KAN BAYRAĞI, BAYRAK KANI
Dizim kanamıştı herhalde. Muhakkak dizimdir. Çünkü çok düşerdim evvelden.
Çocuklar utanmaz düştüğünde, büyükler gibi değillerdir, düşebilirler. Dizimdeki sıyrıkta tomurcuklanan kırmızı damlaya dikkatle baktığımı hatırlıyorum. Sonra parmağımla alıvermiştim o
küçük tomurcuğu. Sanki sessizce zıplamıştı parmağımın ucuna.
Uzun uzun baktığımı hatırlıyorum. Ama en çok ağzıma götürüp tattığımı. Metalik, ılık, tuzlu bir tadı vardı kanın, hatırlıyorum. Çocuk düşünürken aklından geçenleri seyretmez, düşünür sadece, kendince. Düşündüğümü hatırlıyorum şimdiki gözlerimle o zamanki aklıma bakınca:
Demek ki benim tadım buymuş...
İçimin tadı. İçimdekinin tadı.
Kanın lanetli kimyası
Hiç düşünmemiştim bu sessiz kırmızı tomurcuğun üzerine bu kadar
gürültü çıkarılabileceğini. Sonradan, çok büyüyünce de, hatta hâlâ da anlamadım bu kırmızı tomurcuğun kalabalıkları bağırtan, insanları katleden bir şey olabileceğini.
Ama öğrendim tuhaf, lanetli bir kimyası olduğunu bu kırmızı tomurcuğun. Bir kez akmaya başladığında hep daha çoğunu çağırdığını. İnsanların, kalabalıkların kana acıkabileceğini ezberledim, anlamadan ezberlediğim dualar gibi. Bu bilgiye sadece alıştım. Anlamadan alıştım.
Rütbeli yetişkinler
Çocuk kanından yapılma bayrağı okşayan rütbeli yetişkinler şaşırtmıyor beni. Çocuk kanından yapılan
bayrakları çerçeveletip asanlar, bunun fotoğraflarını gazetelere neşeyle basanlar şaşırtmıyor.
Hatta gazetelerin bu kan bayrağını
promosyon olarak vermesi bile şaşırtmıyor! Çünkü Afrika'da çocuk askerleri gördüm. Filistin'deki çocuk savaşçıları, Hindistan'da kan ve ter içinde çalışan çocuk köleleri.
Çocuk kanının tadını ağzında
şeker gibi gezdirenlerin hiçbiri şaşırtmıyor. Çünkü bir kez ses verince bu kızıl tomurcuk kimse susturamaz, kimse dindiremez. Bulaşıcıdır, çocuklara da bulaşır kan deliliği. Kimini tutar benim gibi, kimini hiç tutmaz kan. Görünce sevinçten ağlayası gelir kiminin, niyeyse. Ve şaşırtmıyor beni bu. Çünkü onların işi kanla. Meslekleri kan kimilerimizin!
Hrant'la başlayan
Ve del
ilik, biliyorsunuz, Hrant'ın öldürülmesiyle nüksetti. Bir karambolde çıldırdı insanlar ve şimdi de çocuklar. Oysa o gün
gökyüzü, ağlayan bir anne gibi, serin elleriyle yıkamaya çalışıyordu Hrant'ın kanını sokaktan.
Tam bir yıl oldu, bugünlerdi. Ne çok ağladık, yıkayıp akıtmak için olup biteni aklımızdan. Oysa bir yılın sonunda çocuklar şimdi kanlarından bayrak yapıyor. Çocuk kanından bayraklar...
Ne yapacağız şimdi biz? Bunca deliliğe karşı ne yapmalı?
Aynı yerde, desek
Cumartesi günü saat 14.00'te aynı yerde. Agos gazetesinin önünde buluşsak mı? Kaç kişi kaldı çıldırmayan görsek mi? Kandan bayrak, bayraktan kan yapan bu döngünün böğrüne bir çomak soksak mı? Bu döngünün böğrüne sokulmuş çomak gibi orada öylece dursak mı?
Çocukların kanı sadece dizlerinden akar, düşünce sadece. Oynarken. Desek mi? Bu bayrak yeterince kırmızı desek mi? Artık başka kana lüzum yok. Diyebiliriz.
Hrant'ın kanının kırmızısı da bu bayrağa eklendi eğer mesele kansa, desek mi? Desek. Oraya gitsek.
Yağmur yağsa. Bu deliliği yıkasa serin parmaklarıyla, yuğsa bizi gök. Çocuklardan bayrak, bayraklardan ölü çocuklar yapan bu gürültü bitse.