Yazar Bayramoğlu,
Türkiye'yi bekleyen güzel günleri müjdeledi.İşte o yazı...
Kaldığımız yerden devam ediyoruz…
Abdullah Gül tekrar
Cumhurbaşkanlığı adayı olacak, toplantı yeter sayısı bir sorun teşkil etmeyecek ve 11. Cumhurbaşkanı
TBMM tarafından en geç üçüncü turda seçilecek.
Evet,
seçimlerin haftası doldu.
Ve
yeni dönemin ilk ışıkları belirmeye başladı.
Türkiye'nin bir filmi geri sarar gibi, askeri muhtıranın bir gün öncesine, 26
Nisan 2007 tarihine geri döndüğü ortada. Aradaki tek fark yüzde 47'lik devasa bir
oy oranı ve bu oranının
siyaset mekanizmasına sağladığı “devasa meşruiyet…”
Yeni dönem, bu meşruiyet dalgası, bu
demokrasi iradesi üzerine kurulu olacaktır. Türkiye kısa bir süre sonra bu dalganın ve bu iradenin etkisiyle bir önceki dönemin kurumsal krizini aşacaktır.
Bu durum Türkiye için hem bir rahatlama hem bir başlangıç olacaktır.
Bir kere siyasi alan sembolik ve fiili olarak genişleyecektir. Askeri
vesayet rejimi en önemli cihazından mahrum olduğu oranda “
sivilleşme” süreci biraz daha derinleşecektir.
Öte yandan Yasemin Çongar'ın ifadesiyle Türkiye “toplumla, dünyayla ve devirle barışık bir
cumhurbaşkanına sahip olacak”, Gül'ün muhtemel cumhurbaşkanlığıyla birlikte özellikle dış politik alanda ve demokratik reformlar konusunda güçlü ve birleşik bir yürütme iradesine kavuşacaktır.
Rahatlamanın sadece politik değil,
psikolojik olduğunu da söylemek lazım…
Nitekim merkez medya da seçim sonuçlarıyla ilgili ilk şoku atlattıktan sonra,
AK Parti'nin neden ve nasıl yüzde 47'ye ulaştığı sorusuna, ilginç bir şekilde “AK Parti 5 yıl boyunca başarılı olduğu için”
yanıtını vermeye başladı.
Bildiğini ve gördüğünü ilk kez ifade etmeye başladı Türk basını:
AK Parti hükümetini düne kadar yerden yere vuran basın şöyle diyordu, AK Parti başarısını şöyle açıklıyordu:
Ülkenin 80 yılının
büyüme ortalaması yüzde 3-3,5'ken, dış konjonktürün de yardımıyla AK Parti döneminde bu oran yüzde 7'lere ulaşmıştı. Üstelik tek haneli enflasyon oranlarıyla…
Yatırımda, milli gelirde, satın alma gücünde, hatta istihdamda artışlar olmuştu.
Sağlık ve enerji alanında devasa reformlar yapılmıştı. Dahası
dayanışma kurumları işler hale getirilmişti.
Güneydoğu da epey öğretici oldu merkez medya ve Türkiye için…
Gerçekten de temel hak ve
özgürlük alanının genişletilmesi ve demokratik reformlar sonucu Güneydoğu'da tek bir siyasi görüşün kurduğu hükümranlık kırılmaya başlamıştı. Bu durum AK Parti'ye bölgede büyük bir oy artışı getirmişti.
Evet, asıl önemli olan demokrasinin ağır ve riskli de olsa, derin sorunları kalıcı bir şekilde çözme gücünün bir kez daha ortaya çıkmasıdır. Nitekim uzun süredir çoğulculaşma eğilimi taşıyan Güneydoğu toplumsal dokusu, siyasi açıdan da aynı arayışta olduğu ortaya koymuş ve demokratik reformlara bu açıdan yanıt vermiştir.
Artık bu ülkenin meseleleri bellidir.
1. Çıtayı daha yukarı çıkarabilmek için siyasi rekabetin
refah ve özgürlük temaları etrafında yapılabilmesi...
2. Sivil aktörlerle, sivil bir anayasayla, siyasi tabuların tasfiyesiyle, hukukun ülkeye gerçekten
egemen kılınmasıyla, demokratik adımların derinleştirilmesi…
3. En önemlisi devlette, hükümette ve uygulamada demokrasinin görünür hale getirilmesi…
Hiç zor değil…
Biraz
akıl, biraz ilke, biraz gayret…
Yeter ki gölge eden olmasın…
ALİ BAYRAMOĞLU/YENİ ŞAFAK