İstanbul 14. Ağır
Ceza Mahkemesi, ''
Türkiye Cumhuriyeti'nin Ana
yasası'nın öngördüğü laik Cumhuriyet düzeni yerine şeriat esasına dayalı bir düzen getirmek amacıyla
silahlı eylemlere teşebbüs eden AFİD/İCCB adlı yasa dışı silahlı
terör örgütünün lideri ve yöneticisi olduğu hususunda kesin kanaate'' vardığı
Kaplan'a, 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 146/1. maddesi uyarınca, ''Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet
hapis cezası vermişti.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, kararın temyiz edilmesi üzerine
dosyayı duruşmalı inceleyen
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Kaplan hakkında verilen kararı bozdu.
''Anayasayı ihlal suçunun işlenebilmesi için fail tarafından cebir ve şiddet kullanılması gerektiğine'' işaret eden Yargıtay 9. Ceza Dairesi kararında, ''
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmak veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmek amacıyla silahlı örgüt kurulmasının yeterli olmadığına, örgütün kuruluş amacını gerçekleştirmek için
ülke genelinde
tehlike yaratabilecek nitelikte cebir ve şiddet içeren ve ağır suç teşkil eden icra hareketlerine girişmiş olması da gerektiğini'' belirtti.
-''ÖRGÜTÜN SİLAHLANMASI VE VAHİM EYLEMLER PLANLAMASI SUÇA HAZIRLIK NİTELİĞİNDE''-
Sanık Kaplan'ın teokratik esaslara dayalı bir devlet kurmak amacıyla oluşturduğu ve yönettiği ''örgütün silahlanmasının ve vahim eylemler planlamasının suça
hazırlık hareketi niteliğinde'' olduğunu vurgulayan Daire, suça hazırlık niteliğindeki planların icra hareketine dönüşmediği ve bu aşamada eylemin anayasayı ihlal suçunu oluşturmadığına hükmetti.
Daire, Kaplan'ın suç oluşturan eylemlerinin ''silahlı
terör örgütü kurmak ve yönetmek'' kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine işaret ederek, İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin ''suç vasfında yanılgıya düşerek'' karar verdiğini belirtti.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, İstanbul 14.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin Kaplan'ın eylemlerinin 5237 sayılı yeni TCK'nın 314/1. maddesinde düzenlenen ''silahlı örgüt kurmak veya yönetmek'' suçundan cezalandırılması gerektiğini belirterek, yerel
mahkemenin kararını bozdu.
TCK'nın 314/1. maddesi, ''silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır'' hükmünü içeriyor.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, bozma kararının ardından
davayı yeniden görüşecek. Mahkeme, kararında direnir ve bu kararda temyiz edilirse, dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda karara bağlanacak.
-DAVANIN GEÇMİŞİ-
Almanya'nın sınır dışı ettiği Metin Kaplan, 13
Ekim 2004'te Türkiye'ye getirildi. Aynı gün, hakkındaki davanın görüldüğü İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine çıkarılan Kaplan'a, kaldırılan İstanbul,
Erzurum ve
Adana DGM'lerde açılan ve birleştirilen 13 ayrı davanın iddianameleri okundu.
Uçakla Anıtkabir'e yönelik saldırı ve Fatih Camisi'nin işgal hazırlığının da aralarında bulunduğu 13 ayrı suçlamaya ilişkin Kaplan hakkında düzenlenen iddianamelerde, sanığın, müebbet ağır hapsi öngören ''Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs'' suçu ile ''bu suça fer'i iştirak'', ''yasa dışı örgüte üye olmak'' ve ''halkı kanunlara uymamaya
tahrik'' suçlarından cezalandırılması isteniyordu.
Kaplan,
İpsala Sınır Kapısı'ndan Türkiye'ye giriş yapan bir otomobildeki aramada, ''
Anadolu Federe
İslam Devleti''nin propagandasının yapıldığı
kaset ve dokümanla ilgili 1999'da açılan dava kapsamındaki gıyabi tutukluluğu vicahiye çevrilerek cezaevine konulmuştu.
İlk yargılamada Kaplan, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince, 20 Haziran 2005 tarihli duruşmada, lehine olduğu gerekçesiyle eski TCK'nin 146. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, ''Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırılmıştı.
Kaplan'ın, duruşmalardaki tavrından pişmanlık göstermediğinin anlaşıldığını belirten mahkeme heyeti, sanığın, eski TCK'nın cezada indirimi öngören 59. maddesinden yararlanmasına takdiren yer olmadığını hükme bağlamıştı.
Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyanın gittiği Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Kaplan hakkındaki kararı, usul eksikliği bulunduğu, eksik
soruşturma yapıldığı ve yeni Türk Ceza Kanunundaki hak mahrumiyetlerine ilişkin hükümlerin dikkate alınması gerektiği görüşüyle bozmuştu.