Yasakçı rektörlere YÖK'ten cevap !

YÖK: Cumhuriyetin nitelikleri özgürlükleri sınırlandırma gerekçesi olamaz.

Yasakçı rektörlere YÖK'ten cevap !

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), kimsenin eğitim hakkından mahrum edilemeyeceğini, Anayasa değişikliği ile yeni bir düzenlemeye gerek olmadan başıörtülü eğitim yapılabileceğini kaydetti. YÖK'ten yapılan açıklamada, "Cumhuriyetin Anayasa'da belirlenen nitelikleri, temel hak ve hürriyetlerin korunmasının ve geliştirilmesinin teminatı olup, hiçbir biçimde kişi hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının gerekçesi olarak kullanılamazlar" denildi. Açıklamada, kimsenin eğitim hakkından mahrum edilemeyeceği vurgulanarak, Anayasa değişikliği ile yeni bir düzenlemeye gerek olmadan başıörtülü eğitim yapılabileceği kaydedildi. YÖK Başkanlığının açıklamasında ''gerek devlet eliyle gerek özel hukuk kişiler aracılığıyla yürütülen eğitim ve öğretim faaliyetinin kişiler açısından bir kamu hizmeti ifade ettiği'' belirtilerek, ''Kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetinin engellenmesi, aynı zamanda kişilerin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasını engellemek olarak düşünülmelidir'' denildi. YÖK Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, ''dün rektörlüklere gönderilen yazının içeriğine ilişkin oluşturulmaya çalışılan tereddütlere açıklık getirmek amacıyla'' kamuoyuna açıklama yapılmasına gerek görüldüğü belirtildi. Açıklamada, Anayasa'nın 13. maddesinde ''Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz'' denildiği anımsatıldı. Söz konusu maddenin Danışma Meclisi tarafından kabul edilen metninde ''Ancak kanunla sınırlanabilir'' ibaresinin yer aldığı belirtilen açıklamada, Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonunun ''ancak'' ibaresini madde metninden çıkardığı ve maddenin bu şekliyle kanunlaştığı hatırlatıldı. Ancak, 4709 sayılı Kanunla Anayasa'da yapılan değişiklikler kapsamında, söz konusu 13. maddenin halen yürürlükte olan şekliyle değiştirildiği ve madde metnine yeniden ''ancak'' ibaresinin eklendiği kaydedilen açıklamada, bu suretle Danışma Meclisi tarafından kabul edilen madde metninde olduğu gibi, ''Temel hak ve hürriyetler... ancak kanunla sınırlanabilir'' hükmünün Anayasa metnine ithal edildiği ifade edildi. Açıklamada, Danışma Meclisi tarafından kabul edilen 13. maddenin şu yöndeki gerekçesine yer verildi: ''Maddenin birinci fıkrasında 'ancak kanunla' denilmek suretiyle, hak ve hürriyet sınırlamalarının münhasıran kanun konusu olduğu; yani yasama tasarrufundan başka bir düzenleyici tasarrufla (tüzük, yönetmelik vb.) hak ve hürriyetlerin sınırlanmayacağı belirtilmiştir. Hak ve hürriyetlerin sınırlanmasında mümkün tek araç olarak kanun yani yasama tasarruflarının seçildiğini gösteren bu hüküm dahi 'genel' niteliktedir.'' -GEREKÇELER- Açıklamada, Anayasa Mahkemesi'nin 4 Kasım 1986 tarihli kararıyla bu hukuk kuralının teyit edildiği vurgulanarak, Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'de yayımlanan şu gerekçesine yer verildi: ''Anayasa koyucu, getirdiği 13. madde hükmüyle, temel hak ve özgürlükler üzerinde yerine göre yapılması gereken sınırlamaların ne tür tasarruflarla, ne gibi sebeplere dayanılarak ve hangi ölçüler içerisinde yapılabileceğini belirlemiştir. Maddedeki bu belirlemeye göre temel hak ve özgürlükler üzerindeki sınırlama ancak kanunla yapılabilecek, sınırlamayı haklı gösterecek sebep olarak ancak maddede sayılı ve sınırlı olarak gösterilmiş bulunan genel sınırlama nedenleriyle Anayasa'nın ilgili diğer maddelerinde öngörülen özel sınırlama sebeplerine dayanılmış olacak ve sınırlamanın ölçüsü ise demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bulunmayacaktır.'' Açıklamada, ''Anayasanın 13. maddesinde 4709 sayılı Kanunla yapılan değişiklik, bir hak ve özgürlüğün, idarenin genel düzenleyici işlemlerinin yanı sıra, mahkeme kararıyla sınırlandırılamayacağı yönündeki hukuk kuralını teyit etmiş bulunmaktadır'' denildi. -KİŞİ HAK VE HÜRRİYETLERİ- Açıklamaya, şöyle devam edildi: ''Ayrıca belirtilmelidir ki, Cumhuriyet'in (ve dolayısıyla, devletin) Anayasa'da belirlenen nitelikleri, temel hak ve hürriyetlerin korunmasının ve geliştirilmesinin teminatı olup, hiçbir biçimde kişi hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının gerekçesi olarak kullanılamazlar. Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinde 5735 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin sağladığı güvenceye karşılık, bir hak ve özgürlüğün kötüye kullanılmasının himaye edilemeyeceği de kuşkusuzdur. Kişilerin belirli bir kılık ve kıyafet tarzını benimsemeleri veya terk etmeleri yönünde zorlamaya tabi tutulması, Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 106. maddesinde tanımlanan tehdit suçunu oluşturur.'' Açıklamada, ''Kamuoyunda dile getirilen baskı endişelerine karşılık olarak, söz konusu maddenin Yargıtay içtihatları da dikkate alınmak suretiyle formüle edilen gerekçeye'' de yer verildi. TCK'nın 112. maddesinde ''eğitim ve öğretim hakkının engellenmesinin müstakil bir suç olarak tanımlandığı'' ifade edilen açıklamada, buna göre, ''Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla; devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine, öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına, engel olunmasının suç oluşturduğu'' belirtildi. -''EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETİ BİR KAMU HİZMETİDİR''- Açıklamada, şöyle denildi: ''Gerek devlet eliyle gerek özel hukuk kişileri aracılığıyla yürütülen eğitim ve öğretim faaliyeti, kişiler açısından bir kamu hizmeti ifade etmektedir. Bu nedenle, kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetinin engellenmesi, aynı zamanda kişilerin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasını engellemek olarak düşünülmelidir. Kişinin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasının engellenmesinin suç oluşturabilmesi için öncelikle eğitim ve öğretim hakkının kullanılması söz konusu olmalıdır. Başka bir deyişle, söz konusu bentte, ancak Anayasa ve kanunla belirlenmiş sınırlar içinde kullanılan bir hakkın engellenmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Buna karşılık, kişinin eğitim ve öğretim hakkını kullanırken Anayasa'da, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve kanunlarda belirlenen ölçü ve sınırlar dışına çıkması durumunda, bu suç oluşmayacaktır. Örneğin, öğrenci statüsünde olsa bile, başkalarının eğitim ve öğretim hakkını kullanmasını, eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütülmesini engelleyici davranışlar içerisine giren kişinin, bu davranışlarına devam ettiği sürece eğitim ve öğretim faaliyetinin yürütüldüğü bina ve tesislerden uzaklaştırılmasına ilişkin eylemler, suç oluşturmayacaktır. TCK'nın 112. maddesinde tanımlanan söz konusu suç, kişilere karşı cebir veya tehdit kullanarak işlenebileceği gibi, örneğin bu hizmetlerin verildiği bina ve tesislere ilişkin kapıların öğrencilerin giriş ve çıkışını engelleyecek şekilde kapatılması suretiyle de işlenebilir. Bu nedenle, madde metninde 'cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla' ifadesine yer verilmiştir. Bu ifadenin kullanılması, söz konusu suçun oluşabilmesi açısından eğitim ve öğretim hakkına müdahalenin hukuka aykırı bir şekilde gerçekleşmesi gereğini vurguladığı için de önem taşımaktadır.'' -''YOKSUN BIRAKILAMAZ''- Açıklamada, 5735 sayılı Kanunla Anayasa'nın 42. maddesine eklenen 7. fıkranın ''Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez'' hükmünü taşıdığı anımsatılarak, ''bu hükme göre, kanunda açıkça gösterilmemiş bir sebebe dayanarak kişilerin süreli veya süresiz olarak yükseköğrenim hakkını kullanmaktan yoksun bırakılamayacakları'' kaydedildi. Anayasa'nın söz konusu hükmünün bu bakımdan, doğrudan uygulanabilirliği olan bir hüküm olduğu ifade edilen açıklamada, şunlar kaydedildi: ''Yükseköğrenim hakkının süreli veya süresiz olarak kısıtlanmasını gerektirecek disiplin yaptırımlarının hangi fiiller nedeniyle uygulanabileceği 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 54. maddesinde tasrih (açıkça belirtme) edilmiştir. Bu durum karşısında, Anayasa'nın söz konusu hükmünün uygulanabilirliğini sağlamak için ayrıca bir kanuni düzenleme yapılması gerektiği yönündeki açıklamalar, hukuki dayanaktan yoksundur.''
<< Önceki Haber Yasakçı rektörlere YÖK'ten cevap ! Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER