas-ı rey dışında, yargılamayı etkilemeye yönelik davranışta bulunmamak için açıklama yapmadıklarını söyledi. YARSAV Başkanı’nın yaptığı açıklamanın Yargıtay’ı bağlamadığını vurgulayan Gereçeker, “Ben de YARSAV üyesiyim. 150’ye yakın Yargıtay üyesi var oraya üye olan. O bir tüzel kişilik. Yargıtay’ı bağlamaz.” ifadelerini kullandı. Peki, dernek statüsündeki bir birlik neden Yargıtay’a ait bir binada basın toplantısı yaptı? Bu konudaki eleştiriye Gerçeker’in cevabı ise şöyle: “Toplantı yapacaklarını söyleyip bizden salon istediler. Bunların çoğu bizim arkadaşlarımız. YARSAV talepte bulununca benim bunu geri çevirme imkânım yok. Kafeterya zaten hâkimlerin, savcıların yararlandığı bir konumda. Yani Yargıtay’ın konferans Salonu’nu tahsis etmedik.” Hasan Dudaklı: Türkiye Adalet Akademisi Başkanvekili EMİNAĞAOĞLU, YARGININ İMAJINI ZEDELİYOR 35 yıldır yargı mensubuyum. Sayın Eminağaoğlu’nun açıklamaları beni dehşete düşürdü. Şiddetli el hareketleri, sinir küpü hâlindeki görüntüsü ve yaptığı açıklamalarla savcıların toplumdaki imajını da zedeliyor. Ben savcı ve hâkimlere eğitim veriyorum. Ama öğrencilerime Eminağaoğlu’nun bu üslubunu anlatmakta zorlanıyorum. Ayrıca yargı mensuplarını da temsil etmiyor. Haklarını savunamıyor. Yani Sabih Kanadoğlu’na destek veren YARSAV, savcılar sürülürken, Ferhat Sarıkaya meslekten atılırken neredeydi? Bir tarafta savcı yetersizliği var diyoruz; ama diğer taraftan savcı ve hâkim alımını durduruyor bu dernek. Biz akademide yılda bin hâkim ve savcıyı hazırlıyoruz. Ama mesleğe başlayamıyorlar. Hayrettin Küçüksoy: Em.Danıştay Hâkimi MUHALEFET BOŞLUĞUNU DOLDURUYOR YARSAV’ın kurulması ile başlayan süreci yargının siyaset üretmesi olarak değerlendiriyorum. Tamamen ülke siyasetini takip eden, muhalefet partisi görevi yürüten bir örgüt. Söylemleri arasında açık çelişkiler var. Mesela bir taraftan cumhurbaşkanı dahi olsa önündeki yargı engeli kaldırılmalı diyorlar, diğer taraftan iş Sabih Kanadoğlu’na gelince onun yargılanmasının hukuka aykırı olduğunu söylüyorlar. Yaptıkları değerlendirmeler sübjektif değerlendirmeler. Bence YARSAV muhalefet boşluğunu dolduruyor. Yoksa hâkim ve savcıların özlük haklarının korunmasıyla ilgili bugüne kadar en ufak bir çalışması olmadı. ERGENEKON SANIKLARIYLA YEMEK İDDİASI! Ergenekon Terör Örgütü (ETÖ), AK Parti hakkındaki kapatma davası sürecinde YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun görüşünü de almak istemiş. Örgüt, ‘limanda verilecek bir yemekte’ Eminağaoğlu ile bir araya gelmeyi planlamış. Hatırlanacağı üzere Ergenekon soruşturması kapsamında İşçi Partisi’nde YARSAV’dan gönderildiği anlaşılan belgeler ele geçirilmişti. İP’te bulunan bir CD’de 1 Şubat 2008 tarihini taşıyan “Yargıtay ile ilgili notlarım” başlıklı ‘word’ belgesinde Eminağaoğlu ile Ergenekon sanıkları Ergün Poyraz ve Jandarma İstihbarat Başkanı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün buluşacağı bir yemekten söz ediliyor: “AKP dosyasını Eminağoğlu’na iletelim, görüşünü alalım. Limandaki yemeğe yetiştirelim.” Yine İP’te ele geçirilen başka bir CD’de “A. Gül. Emiağaoğlu hazırladı” başlıklı bir dosya ile Ergün Poyraz’ın bazı jandarma üst düzey görevlilerinden yaptığı işlere karşılık para aldığına ilişkin tutanaklar ‘word’ belgesi olarak bulunuyor. Bu belgelerin ortaya çıkmasından sonra AK Parti iddianamesinin Cumhurbaşkanı Gül ile ilgili bölümlerinin YARSAV Başkanı tarafından hazırlandığı ve İP’lilere verildiği iddia edilmişti. Yine AK Parti iddianamesinde ‘YARSAV’ başlıklı kâğıda rastlanmıştı. POL-DER VE POL-BİR DARBECİLERE YARADI Yüksek yargıda bazı savcı ve hâkimlerin YARSAV çatısı altında ideolojik bir örgüt olarak hareket etmesi hukukçuları da endişelendiriyor. Onlara göre bu oluşum, 12 Eylül darbesi öncesinde emniyet içinde yaşanan Pol-Der ve Pol-Bir gibi bir çatışmaya sebep olabilir. Hatırlanacağı üzere, darbe öncesi devrimci polisler Pol-Der’i (Polis Derneği), ülkücü polisler de Pol-Bir’i (Polis Birliği) kurmuştu. Benzer ayrışmalar akademisyenler, sendikacılar arasında da yaşanmıştı. Sokaktaki sağcı-solcu çatışması emniyette de kendini göstermiş ve polisler birçok yerde karşı karşıya gelmişti. Teşkilattaki bölünme kimseye yaramadı. İki derneğin üyeleri de sürgüne gönderildi, meslekten çıkarıldı. Bölünmüşlükten kârlı çıkan 12 Eylül darbecileri oldu. Örneğin 12 Eylül darbesine imza atanlar, solcu gençleri sorgulamak için Pol-Birlileri, sağcı gençleri sorgulamak için de Pol-Derli polisleri görevlendirdi. MEHMET BAKİ - AKSİYON
<< Önceki Haber Yargı'nın bağıran yüzü Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER