Yeşilçam'ın gizli sesi Belkıs Özener'in Sahibinin Sesinden' adlı
albümün ardından Kalan Müzik,
müzikseverlere bir
jest daha yaparak 'Yeşilçam Şarkıları'nı iki CD'de topladı.
Nerdeyse bir furya halini alan Yeşilçam filmlerinden sonra şimdi de bu filmlerde söylenen
şarkılar yok satıyor. Geçtiğimiz mart ayında çıkan ve büyük ilgi gören Yeşilçam’ın gizli sesi Belkıs Özener’in ‘Sahibinin Sesinden’ adlı albümün ardından Kalan Müzik, ‘Yeşilçam Şarkıları’nı iki CD halinde yayınlayacak. 38 şarkının yer aldığı albümde kimler yok ki… Belkıs Özener, onun kardeşi
Gönül Yazar, Ajda Pekan,
Emel Sayın gibi bugün de beğenerek dinlediğimiz sanatçıların yanında albümde Türk müziğinin unutulmaz seslerini de duymak mümkün. Behiye Aksoy’un “Bir Garip Yolcu”, Handan Kara’nın “
Sonbahar Rüzgarları”, Sevim Şengül’un “Sarmaşık Gülleri”, Güzide Kasacı’nın “Ağlama Değmez
Hayat’,
Nesrin Sipahi’nin ‘Aşkın Kanunu’, Sevim Şengül’ün ‘Sarmaşık Gülleri’, Kamuran Akkor’un ‘Reyhan’, Handan Kara’nın ‘Sonbahar Rüzgarları’, Sevim Tuna’nın ‘
Bağdat Yolu’ şarkılarının da aralarında bulunduğu albümün en büyük sürprizlerinden biri ise Sadri Alışık’ın sesinden ‘
Tophane Rıhtımında’yı dinlemek olacak.
Türkan Şoray’ın sözlerini yazdığı söylenen ünlü ‘Buruk Acı’yı Gönül Yazar, ‘Feride’yi Emel Sayın, ‘Boşvermişim Dünyaya’yı
Ajda Pekkan ve ‘Bu Sana Son Mektubum’u
Suat Sayın’ın yorumuyla dinlemek büyük bir ayrıcalık.
Bıkmadan usanmadan seyrettiğimiz fakir, ancak onurlu erkeklerin; zengin ama burnu havada
genç kızların hikayesinin anlatıldığı filmlerin sinemaseverlerin hayatında önemli bir yeri olduğu muhakkak. “Nayır”ları, “n’olamaz”ları ile
şantaj,
iftira, hırs, ihtiras, intikam ve büyük aşkların yaşandığı bu filmlerde sanırım en çok hafızalarda kalan, insanları gözyaşına boğan kareler
final sahneleriydi.
Filmlerin sonunda iyiler hep galip gelirdi. Kimisi güldüren, kimisi ağlatan, kimisi de düşündüren bu yapımların bu kadar çok sevilmesinde hiç kuşkusuz konusunun çekiciliği ve oyuncuların başarısı kadar filmlerde söylenen şarkıların da büyük rolü var. Sinemaseverler, Türk filmlerine sadece beyazperdedeki öyküyü, oyuncuları izlemek için değil, müzikleri dinlemek için de giderdi. Yapımcılar bunu iyi bildikleri için filmde söylenecek şarkının seçiminde en az oyuncuların belirlenmesi kadar titizlik gösterirdi. Belki bu yüzden bugün severek dinlediğimiz şarkılar bestelendi. Gerçi bu şarkıları biz Türkan Şoray,
Hülya Koçyiğit, Filiz Akın, Fatma Girik ve Gülşen Bubikoğlu söylüyor
sandık ama olsun! Şimdi gerçek seslerinden dinlemenin keyfi bir başka.
Peki; filmlerdeki kimi şarkıları anlamlı, unutulmaz hatta ve hatta ölümsüz kılan nedir acaba? Şarkı sözleri mi, müzik mi yoksa bunları yorumlayan ses mi? Belki de hepsi. Ancak ne kadar hüzünlü ki biz şarkıları söyleyenlerin gerçek sahiplerini uzun yıllar tanıyamadık. İşte bugüne kadar severek dinlediğimiz bu şarkılar şimdi tek tek albüm haline getiriliyor. Ünlü oyuncuların söylediğini sandığımız bu şarkılar nihayet unutulmuşluktan, şarkılar da sahipsizlikten kurtuluyor. Bu şarkıların gerçek sahipleri ünlü isimlere ödünç verdikleri seslerini geri alıyor. ‘Buna ister nostalji, ister geç kalınmış emanet teslimi, isterseniz de eski filmlerin bu kez gerçek sesleriyle günümüze taşınarak anımsatılması deyin’ artık müzikseverler, sevdiği o unutulmaz şarkıları ‘sahibinin sesinden’ dinleyebilecek.
Atilla Dorsay: Yeşilçam zaten bir şarkıydı
Yeşilçam zaten tümüyle bir şarkı gibidir; duygusal, şiirsel, biraz tekdüze, ama hep yüreğe seslenen... O eski filmler sanki bir Atıf Yılmaz filminin adını taşırlar: “Hep O Şarkı”. O şarkı Türk halkının ortak bilincinde hep sürdü. O filmler çok izlendi, hâlâ izleniyor. O filmlerde şarkılar söylendi; çoğu zaman zaten bilinen, sevilen şarkılar filmlerde de kullanıldı ve daha ünlü oldu. Bazen filmler şarkıyı tanıttı. Kimi zaman imkansız olan, ama ömür boyu süren aşklara eşlik eden, kimi zaman gazino sahnelerinde şakıyan bülbüllerin ağzından yansıyan, kimi zaman
komik ve eğlendirici tonlar taşıyan şarkılar... Ve o önce
siyah-beyaz olup 70’lerden sonra renklenen filmleri her izleyişimizde, o şarkıları da sanki dev bir
koro gibi birlikte söyledik.
Burçak
Evren: Filmlerde görüntü gider ses kalır
Kimi filmler vardır içerdikleri, yaşanmış, yarım kalmış ya da yaşanmamış; ama yaşanılması mümkün olan, acılı, kırgın, hüzün ya da mutluluk dolu öyküleriyle belleklerde yer edinir. Kimi sahneleri üzerinden onca zaman geçmesine karşılık hâlâ belleklerde ve gönüllerde takılı kalır. Unutulmaz, hep anımsanır. Kimi filmler vardır ki, filmin içerdiği konuyu pekiştiren, güçlendiren, duygu yükünü olabildiğince anlamlı ve kalıcı kılan müzik ve o müziğe eşlik edenlerin şarkılarıyla-türküleriyle anımsanır. İşte o sesler, o şarkılar ya da türküler, anlatılmaz ve
tarif edilmez bir duygu yükünü beyazperdenin devasa görüntülerinden bizim gönüllerimize akıtıverirler. Görüntü kalır ses uçup gider derler ya, bu koskocaman bir yalandır. Aksine böylesine filmlerde görüntü gider de ses kalır. Hem de öylesine kalır ki, yıllar yılı dudaklarda unutulmaz bir şarkı, kimi zaman da bir türkü olur. Film sesi değil de, o ses, filmi ve konusunu anımsatır. Ve giderek o sesin, o şarkı ya da türkünün filmi oluverip çıkar… İnanmayan, filmlerin adlarına bir bakabilir. Çoğu şarkı türkü sözlerinden alınmamış mıdır? Feride, Sonbahar Rüzgarları, Seven Ne Yapmaz, Reyhan, Buruk Acı, Beklenen Şarkı, Gurbet, Ağlama Değmez Hayat, Arım Balım Peteğim, Samanyolu ve daha niceleri. Sanki filmlerin içerdikleri konulara göre şarkılar değil de, şarkıların isimlerine göre filmler yapılmıştır. Şarkıların adları bile nice filmlere konu olmuş ya da bu şarkı sözlerinden yola çıkılarak konular yazılmıştır. Dünyanın hangi ülkesinin hangi sinemasında bu böyle olmuştur ki?
Naim Dilmener: Biliyorsun seni ben o filmde sevmiştim
‘Şarkı’ ve ‘şarkıcı’lar, gündelik ve popüler olana yaslanmayı her zaman sevmiş, belki buna mecbur kalmış Türk sinemasının en büyük ‘silah’ı oldu. O meşhur ‘klişe’ (hani, baş oyuncumuzun yokluktan varlığa uçuverdiği, daha sabah beş parasız biriyken akşamına zengin ve ünlü biri olduğu o meşhur klişe) en çok ya da en güzel, şarkı ve şarkıcılarla, gazino neonlarıyla, plaklarla,
dergi kapaklarıyla anlatılabiliyordu çünkü. Yıllarca (yarım yamalak farklarla) hep aynı sahneyi seyrettik: Genç kızımız bir yerlerde yarı aç-yarı tok çalışmakta, evde
hasta yatan annesine zar zor bakabilmektedir. Aile ve başındaki genç kızımız açlığa iyi kötü tahammül edebilmektedir ya, ‘ah şu
ameliyat ücreti’ yok mu, o elini kolunu b
ağlamakta, gelecek ile ilgili kaygılarının tavana vurmasına sebep olmaktadır. Başrollerde oynayan kadın oyuncular, ‘saf ve
temiz bir tezgahtar kız’ olma durumunu hiçbir şeyin değiştirmeyeceğini, ‘yavuklu’sunu (ışıklar dahil) hiçbir şeyin unutturmayacağını, ‘vücut’unu elbette ölümüne bir mücadele ile koruyacağını; ama bunda başarılı olmazsa bile ‘ruhunu asla’ vermeyeceğini-satmayacağını hep şarkılar vasıtasıyla anlatır bütün ‘âlem’e. Yani işin sırrı şarkılardadır.
ZAMAN