Tek çözüm ise referanduma götürülecek yeni bir ana
yasa.
1929'dan 1930'ların sonuna kadar ABD, tarihinin en büyük
ekonomik çöküntüsünü (Büyük Buhran) yaşıyordu. Nüfusun yüzde 25'i işsiz, 2 milyon kişi de evsiz kalmıştı. ABD'nin 32. Başkanı Franklin Delano Roosevelt, dördüncü kez seçildiğinde karşısında duran en büyük sorun,
Anayasa Mahkemesi'nin (Supreme Court) çok yönlü yeniden yapılanma programını (Yeni Düzen-New Deal) onaylamamasıydı.
Mahkeme, her davada bu anlaşmanın anayasaya aykırılığını ilan ediyordu. Roosevelt,
mahkemenin terkibini değiştirmeye karar verdi.
Adli Reorganizasyon Kanun Teklifi adıyla hazırladığı reform paketi ile mahkemede 70,5 yaşını geçmiş her
yargıç için fazladan bir yargıç atama yetkisini gündeme getirdi.
Yargıçların iş yükünü azaltacak bu
teklif, Başkan Roosevelt'e, 70 yaşını 6'aydan fazla aşmış her yargıç için en az 10 yıl tecrübeli 6 yeni yargıç atama yetkisi veriyordu aynı zamanda. Üye sayısı 15'e çıkacak, böylece mahkemenin dengesi de değişecekti.
Çünkü
Anayasa Mahkemesi kararları, yargısal yetkilerin aşırı derecede genişletilmesiyle alınıyor, bu durum krizle ekonomik ve siyasi mücadeleyi baltalıyordu. Yeni yasa teklifiyle reformcular çoğunluğa ulaşacak, ülkenin önü açılacaktı. Teklif
senatoya sunuldu.
Çoğunluk lideri Joseph T. Robinson, teklifi senatodan geçirecek nüfuza sahipti; ne var ki
kalp krizinden öldü. Senato 70'e karşı 20 oyla adli reform paketini iade etti; ancak ihtilaflı tüm hususları da temizleyerek yolları açtı. Bu örnek, Roossevelt'in 'mahkemeyi paketleme
kanunu' diye hukuk tarihine geçti.
Bugün ABD yeni bir ekonomik buhranın içinde; fakat Anayasa Mahkemesi ve
yüksek yargı krizleri
Türkiye'de yaşanıyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin (
TBMM)
sivil anayasa ve kapsamlı yargı
reformu gibi konularda
yol haritası henüz netleşmedi. Roosevelt kadar cesur adımlar atılıp atılmayacağı bilinmiyor.
Fakat Mahkeme'nin Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin iptali ile ilgili gerekçesi, Ankara'da tam bir '
sistem krizi' olarak tanımlanıyor. Üniversitelerde özgürlüğün kapılarını aralayan değişikliğin iptali ve Mahkeme'nin iptal gerekçesi
siyasetin ve Meclis'in haklarını
gasp etmekle kalmadı; asli kurucu unsur olan 'milletin' talebi doğrultusunda gerçekleştirilecek anayasa değişikliklerinin önünü tıkadı.
Demokrasinin temel ilkelerinden hukuk devleti olma ve kuvvetler ayrılığı ilkeleri ortadan kaldırıldı. Modern demokrasilerde yasama (geçici veya sürekli kanun yapma-düzeltme, yürürlükten kaldırma, anayasa yapma), yürütme (icra ve
uygulama) ve yargı (suçluları cezalandırma, uyuşmazlık çözme) olarak üçe ayrılan kuvvetlerin (erk) mücadelesi açısından Türkiye yeni ve çok derin bir krizin içine girdi.
Muhalefet cephesinde ilk
öneri MHP'den geldi.
Devlet Bahçeli, Mahkeme'nin yetkilerini yeniden
tarif etme anlamında iki Anayasa maddesinin değiştirilmesini önerdi. Tüm partiler, özgürlüklerin kısıtlanmasına tepki gösterdi. Karardan mutlu olan tek parti, değişikliği mahkemeye götüren
CHP oldu.
Peki, yargı erki ile siyaset kurumu arasında daha ziyade büyük reform ve dönüşüm dönemlerinde ortaya çıkan derin krizin çıkışı neresi? Çözüm için sıralanan ilk öneriler arasında Anayasa'nın 148 ve 153. maddelerinin değiştirilmesi, yani Mahkeme'nin yetkilerinin hatta üye sayısının tekrar belirlenmesini de içeren kapsamlı
yargı reformu, sivil-demokratik ve yeni bir anayasa yaparak referandumla halkoyuna götürülmesi, muhalefetin ikna edildiği yeni anayasa yapılması teklifleri yer alıyor.
AK Parti kurduğu inceleme komisyonu ile hem kapatmama kararının hem de Anayasa maddelerinin iptal gerekçelerini ince eleyip sık dokuyarak gözden geçirecek. İktidar partisinin bakışı çözüm şıklarını da belirleyecek.
AKSİYON